Onca Yoksulluk Varken (The Life Ahead) Edoardo Ponti’nin yönetmenliğini yaptığı 2020 yapımı film, Romain Gary’nin aynı adlı romanından uyarlanmış. Filmin iki ana derdi vardır. Sevgi iyileştirir ve dönüştürür
Hüseyin Bul
Onca Yoksulluk Varken (The Life Ahead) Edoardo Ponti’nin yönetmenliğini yaptığı 2020 yapımı film, Romain Gary’nin aynı adlı romanından uyarlanmış. Roman daha önce 1977 yılında filme uyarlandığında Madam Rosa rolü için Simone Signoret’e César ödülü kazandırıyor. Fakat filme konu olan kitabın yazarı Romain Gary o dönem kullandığı mahlası Emin Ajar’dır. Bir kişiye iki kere verilmeyen Fransa’nın saygın edebiyat ödüllerinden olan Goncourt ödülünü Romain Gary bunu Cennetin Kökleri ve Onca Yoksulluk Varken kitaplarıyla iki defa almayı başarıyor. Cennetin Kökleri ve Onca Yoksulluk Varken kitapları bizde Vivet Kanetti çevirisiyle Agora Kitaplığınca yayımlandı.
Onca Yoksulluk Varken filminin yönetmeni Edoardo Ponti filmin başrol oyuncularından Madam Rosa’yı canlandıran Sophia Loren’in oğlu. Tabi uzun süredir ekranlarda görmediğimiz 86 yaşındaki Sophia Loren ismini görmek bile başlı başına bir heyecan kaynağı. Filme büyük beklentilerle başlamak için çok iyi bir gerekçe. Bu beklentiyi de hakkıyla yerine getiriyor; bunda oğluyla çalışmasının da etkisi vardır elbet.
Zıtların birliği
Film konusu itibariyle hiç de yabancı değil. Yönetmenliğini Murat Saraçoğlu, senaristliğini Sırrı Süreyya Önder’in yaptığı 2008 yapımı O… Çocukları filmindeki gibi kimsesiz çocuklara bakan bakımevi işleten kadının başından geçenlere odaklanıyor. Onca Yoksulluk Varken filminin emanetçi kadını Madam Rosa kirasını ödemek için pazarda abajurlarını satmaya kalkarken bir çocuk tarafından çalınır. Çalan çocuk daha sonrasından vasisi olan Dr. Coen (Renato Carpentieri ) tarafından çok kısa süreliğine bakması için Madam Rosa’ya getirilince uzun ikna çabaları sonunda kabul eder. Fakat çocuk (Momo) oldukça geçimsizdir ve o evde yaşayan diğer iki çocuğa iyi davranmaz. Madam Rosa ile neredeyse zıt karaktere sahip Momo, yani Muhammed (İbrahime Gueye) Müslüman ve siyahtır.
Sert ve acımasız bir yaşamdan geldiğini Momo’nun ağzından eksik etmediği küfürlerden ve kimseye güvenmemesinden anlarız. Annesi babası tarafından öldürülen Senagal’li Müslüman Momo’nun en büyük ihtiyacı sevgidir. Madam Rosa’nın yanında çalışsın diye tanıştırdığı İran’lı antikacının halıya işlenmiş aslanın İslam’daki manasını ve yerini oldukça sakin, tatlı ve bilge bir dille anlatışı üzerine Momo artık sevgi ve güven ihtiyacını hayalinde kurduğu bu aslanla gidermeye çalışır.
Sert, huysuz ve geçimsiz olan Madam Rosa’nın bulaşık yıkarken rakamlardan oluşan kolundaki dövmenin kodunu, şifresini aklınca çözmeye çalışan Momo’nun hesaplarının boşa çıkması ile Rosa’nın Auschwitz kampına uzanan hikâyesi peş peşe gelir. İkisi de yaralıdır, ikisi de kaçmıştır, ikisi de ruhunu iyileştirmek ister. Çatışmayı bitiren olumluya dönen, dönüşen karakterler seyirciyi kucaklamaya başlar. Yanında baktığı çocuklara İbranice öğreterek adeta soykırımın izlerinin silinmesine engel olmaya çalışmaktadır.
Filmin iki ana derdi vardır. Sevgi iyileştirir ve dönüştürür. 1944 yılında yapılanların bir benzeri bugün Müslümanlara yapılmaktadır ve ondan dolayı dünyanın her yerine göç etmişlerdir. Dağılmalarının asıl sebebi sadece hayatta kalma istekleridir. Ki yönetmen Edoardo Ponti bunu önyargılardan uzak Müslüman karakterlere yaklaşımıyla çok güzel belirtmiş.
Mekân seçimi, ışık ve müzikleriyle Akdeniz’in sıcaklığını veren filmin oyunculukları oldukça başarılı; çocuk oyuncular ve özellikle Momo karakterine can veren İbrahime Gueye Sophia Loren’nin yanında hiç de sırıtmıyor. Bukowski kılıklı uyuşturucu satıcısı ve travesti hayat kadını inandırıcılıklarını bir an bile kaybetmiyorlar.