Slavoj Žižek Joker filmi ile ilgili görüşlerini paylaştı. Filmin şiddeti onayladığı yönündeki eleştirilere katılmayan Žižek, “Joker filmindeki şiddetten rahatsız olan solcular, Fukuyama solcularıdır” dedi
DC çizgi-romanlarının en ikonik karakterlerinden Joker’ın solo filmi, 76. Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptığı günden beri sinema dünyasında en çok konuşulan filmlerin başında geliyor. Todd Phillips‘in yazıp yönettiği film sinemaseverler tarafından beğeniyle karşılanarak son yılların en kârlı filmlerinden biri olma yolunda hızla ilerlerken, özellikle Joaquin Phoenix‘in etkileyici performansı filmin ödül sezonunda adından sık sık söz ettireceğini gösteriyor. Ancak Joker filminin herkes tarafından beğenildiğini söylemek mümkün değil. Şiddeti romantikleştirdiği ve sorunlu bir karakterin davranışlarını haklı gösterdiği gerekçesiyle filmi eleştirenlerin, hatta sakıncalı bulanların sayısı hiç de az değil.
Böylesine çift kutuplu bir gündem yaratan Joker’ı mercek altına alan isimlere sinema dünyasının en saygın eleştirmenlerinden Slavoj Žižek de katıldı. RT’ye konuşan Žižek, Joker filminin Amerikan ordusundan sosyal adalet savaşçılarına kadar birçok grup tarafından eleştirildiğini ama aslında şiddete teşvik eden bir film olmadığını, bunun yerine günümüzdeki siyasi sistemin hatalarına ışık tuttuğunu ifade etti:
Todd Phillips’in çok konuşulan, Joaquin Phoenix’li filmi “kötü” bazı insanları şiddete teşvik edeceği gerekçesiyle neredeyse herkes tarafından eleştirildi. Ama görünen o ki eleştirenler filmin altında yatan mesajı gözden kaçırdılar. Film psikolojik sorunları olan bir bireyle değil, bizim “hiç olmadığı kadar iyi” politik düzenimizin birçok kişinin kabul etmeyi reddettiği umutsuzluğuyla ilgili.
Hollywood’u ve izleyicileri iki konuda kutlamalıyız: fazlasıyla gelişmiş kapitalizmi oldukça karanlık bir şekilde resmeden, bu yüzden de birçok eleştirmen tarafından “toplumsal korku filmi” olarak tanımlanan böyle bir film çıktığı için. Normalde toplumsal sorunları gözler önüne seren toplumsal filmler ve korku filmleri vardı. Bu iki janrı bir araya getirmek, ancak gündelik hayatımızdaki fenomenler korku filmlerine ait fenomenlere dönüştüğünde mümkün olur.
Bu filme gelen tepkilerin ABD’deki politik gruplardaki çeşitli kuruntuları ortaya çıkardığını görmek daha da ilginç. Bir yandan muhafazakârlar bu filmin şiddet olaylarına neden olacağından korkuyordu. Bu absürt bir iddiaydı. Bu film hiçbir şiddet olayına neden olmadı. Tam tersine bu film şiddeti gözler önüne sererek şiddetin tehlikesi konusunda sizi uyandırıyor.
Her zaman olduğu gibi politik doğrucu bir kesim filmin ırkçı klişeleri kullandığından ve şiddeti övdüğünden korktular. Bu da adil değil. Bu konuda en ilginç tutumlardan biri, solcu bir belgeselci olan Michael Moore’un tutumuydu. Filmi ABD’deki fakir, dışlanmış, sağlık hizmeti alamayan insanların dürüst bir tasviri olarak değerlendirdi. Onun düşüncesi filmin Joker gibi figürlerin nasıl ortaya çıkabileceğini açıkladığı yönündeydi. Joker gibi insanların ortaya çıkmasına neden olabilecek gerçekliğin eleştirel bir tasviriydi. Michael Moore’a katılıyorum ama aynı zamanda biraz daha ileri gitmek istiyorum.
“Film, üzücü toplumsal gerçekliği ve nihilist bir tepkinin açmazını gözler önüne seriyor”
Bence asıl önemli olan, finalde maskesiyle özdeşleşmeye başlayan Joker figürü. Bu bir ekstrem nihilizm, kendine zarar verme ve başkalarının çaresizliğine çılgınca gülme figürü. Pozitif politik proje diye bir şey yok. Joker’ı, pozitif bir görüntü çizmekten zekice uzak duran bir film olarak okumalıyız. Joker’ı eleştiren bir solcu “Evet bu ABD’nin kenar mahallelerindeki fakirliğin iyi bir tasviri ama pozitif güç nerede? Sosyalistler nerede, haklarını savunmak için organize olan sıradan insanlar nerede?” diyebilir. Ama öylesi tamamen farklı ve oldukça sıkıcı bir film olurdu. Bu filmin mantığı bunu izleyicilere bırakması. Film üzücü toplumsal gerçekliği ve nihilist bir tepkinin açmazını gözler önüne seriyor. Sonunda Joker özgür değil. Sadece tam bir nihilizm noktasına eriştiği bağlamında özgür.
