Nasıl? Beğendiniz mi?
Ben şahsen beğendim.
Erdoğan ya da onun derin kabinesi gerçekten virtiöz. Çok usta yani. “Hakaret” değil, övgü sözcüğü.
Havuz medyasına layık bir resim:
Partiler masanın etrafında oturmuş. Önlerinde artık rakı mı, zemzem suyu mu bilmem, içecekler var. Erdoğan sesleniyor: “Ortaya bir karışık.” Garson kayık tabağını kaptığı gibi koşuyor, servis şahane.
Kayık tabağında neler var neler! Ben orada değildim. Quto anlattı. Çok iştah çekiciymiş. Bir yanında S.400 şekli verilmiş “söğüş hıyar”. Diğer yanında tastamam Kıbrıs haritasının şekline benzetilmiş “humus”, tabağın ortasında “15 Temmuz Şehitler Köprüsü”nün tıpkısı “patlıcan dolmasıi”, iki adet de “Kürt böreği”. Birisi Rojava’dan kaçak getirilmiş, diğerini ise Neçirvan Barzani hediye etmiş.
Quto’ya “ne lokantasıymış bu lokanta?” diye sordum. Güldü: “Tabelasında ‘Beka/Milli Birlik Lokantası’ yaziy” dedi.
Onun anlattığına göre, parti liderleri birer S.400 şeklindeki hıyarı ısırıp yutunca Erdoğan “afiyet, şeker, bal olsun” diyormuş. Liderler çatallarını Kıbrıs haritasının şekline benzetilmiş “humusa” daldırınca, Erdoğan “Lebbeyk” diye onları heveslendiriyormuş. Liderler “15 Temmuz” hatırasına yapılan “patlıcan dolmalarını” bir kerede yutunca, Erdoğan “vay maşallah” diye alkış tutuyormuş. Derken sıra “Kürt böreklerine” gelmiş. Liderler Kürt böreklerini de bir güzel, yalamadan yutmuşlar.
Söylemeyi unuttum. Sofrada HDP yokmuş.
Quto’dan bu haberin ayrıntılarını böylece dinleyince Erdoğan’ın ustalığına şapka çıkardım.
Sanırım siz de durumu izliyorsunuz.
Erdoğan iki İstanbul seçiminde perişan olmuştu ya, adam usta. Sen onu kündeye getiriyorsun, o arkadan dolanıp tek dalıyor; tam köprüye getirip tuş edeceksin, bir de bakmışsın adam sırtına binmiş. O hesap işte.
Çıkıyor kürsüye: Elinde bir harita; “nah şuralara kurduğumuzda bu S.400 ler semalarımızdan tek bir NATO kuşu bile uçurtmayacak” diye bağırıyor. Liderler durur mu? “Ordu İlini açıkta bırakmak vatana hıyanettir, daha fazla füze alalım”…Erdoğan bıyık altından gülüyor: “S.500’den de alacağız Elhamdülillah…” Liderler muhalif ya: “O alamaz, biz alırız, Atatürk’ün askerleriyiz, Türkeş’in bozkurtlarıyız, Erbakan’ın mücahitleriyiz…Aradan cılız bir ses çıkıyor: “Ecevit’in şeyiyiz…”
Erdoğan devam ediyor: “Kıbrıs sularında hidro-karbüratör de çıkaracağız.” Matrak bir ses: “Ona hidro-karbon deniyor, promtere bak da konuş”. Muhalefet kahkahadan yerlerde yuvarlanıyor. Erdoğan “ondan da çıkaracağız” diye lafı gediğine yerleştiriyor. Muhalefet “biz Kıbrıs fatihleriyiz, sen dünkü çocuksun, Kıbrıs’ı alan gazı da alır”. “Hadi ordan diye tersliyor Erdoğan, asıl biz evlad-ı fatihanız. Yedi düvele karşı savaşıyoruz.” Muhalefet hep bir ağızdan “O halde Yunanistan’a savaş açalım, Güney Kıbrıs’ı zaptedelim.”
Sıra 15 Temmuz’a geliyor. Reis “15 Temmuz şehitleri, gazileri” diye bağırınca muhalefet anında selama duruyor. Hep birlikte “İp getirin, Fethullah’ı asalım” diye tempo tutuyor.
Erdoğan “Kuzey Suriye’de terör koridoruna izin vermem” diye haykırıyor. Muhalefet “bizi de Rojava’ya götür Reis” diye inliyor.
“Güney Irak şeyinde tek bir terörist bırakmayacağım.” “Kerkük-Musul’a girelim” haykırışları. Kemalistler “petrolle duş alalım” derken, İslamcılar “petrolle gusül abdesti alalım” diye gürlüyor. Meral hanım şaşkın: “petrolle hem duş alalım, hem şey abdesti alalım” diye fısıldıyor.
Ardından hep birlikte tuhaf bir marş söyleniyor; “Korkma sönmez/Neslin deden ey kahraman-İzmirin dağlarında çiçekler…” Ortaya karışık güfte ve beste…Birisi yanlışlıkla “Yaşa varol Harbiye” demeye kalkınca arkada duran üniformalı garson bunu diyenin böğrüne bir dirsek vuruyor.
Ziyafet sona eriyor.
Ve yeni perde açılıyor: Muhalif liderler birer birer kürsüye çıkıyor: “Yargı bağımsızlığı”, “hak hukuk, adalet”, “Saray’ın israfçılığı”. “Suriyeli göçmen tecavüzcüler”. “İBB şirketleri…” “Basın özgürlüğü…” “Asgari ücret…” TBMM’de muhalefet fırtınası esiyor.
Erdoğan köşede bunları seyrediyor, kıs kıs gülüyor. Birden bağırıyor: “Amerikan ambargosu, AB ambargosu, PKK terörü, FETÖ darbesi”… Muhalefet sıralarında ölüm sessizliği. Derken bir imam orta yere fırlıyor: “Reis uludur, yoktur ondan başka bir Reis, haydin huzura, haydin Türkiye İttifakına…”
Gökten bir elma düştü, biri bana, biri bu masalı dinleyenlere, biri de bu masala hala inananlara…
“Afiyet olsun.”
Quto kulağıma fısıldadı: “Veysi abe, o düşenler elma değil, ayva…Millet ayvayı yiyecek diye düşüniyem…”