KCK Yürütme Kurulu Üyesi Zübeyir Aydar, Kürt-Türk ilişkilerine dair önemli mesajlar verdi:
Bütün süreçlerde Başkan Apo bu işin baş yürütücüsü idi. Hareket de onunla beraberdi. Hareketimizin bu tür süreçlerde tam 32 yıllık tecrübesi var. Dünyadaki örnekler nedir, nasıldır bunları inceledik. Hareket Başkan Apo ile birlikte bu tür süreçlere hazırdır
Hüseyin Kalkan
Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Yürütme Kurulu Üyesi Zübeyir Aydar, söyleşimizin ikinci bölümünde yeni bir sürecin ilerlemesi için gerekli olan anlatıyor. Bu bölümde Aydar ile Ortadoğu’daki son gelişmeleri, Kürt-İsrail ilişkilerini, ‘sürecin’ iç ve dış koşullarını konuştuk. Aydar, son süreçte devlet ile bir temasları olmadığını söylüyor. Aydar, süreçle ilgili merak edilenlere yanıt verdi.
- Bir sürecin olması veya ilerlemesi için temel koşullar ne?
Biz dünyayı yeniden keşfetmiyoruz. Çatışma çözümünde dünyada çok büyük tecrübeler yaşandı. Farklı ülkelerde çok yöntem denendi. Kimileri başarılı oldu, kimleri başarısız oldu. Önemli bir birikim var. Bizim meselemize gelince de 32 yıllık bir birikim var. Ta 1993’te Başkan Apo ile Turgut Özal arasında Mam Celal’in arabuluculuğu ile başlayan bir süreç vardı. Ve sonra başka süreçler yaşandı. Bütün süreçlerde Başkan Apo bu işin baş yürütücüsü idi. Hareket de onunla beraberdi. Dolayısıyla hareketimizin bu tür süreçlerde tam 32 yıllık tecrübesi var. Bu konularda hareketin temsilcileri çok çalıştılar. Dünyadaki örnekler nedir, nasıldır bunları incelediler. Hareket, Başkan Apo ile birlikte bu tür süreçlere hazırdır. Nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda da şunları söyleyebiliriz: Tarafların bu konuda tavırlarını beyan etmeleri, açıklamaları gerekir. Meselelerin çözümü için oturulur, konuşulur. Bunun yeri, koşulları her şeyi ile hazırlanır. Bu tür süreçlerde önce tartışmadır, sonra güven artırıcı önlemlerdir, bazı pratik küçük adımlardır, sonra müzakere ile varılacak sonuçların pratikleştirilmesidir. Sürecin başarısı için çoğu zaman üçüncü göz de gerekir. Çatışan tarafların ikili olarak bir araya gelmesi çok kolay değil. Kolaylaştırıcı rol oynayacak bir üçüncü tarafın olmasında da yarar var. Geçmiş tecrübeler bunu gösteriyor. Üçüncü göz hem kolaylaştırıcıdır hem gözetleyicidir. Şu an o aşamada değiliz. Beyanatta bulunuyoruz. Bunun dünyada örnekleri çoktur. Bunu biz de biliyoruz, karşımızdakiler de biliyor. Eğer taraflar bu konuda samimilerse buralarda sorun yaşanacak bir durum yok diye düşünüyorum.
- Devleti bir süreç tartışması başlatmaya iten iç ve dış faktörler neler sizce?