Joker figürünü meşhur Siyah Kare – Black Square resmini çizen Rusyalı avangart sanatçı Kazimir Malevich gibi düşündüm. Bir tür minimal protesto, bir hiçliğe indirgeme. Joker her tür otoriteyle dalga geçiyor. Yıkıcı, fakat pozitif bir projeden yoksun. Bu çaresizlik yolundan geçmemiz gerekiyor.
İktidar sahiplerinin oyununu oynamak yeterli değil. Joker filminin mesajı bu. Bu filmdeki Bruce Wayne’in babası gibi yardımsever olmaları da bu oyunun bir parçası. Durumun ümitsizliğini perdeleyen bu liberal aptallıklardan kurtulmanız gerekiyor.
Evet bu bir son adım değil ama masayı temizleyip yeni bir şey için yer açmanın temelleri. Ben filmi böyle okuyorum.
Sadece ortaya çıkma hikâyesini anlatmanın tehlikesi Joker figürünü anlamamız gerektiğini düşündüren mantıksal bir açıklama getirmesi. Ama Joker’ın buna ihtiyacı yok. Joker bir açıdan yaratıcı bir kişilik. Filmdeki sübjektif değişiminin yaşandığı kritik an “Eskiden hayatımın bir trajedi olduğunu düşünürdüm. Şimdi anlıyorum ki bir komediymiş” dediğinde gerçekleşiyor.
Komedi demesi benim için o noktada kendisini tüm çaresizliğiyle gülünç bir figür olarak kabul ettiğini ve eski dünyanın tüm zincirlerinden kurtulduğunu gösteriyor. Bizim için yaptığı bu. Joker taklit edilecek bir figür değil. Filmin sonunda gördüğümüz şeyi -Joker’ın başkaları tarafından yüceltilmesi- insanları özgürleştirecek yeni bir hareketin başlangıcı olarak görmek doğru değil. Hayır, bu var olan sistemin en büyük açmazı: Kendini yok etmeye kararlı bir toplum.
Bu filmin zarafeti bu yaşananlara pozitif bir alternatif inşa ettiğimiz bir sonraki adımı bize bırakması. Bizi uyandırmak için hazırlanmış karanlık, nihilist bir imge.
“Bu filmdeki şiddete şaşırmak gerçek hayattaki şiddetten kaçmaktır”
Joker’dan rahatsız olan solcular “Fukuyama solcuları”; liberal demokrat düzenin olabilecek en iyi düzen olduğuna, sadece biraz daha hoşgörülü hâle getirmemiz gerektiğine inananlar. Bu bağlamda bugün herkes sosyalist. Bill Gates de sosyalizmi desteklediğini söylüyor, Mark Zuckerberg de.
Joker’dan alınacak ders ise sadece bunun yeterli olmadığı, daha radikal bir değişime ihtiyaç duyulduğu. Tüm bu demokrat solcuların farkında olmadığı şey de bu. Bugün yükselmekte olan memnuniyetsizlik ciddi bir şey. Sistem; ufak reformlar, daha fazla tolerans ve daha iyi bir sağlık sistemiyle bununla başa çıkamaz. Daha radikal bir değişime ihtiyaç duyulduğunun işaretleri mevcut.
Asıl sorun içinde bulunduğumuz ümitsizliği gerçekten deneyimlemeye hazır olup olmadığımız. Filmde Joker’ın da söylediği gibi “Gülüyorum çünkü kaybedecek hiçbir şeyim yok, ben hiç kimseyim.”
Ayrıca burada zekice bir kelime oyunu da var. Joker’ın soyadı Fleck. Almancada “fleck” bir leke demek, anlamsız bir leke. Bir anamorfoz gibi. Yeni bir perspektif görmek için farklı bir şekilde bakmamız gerekiyor.
Bu filmin potansiyelinden korkan tüm o solcu eleştirmenlere güvenmiyorum. Michael Moore’un da söylediği gibi günlük hayatımızdaki gerçek şiddetten değil de buradaki şiddetten korkuyorsunuz. Bu filmdeki şiddete şaşırmak gerçek hayattaki şiddetten kaçmaktır.
Kaynak: filmloverss.com