Bugün Türkiye ekonomisinin temel taşlarından birisi olan inşaat sektörü gün geçtikçe gelişmekte. Resmi rakamlara göre inşaat sektöründe yaklaşık 2 milyon işçi çalışmakta. Fakat kayıt dışı çalışmanın yaygın olduğu ülkemizde bu rakam 2,5-3 milyonu bulmakta. Dev büyüklükteki şantiyeler ve kentsel dönüşüm adı altında işçi ve emekçilerin evlerinden edilerek şehrin dışına itilmeleri sayesinde inşaat sektörü tüm Türkiye çapında bir ağ gibi gelişmekte.
Fakat, bu konseptin hızla yaşam bulduğu kentler içerisinde İstanbul belirleyici halka niteliğindedir. Bunun birinci nedeni, dev büyüklükteki şantiyelerin ve neredeyse İstanbul’un tüm emekçi semtlerinin kentsel dönüşüm ile dev birer şantiyeye dönüştürülmesidir. İkinci neden ise, birinci nedenin doğal bir sonucu olarak, Türkiye yapı işçilerinin nitelik ve nicelik açısından İstanbul’da yoğunlaşmasıdır. Bu durum bugün açısından değerlendirildiğinde, yapı sektöründeki kuralsız çalışmaya karşı söz söyleyebilmenin ve bu orman kanununa karşı bir set olabilmenin yolunun stratejik nokta olan İstanbul’daki dev büyüklükteki şantiyeler ve kentsel dönüşümle binlerce yapı işçisinin yoğunlaştığı inşaat havzalarında örgütlenmekten geçtiği tüm çıplaklığıyla karşımızda durmaktadır.
İstanbul’da bulunan ve gün geçtikçe gelişmekte olan bu dev büyüklükteki şantiye ve inşaat havzalarında hatırı sayılır bir güç biriktirmeyen ve bu noktalarda giderek maddi bir güç konumuna gelemeyen bir öncü sendikal hareketin işçi sınıfı arenasında bir güç olarak kendini var edemeyeceği de aşikârdır. Bugün İstanbul’da ilişkiye geçilen inşaat işçisini 1 veya 2 ay sonra farklı bir kentte görmek kaçınılmazdır.
Veya çalışma yürüttüğünüz şantiyenin 2-3 ay sonra son bulması diğer bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, yapı sektöründe kalıcı örgütlülükler yaratamamamız ve şantiyelerdeki temel sorun olan ücretlerin ödenmemesi sorununa yoğunlaşma anlaşılır bir düzlemde görülmektedir. Fakat işçi sınıfı mücadelesinde atılan hiçbir taşın boşa gitmeyeceği tam da bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Gerçekleştirdiğimiz yüzlerce eylem kendi içerisinde geri dönüşümünü yaratarak sendika olarak farklı bir düzleme adım atabilmemizin motor gücü olmuştur.
Ücretlerin alınamaması temel sorunundan çıkış alan eylemlilikler sayesinde binlerce, hatta on binlerce inşaat işçisiyle ilişkiye geçilmiş ve zaman içerisinde işçilerin ücret dışında farklı sorunlarının da gün yüzüne çıkartılması ve inatla bunların sendikamız tarafından işçilere anlatılması sayesinde geri dönüşler yaşanmaya başlanmıştır.
Başta ücretlerin ödenmemesi üzerinden ilişkiye geçilen ve bu noktada karşılıklı güven sağlanan işçiler artık çalışma koşullarının düzeltilmesi noktasında da harekete geçmeye başlamıştır. Zincirin belirleyici halkasını bulmak; yaşamın o anda ortaya çıkarıverdiği bir sorunla uğraşmak ve onu çözünceye kadar diğer sorunları ihmal etmek anlamına gelmez kuşkusuz. Böylesi bir yaklaşım, tek yanlılık ve dar pratikciliğin daniskasıdır. Zincirin esas ve can alıcı halkasını kavramak ve o noktaya yüklenmek; belli bir anda, mücadelenin bütününde veya belli bir alanında, mücadeleyi gerileten, tıkayan ya da gelişmesini engelleyen temel zaafı, temel eksikliği veya temel sorunu açığa çıkarmak, bu sorunun nasıl ve hangi yöntemle çözüleceğini ortaya koymak ve diğer tüm sorunlara bu temel sorunla bağlantısı içerisinde yaklaşmaktır.
Önemli olan, bu sorunun, belli başlı birçok sorunun da çözümünü kendi içerisinde taşıması ve çözüldüğü takdirde mücadeleyi bir bütün olarak sıçratacak nitelikte olmasıdır. Bu noktada, göz açıp kapanıncaya kadar son bulan şantiyelerin aksine 4-5 yıl süren ve içerisinde 4-5 bin işçiyi barındıran dev büyüklükteki şantiyelerin de hızla yaygınlaşması bu sektörde örgütlenmenin kısmen avantajı olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer taraftan, kentsel dönüşüm adı altında evleri başlarına yıkılan işçi ve emekçilerin terk etmek zorunda bırakıldıkları uçsuz bucaksız arsalar da inşaat havzalarına dönüşerek on binlerce inşaat işçisini bir noktada toplamaktadır.
Yapı sektöründe örgütlenmeyi önüne temel hedef olarak koyan sendikamız İnşaat-İş bundan sonraki çalışmalarında bu dev büyüklükteki şantiye ve inşaat havzalarında örgütlenmeyi önüne vazgeçilmez çalışma alanları olarak koymaktadır.