Devletin bu dönemde bir arayış içine girmesi anlaşılırdır. 40 yıllık bir savaş var. Her yıl devlet ‘Ben bu işi bu sene bitiririm’ diyor. Her yıl bunlar söylenir ama ertesi yıl tekrar alevlenir, yine de çatışma olur ve yeniden eski söylemler gündeme gelir. 40 yıldır bu çok tekrarlandı. Son 10 yıl, 2015’te çözüm sürecinin askıya alınması ve saldırıların yaşanması ile birlikte çok çetin bir savaş yaşandı. Bu savaşta karşılıklı büyük kayıplar yaşandı. İki taraf da büyük bedeller ödedi. Fakat şimdi dönüp geriye baktığımızda, sorun çözülmemiş, istenilen hedeflere ulaşılmamıştır ve sorun ağırlaşarak devam ediyor. Hem bizim açımızdan hem devlet açısından. Bu anlamda askeri yöntemle sonuç alınamamış bir durum var. Bu savaş Türkiye ekonomisini çökertti. Türkiye uluslararası ilişkilerinde bu sorunun getirdiği zorluklarla karşılaşıyor. Devlet içinde çeteleşmeler yaşanıyor. Bunların yanı sıra dış faktörler de sorunun çözümünü dayatıyor. Bu dünyada biz kendi başımıza yaşamıyoruz. Üç yıla yakındır bir Ukrayna-Rusya savaşı yaşanıyor. Bu savaşın daha da büyümesi gibi bir ihtimal var. Bu herkesi etkiler. Ortadoğu’da bir yılı aşan çok ciddi bir savaş var. Bu savaş Lübnan’a sıçradı, orada devam ediyor. İran’a sıçrıyor, Suriye’ye sıçrıyor. Yemen’e sıçrıyor, Irak’a sıçrıyor. Bir 3. Dünya Savaşı’ndan bahsediliyor. Bu savaş hepimizi çok yakından etkileyecek. Belki Ortadoğu’da haritalar değişebilir. Bütün bunlar farklı arayışları beraberinde getiriyor. 2 yüzyıldır çözülememiş bir Kürt sorunu var. Yüzyıllık cumhuriyet bu sorunda bir türlü istediği sonuca ulaşamıyor. Büyük çatışma durumu var, dışarda müdahaleler var. Böyle çalkantılı bir dönemde farklı arayışların olması doğaldır. Gereklidir de. Biz çevremizde yaşananlardan bağımsız duramayız. Seyredemeyiz. Bizi etkileyecek, onun için böyle bir dönemde böyle bir çabanın ortaya çıkması normaldir. Olması da gerekiyor. Yani 40 yıldır mücadele etmişsin, bitirememişsin, sonuç alamamışsın. Bunun farklı bir yolu var, bunun farklı yöntemleri var, bu farklı yöntemlerle çözülmesi lazım. Çünkü herkese çok ağır bedeller ödetiyor. Bana göre şartlar uygundur.
- ABD’de Trump seçildi, İsrail-İran gerilimi devam ediyor. İsrail’in Kürtlere ilişkin mesajları oldu. Sayın Öcalan’ın “kim bizi ne kadar tanıyorsa biz de onu o kadar tanırız” anlamında belirlemeleri olmuştu. Kürt Özgürlük Hareketi’nin ittifak çerçevesi nedir?
