Bursa’nın Gemlik, İznik, Mudanya ve Orhangazi zeytin üretimleriyle bilinen ilçeleridir. Bursa’da özellikle 1960 yılı öncesi hemen hemen tüm aileler zeytinyağı kullanırken ABD tarafından 1950 yılında iktidara gelen Adnan Menderes hükümeti döneminde başlatılan ve 16 ülkeyi kapsayan Marshall yardımıyla Türkiye halkları önce mısır yağıyla ardından da margarinle tanıştırıldı. Bu süreçte ABD Türkiye’ye Türk lirası bedelle mısır ve margarin ihracatı yaparken, Türkiye’den dolarla zeytinyağı ithalatı gerçekleştirdi. Bu sürecin Osman Nuri Koçtürk’ün 1966 yılında Toplum Yayınları’ndan çıkan ‘Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi’ kitabında ayrıntılı olarak yer aldığı vurgulamak gerekiyor.
Marshall yardımının katkısıyla milyonlarca zeytin ağacı sökülürken, zeytinyağının yüksek ısıda kansere neden olduğu yalanı yaygınlaştırıldı. 1954 yılında Bursa türküsü olarak ortaya çıkan ‘Zeytinyağlı yiyemem aman’ türküsü de bu bağlamda siparişle hazırlanarak, Türkiye’de dillere pelesenk olması sağlanıp büyük bir propaganda aracı olarak kullanıldı. ABD ile yakınlığı bilinen Menderes iktidarı, Türkiye halklarının hem sağlığıyla oynamış, hem de gıda egemenliğinin yok edilmesini miras bırakmıştır. Ayrıca türküde geçen ‘Basmada fistan giyemem aman’ nakaratının katkısını da hatırlatmak gerekir. Türkiye halklarının basmadan uzaklaşıp yerine ithal polyester iplikle yapılan kumaşlara alıştırılmasında bu türkünün katkısı büyük oldu.
AKP iktidarıyla birlikte zeytinciliğe yönelik devlet politikalarının düşmanca olması geçmişin sadece bir uzantısı. Emperyalist kapitalist sistem ülkelerin gıda egemenliğini ortadan kaldırarak, tarım üretimlerini tohum, gübre ve gen şirketlerinin yağma alanı haline getirdi. AKP iktidarıyla birlikte zeytinciliğe yönelik baskılar giderek artarken üretimler de buna bağlı gerilemeye başladı. AKP tarafından defalarca zeytin yasaları hazırlandı ve zeytinciliği bitirme hedefi içinde hareket ederlerken yasa değişiklikleri ortaya çıkan yoğun tepkiler nedeniyle gerçekleştiremese de farklı kanun ve KHK’larla zeytinlikler katledilip imar alanları yaratıldı. Yenilenebilir enerji vb. şeylere feda edilen zeytinlikler, Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasına bağlanıp dilediğinde maden, turizm vb. sermaye alanları haline getirebilmesinin önünde güdük olan yasal engeller kaldırıldı.
Menderes hükümetinin başlattığı zeytin düşmanlığı AKP iktidarı eliyle sürerken, ‘siparişler’ gelmeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesi sipariş olduğu açıkça anlaşılan bir haber dosyası hazırlayarak ‘bilim’ insanı sıfatlı bazı kişilerle görüşüp zeytinyağının zararlarını işledi. Hürriyet’in hazırladığı haber spotunda, “Geçtiğimiz günlerde zeytinyağları ile ilgili çarpıcı bir açıklama geldi. Küflü zeytinlerden elde edilen yağların toksin riski taşıdığı bildirildi. Bu açıklama sonrası, en sağlıklı besinlerden biri olarak adlandırılan zeytinyağı hakkında kafalarda oluşan soru işaretlerine sizin için yanıt aradık” ifadeleri yer alıyordu. Aradıkları yanıta, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işıl Var üzerinden ulaşıldığı görüldü. Prof. Var’ın, rafinasyon işlemi görmeden ‘hakiki zeytinyağı’ diye piyasaya sürülen sızma zeytinyağlarını incelediği ve yapılan incelemeler sonucunda sızma zeytinyağlarında küflerin ürettiği Okratoksin A (OTA) tespit edildiği belirtiliyordu.
Hürriyet Prof. Var’a soruyor, “Hammaddenin uygunsuz olduğu yağların insan sağlığına nasıl etkileri var?” Profesör Var şöyle yanıtlıyor; “Yağlarda bu toksinler insan sağlığını tehdit edecek düzeylerdeyse ve fazla tüketilirlerse doku ve organlarda toksinin tipine göre birikebiliyor. Okratoksin A toksini daha çok böbreklere zarar veriyor. OTA, Balkan nefropatisinin bir numaralı etkeni olarak gösteriliyor. Aynı zamanda bu toksin birinci derece kanser yapıcı olmayan anlamına gelen ‘muhtemel karsinojen’ olarak sınıflandırılıyor.” Hem sorunun hem yanıtın Mashall yardımı sürecine inanılmaz benzerlik taşıyor olması gerçekten dikkat çekici.
Profesör Var’ı tanımıyoruz. Ancak Hürriyet’i yakından tanıyoruz. Menderes iktidarı sürecinde, ABD politikalarının dolayısıyla Menderes’in en yakın gazetelerinden birisiydi. Prof Var, olası bilimsel anlamda gerekli olan yanıtı veriyor olabilir. Ancak gazetenin amacının asla bu olmadığı çok açık. ‘Zeytinyağlı yiyemem aman’ türküsünün sipariş edildiği Muzaffer Sarısözen de bu türküyü derlerken muhtemelen türkünün hangi amaçla kulanılacağını bilmiyordu. Ancak Menderes hükümetinin bunu bilmemesi mümkün olamaz. Tüm bunlar gösteriyor ki, sanki tarih yeniden tekerrür ediyor! Öyle değil mi?