Tarihin her döneminde egemen ulus ve devlet refleksiyle mazlum ve masum halklar sömürü ve tahakküm altında tutulmuştur. Egemen devletler diğer ulusları, hakları, inançları, gelenekleri inkar etmiş, haklarına sahip çıkanları katletmiş, işkence etmiş, soykırım yapmış, sürgün etmiş ve asimilasyon uygulamıştır. Buna karşın mazlum, masum, ezilen ve kimlikleri inkâr edilen haklar; etnik, kültürel, dilsel ve inançsal farklılıklarını sürdürerek çağlar boyu zulümler, işkenceler ve ölümler pahasına direnmiştir.
Halklar zalimlerden ve zulümlerden korkmuş, mücadelelerinde yenilmiş, ama yenilgilerden öğrenmeyi bilmiş, “Ölürüz ama yok olmayız. Yeniden doğarız ölümlerde. Çünkü biz halkız!” diyebilmiştir. Şimdi de Anadolu ve Mezopotamya halkları diyor ki; “Biz halkız. Milyonlarız. İşçiyiz, köylüyüz, emekçiyiz. Üreteniz. Türküz, Kürdüz, Lazız, Arabız, Çerkesiz, Pomakız, Boşnakız, Süryaniyiz, Ezidiyiz, Aleviyiz. Bektaşiyiz ve her şeyden önemlisi de insanız!”
Orhan Veli bir şiirinde “Neler yapmadık bu vatan için, kimimiz nutuk çektik, kimimiz öldük” derken devlet ve hükümet politikalarında söz sahibi olanların başkalarının ölümleri üzerinden “vatan, millet, sakarya” edebiyatı yaparak siyasal rant sağlamasından söz ediyordu. Askere gönderdikleri ve üzerlerine ahkam kestikleri kendi çocukları ve yakınları olmadığı için içlerinde herhangi bir acı duymuyorlar. Bu çirkin egemen siyaset tarzı, bedelliye bile paraları yetmeyen yoksul halk çocuklar üzerinden yapılıyor. Bir de, 35 yıldan beri sürmekte olan savaşın diğer tarafında duran kayıp yakınları, yani Kürt annelerin çocukları var. Onlar da asker ailelerine benzer bir acıyı yaşıyorlar. Çünkü savaşın acıları ortak ve savaştan en fazla etkilenenler kadınlar ve çocuklar.
Kürt illerinde olan her şeyi bölücülükle ve terörle izah etmekten vazgeçmeyen, mazlum bir halkın barış, demokrasi ve özgürlük taleplerine karşı baskı politikalarını sürdüren AKP, artık demokrasinin zalimlerin değil mazlumların rejimi olduğunu, iktidarların zulümle yıkıldığı gerçeğini kabul etmeli. Tarih bize, her zalimin zulmünün karşılıksız kalmadığını, eninde sonunda yenildiğini ve yok olduğunu öğretiyor. Bunu, her biri siyasal ve toplumsal mücadeleler tarihinin belirli dönemlerinde ortaya çıkan mazlum hakların zulüm üzerine söylediği özdeyişlerden biliyoruz.
Hala hafızalarda tazeliğini koruyan bazı özdeyişler var ki, bunların unutulması mümkün değil. İşte hatırladığımız birkaç örnek. Zulüm eken isyan biçer. Zulüm ile âbâd olanın âhiri berbâd olur. Zalimin zulmü varsa, mazlumun ahı var. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. İktidarlar geçici, zulmün acıları kalıcıdır. Halka karşı acımasız, haksız ve ayrımcı davranan, zulmeden zalimdir. Zalimin yüreği kendisi için, zalime direnenin yüreği tüm insanlık için çarpar. Zalim gerçeklerden korkar ve onların üstünü örtemeye çalışır..
1999 yılında İnsan Hakları Derneği’nin İstanbul’da düzenlediği “Kadın ve Barış Konulu Forum”unda savaşın tarafları acılarını paylaşmıştı. Toplantıda oğlunu yitiren bir Kürt annenin asker annelerine şöyle seslendiğini hatırlıyorum: “Sağ salim, pırıl pırıl verdiğiniz oğullarınızı niçin aynı şekilde geri istemiyorsunuz? Neden yitip giden canlarınızın hesabını sormuyorsunuz?” Bu bağlamda Barış Anneleri İnisiyatifi’nin 1999’da beyaz başörtüleri, gülleri ve “Biz anayız barıştan yanayız” sloganları ile Kürt illerinden Ankara’ya yürüyüşleri büyük bir ses getirmişti.
Barış Anneleri hala barış ve yaşam mücadelesini sürdürüyor, ama asker annelerinin sesi çıkmıyor. Sinekten yağ çıkarır gibi her şeyden siyasal rant elde etmeyi sürdüren AKP, onları da provokasyonlarına alet etmeye çalışıyor. Kayyum direnişini gölgelemek ve HDP’yi siyaseten yıpratmak için İl binası önünde bazı ailelere polisin desteğinde gösteri yaptırıyor. Hükümetin bakanları eylemcileri ziyaret ederek destek veriyor. Hükümetin bakanları onları ziyaret ediyor.
Anneleri yanlış adrese yönlendiren AKP, 15 Temmuz’da sokağa çıkartılan askeri öğrencilerin ailelerinin, Cumartesi Anneleri’nin ve Barış Anneleri’nin devlet ve hükümet katında hak arama mücadelelerini polis zoruyla engelliyor. AKP, çocuklarını savaşlarda yitiren annelerin hükümetlere karşı yaptıkları eylemlerin barış süreçlerinin başlamasında etkili olduğunu ve bir de şu gerçeği görmeli: Zulümle payidar olunmaz!