Trump, itip kalktığı NATO’yu Macron’a karşı savunmak zorunda kaldı. Bir bakıma Macron, Trump’ın restini gördü ve Trump geri adım attı. Şimdi NATO zirvede önce daha güçlü. Macron’un tutumu NATO’yu güçlendirdi. Belki de Fransa Cumhurbaşkanı böyle bir sonuç elde etmek için NATO ile ilgili eleştirilerini yüksek sesle ve radikal biçimde dile getirdi. Bu hamle ile hem Trump’ın hem de Merkel’in NATO’ya sarılmasına yol açtı. Bir de bu ikilinin Türkiye’nin isteklerine karşı durmasını sağladı. Onlara gösterdi ki eğer Erdoğan’ın isteklerine boyun eğmeye kalkarlarsa NATO’nun geleceği tehlikeye girecektir.
Şimdi NATO daha güçlü. Bir kere AB ayrı bir savunma örgütünden, en azından şimdilik vazgeçti. Bu demektir ki savunma için ayrılan kaynaklar NATO’ya aktarılacak. NATO’nun Baltık ülkelerini savunma planı da, Türkiye’nin vetosuna takılmadan kabul gördü. Bu da Rusya’yı sınırlayan, Baltık ülkelerinin güvenlik kaygılarını hafifleten bir gelişme.
YPG’nin etrafında kristalize olmak
Erdoğan zirve öncesinde yaptığı açıklamada NATO’nun YPG’yi terör örgütü kabul etmemesi halinde Türkiye’nin de Baltık Planı’nın karşısında olacağını söylemişti. Zirve sonrası bu tutuma dair en net değerlendirmeyi gazeteci Aslı Aydıntaşbaş şöyle dedi: “Erdoğan bu meseleyi öyle büyük bir sorun haline getirdi ki karşısında şöyle bir refleks doğdu. ‘Biz senin terörist tanımına katılmıyoruz.’ Dolayısıyla hiç istemediği halde Türkiye NATO’nun tutumunu YPG etrafında kristalize etmiş oldu.” Aydıntaşbaş, T24’e zirve sonrası durumu böyle değerlendiriyordu.
Zirve ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz Prof. Dr. İlhan Uzgel ise, “Zirvede en net kısmı Türkiye istediklerini alamadan vetosunu kaldırmasıdır” diyordu. Uzgel, Türkiye’nin Suriye’de tekil bir politika uyguladığını ve sadece ABD ve NATO değil Suriye’de hiçbir müttefikinin destek almadığını belirtiyor.
Sonuçlar kısaca bunlar. Ancak her şey o kadar basit değil. NATO en kritik zirvelerinden birini gerçekleştirdi. Aldığı kararlardan çok bu zirvede NATO varlık yokluk sorunu yaşadı ve oradan döndü. NATO’yu bu sınıra getiren ise Kürtlere karşı tutum oldu.
Suriye Demokratik Güçleri’nin (DSG) Suriye’de IŞİD’e karşı verdiği savaş sadece kendi topraklarını savunmakla sınırlı bir savaş değil. Bütün dünya halklarını barbarca saldırılardan koruyan, Avrupa’nın ve ABD’nin asgari demokratik değerlerini koruyan bir savaştır. Şimdiye kadar IŞİD saldırılarını yaşayan halklar ve ülkeler DSG’nin ne kadar kıymetli bir kavga verdiğinin farkındalar.
Macron’un NATO zirvesi öncesi tutumunu böyle okumak gerek. Bu tutum Erdoğan’a karşı uzlaşmacı bir ilişki sürdürmekten yana olan Avrupalı ve ABD’li liderleri frenledi. Aslı Aydıntaşbaş’ın belirttiği gibi NATO’nun YPG etrafından kristalize olmasını sağladı.
Eğer NATO, Erdoğan’a taviz verseydi, kendisini gereksiz hale getirmiş olacaktı. Evet NATO üyelerini Rusya’nın agresif tutumlarına, Çin’in yayılmacılığına karşı korumak durumundadır. Ama bundan öte IŞİD fiili bir saldırı içindedir ve yakın bir tehlikedir. Elbetteki IŞİD, Suriye ve Irak’ta olduğu gibi herhangi bir batı ülkesinde toprak ele geçirmez. Ama IŞİD, saldırıları ile bu ülkelerde sistemi kitleyebilir. Can güvenliği için sürekli bir tehlike haline gelir (Potansiyel bir tabanı var Avrupa’da), günlük hayatı felç edebilir. Bu durum kapitalist metropollerde ticareti yok eder. Sistemden çıkan para sisteme geri dönmezse batı ülkelerinde sistem yürümez.
Bu şartlarda YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmek demek, IŞİD’in saldırganlığına davetiye çıkarmak demekti. NATO’yu gereksiz hale getirmek demekti. Böyle bir durumda başta Fransa olmak üzere başka bazı ülkeler NATO’yu terk edebilir, IŞİD tehlikesini ciddiye alan başka bir örgütlenme yaratabilirdi. Kanımca NATO’nun adeta YPG etrafında kristalize olmalarının nedeni budur.