Seçimleri Trump kazandı. Bölgemizde bir çetin savaş var. İsrail-İran gerilimi devam ediyor ve büyüme potansiyeli taşıyor. Farklı güçlerin bu savaş konusunda farklı tutumları var. Kürtler bölgede 50 milyon nüfusu ile Türkiye, İran, Irak, Suriye’de yani 4 ülke arasında stratejik bir yerde büyük bir potansiyeldir. Eski Kürtler değiliz, geniş bir örgütlülükleri var. Bu örgütlülüğün arkasında büyük bir halk desteği var. Kürtlerin silahlı güçleri de var. Büyük bir mücadele yürüyor. Başarılı bir diplomasi yürüyor. Kürtler her tarafta artık, biz bu işin içindeyiz. Bu durum Kürtleri uluslararası politik arenada görünür kılıyor. Bizim açımızdan durum şöyle: Biz bir yere gitmiyoruz. Ülkemizdeyiz, bulunduğumuz yerde yaşayacağız, bulunduğumuz yerde özgürce yaşayacağız. Bizim ittifak anlayışımız, çözüm anlayışımız belli. Biz herkesle görüşürüz, herkesle tartışırız. Ama önceliğimiz kapı komşumuzdur. Önceliğimiz beraber yaşadığımız halklarla birlikte dostane bir şekilde beraber yaşamaktır. Önceliğimiz budur. Biz şu anda yaşanan çatışmalarda taraf değiliz. Bir üçüncü çizgi olarak, bağımsız bir çizgi olarak yürüyoruz. Herkesle görüşebiliriz. Ama dediğim gibi önceliğimiz kapı komşumuzdur. Birlikte yaşadığımız halklardır. Dünyanın her tarafından demokrasiden yana, özgürlükten yana olanlarla ortaklaşmak isteriz. Bu anlamda kimse Kürtleri şuraya angaje oldu, şunun tarafıdır, bunun tarafıdır şeklinde bir tarafa koymasın. Evet Kürtlerin de bir iradeleri var. Herkesle görüşebilirler ama kendi politikalarını kendileri belirler. Mesele budur. Kapı komşularımızın bizi anlamalarını bekliyoruz. Kürt sorununun demokratik çözümü kimseye kaybettirmez. Komşularımıza da büyük ölçüde kazandırır. Herkesi büyük ölçüde rahatlatır. Bölgemizde yaşanan gerginliğin bir kısmının ortadan kalkmasına vesile olur. Bölgenin demokratikleşmesine ve istikrarına büyük katkı sunar.
- Kürt-Türk ilişkilerinin çerçevesi ve tarihsel ittifak olmasının koşulları neler sizce? Ne olursa Kürt-Türk ilişkileri yeni bir boyuta evrilir?
Şimdi Kürt-Türk ilişkileri bin yıl kadar önce başladı. Türklerin Orta Asya’dan Ortadoğu’ya gelişleri ile birlikte başladı. Bunun ittifakla yürüyen kısmı var, bunun savaşla yürüyen kısmı var. Yani iyi günler de var, kötü günler de var. İlk önemli ilişki Selçuklular dönemindedir. Sultan Sancar döneminde devlet literatürüne Kürdistan bir eyalet olarak girdi. Şöyle bir durum var, bu bin yıl içerisinde Kürtlerle Türkler ittifak yaptıklarında iki tarafta kazanıyor. İttifak bozulduğunda iki taraf da kaybediyor. Bu ittifakları Kürtler bozmamışlar. Ne yazık ki hep Türk tarafı bozmuş. Selçuklular döneminde ittifak olduğunda Malazgirt’te Alpaslan’ın ordusu yalnız değildi. Kürtler de oradaydı. Çünkü Bizans o zaman Kürtler içinde tehditti. Ortak bir tehditti, ona karşı ittifak yapıldı ve mücadele kazanıldı. 1500’lerde bölgede Safevi devletinin gelişmesi, Safevilerin bölgede hâkimiyet kurması, hatta tüm Anadolu’yu tehdit eder hale gelmesi, Osmanlı’yı tehdit eder hale gelmesi nedeniyle Osmanlı ile Kürt beyleri arasında bir ittifak kuruldu. Bu ittifak çerçevesinde de Çaldıran Savaşı kazanıldı. Sonra Mercidabık Savaşı kazanıldı. Bütün Ortadoğu kapıları Osmanlı’ya açıldı. O dönem iki taraf da kazandı. Bu ittifak yaklaşık olarak 3 yüzyıl kadar sürdü ama yine Osmanlılar bozdu, Kürtler bozmadı anlaşmayı. Mustafa Kemal’in Kürtlerle olan ilişkisi var. Amasya tamimi, Erzurum-Sivas kongreleri, 1. Meclisin Kürtlerin ve Türklerin Meclisi olarak lanse edilmesi, Lozan’da İsmet İnönü’nün kendisini Türklerin ve Kürtlerin temsilcisi olarak lanse etmesi bütün bunlar ittifak olunduğunda iki tarafın kazandığı, ama savaş olduğunda da iki tarafın kaybettiği bir durum. Şu anda da dünyada aynı olmasa da benzer koşullar yaşanıyor. Bu çerçevede bizim Türkiye halkına mesajımız şu: İttifakımızı yenileyelim, bir demokratik ittifak kuralım, bu savaşlara son verelim ve birlikte özgürce yaşayalım. Kimse kimsenin haklarını elinden almasın, kimse kimsenin sofrasına göz dikmesin, bu ülkeyi birlikte büyütelim. Birlikte daha iyi kapılar açalım. Mesajimiz bu. Geçmişte ittifak yaptığımızda iki tarafın kazandığını gördük, ittifak bozulduğunda iki tarafın da kaybettiğini gördük. O zaman bir Demokratik ittifakta buluşalım diyorum.
- Bu dönemde sizin devletle bir görüşmeleriniz oldu mu?
Çok spekülasyon yapıldı, sanal medyada, farklı yayın organlarında, devletle görüştüğümüze dair, heyetlerin bir araya geldiği, Başkan Apo’dan mektupların geldiği veya telefonların açıldığı, video konferansların yapıldığı şeklinde bir sürü spekülasyon oldu. Bunlar doğru değil. Bu dönemde bizim devletle bir görüşmemiz olmadı. Talep olsaydı görüşmekten kaçınmazdık. Fakat böyle bir görüşme olmadı. Bunu çok net söylüyoruz.
Kürtlerin halklarla ilişki kurması normaldir
- İsrail-Kürt ilişkileri üzerine neler söylersiniz, iktidarın ithamlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İsrail-Kürt ilişkileri üzerine bu dönem çok şey söyleniyor. Türkiye’yi yönetenler bazı ithamlarda bulunuyor. ‘İsrail’in Kürtlerle ilişkileri var, Kürtlerin İsrail ile ilişkileri var’ söylemleri suçlayıcı bir biçimde ortaya koyuyorlar. Herkesin şunu görmesi lazım. Nasıl, Türkler, Araplar, Farslar, Ortadoğu’da bir gerçeklikse, Kürtler de, Yahudiler de bu bölgenin gerçeğidir. Hepimiz burada beraber yaşıyoruz. Bu halkların birbirleri ile ilişki kurması, iletişim kurması doğaldır. Yahudiler de bu bölgenin kadim halklarından birisidir. Burada güven içinde yaşamaları son derece doğal ve normaldir. Bu İsrail devletinin politikalarını onayladığımız, onların Filistin’de yürüttüğü politikaları onayladığımız anlamına gelmez. Ama Yahudi halkının bölgede güven içinde yaşama hakkı var. Kürtlerin de bu hakkı var. Ancak, Kürtler İsrail ile ilişki kurdu filan gibi söylemler iyi niyetli söylemler değil. Bunlar biraz aynaya baksınlar. Özellikle Türkiye’yi yönetenler. İsrail ile kim ne kadar ilişki kurdu? Diyorlar biz İsrail ile ticareti yasaklamışız ama rakamlar ortada. Daha dün İsrail ile ticaret yaptığı için bütün dünyada Türkiye’yi protesto eden eylemler yapıldı. İsrail kuruluşundan bu yana Araplarla savaş halinde ama büyük ölçüde Araplarla siyasi ve ticari ilişkisi var. Kürtlerin herkes ile ilişki kurması normaldir. Kürtlerin, Türklerle, Farslarla, Araplarla, Yahudilerle de, diğer halklarla da ilişki kurması normaldir. Biz istiyoruz ki halklar bölgede barış içinde yaşasın. Kimse kimseye baskı uygulamasın. Biz bölgenin demokratik bir yapıya kavuşması gerektiğini söylüyoruz.
Söyleşinin birinci bölümü: Kürt tarafı hazırdır – I