Deprem (zelzele) bir kader değildir. Doğa olayıdır. Doğanın kendine has işleyiş kanunları, zihni, aklı vardır. Milyonlarca yıldır kendi aklı içinde sürekli devinim halindedir. Doğa, kendi diyalektiğine göre devinimde bulunur. Yağmur yağar, kar yağar, sular akar hendeğine dolar. Mevsimler oluşur, sürekli bir dairesel döngü hali…
Zelzele de bir işleyiş kanunudur. Bu kanun daha çok kaotiktir. Aslında enerjinin dışa vurumu halidir. Enerji akışkandır, sürekli dolanımdadır, kolay kolay hapsolmaz. İnsanlar süreç içerisinde zelzele ve benzer kaos katsayısı yüksek olan doğa olaylarına karşı önlem almışlar. Varlıklarını, birliklerini devam ettirmek için beslenme, korunma, barınma gibi ihtiyaçlarını doğanın işleyiş kanunlarının etkilerini göz önüne alarak planlamış, önlem almış, yaşam hakkını kutsamıştır. Doğa ile ikrarlı yaşam aynı zamanda toplumsal ekolojiyi oluşturur.
Çar anasırla ikrarlı ilişki, insanlara Durbîn olma, fam û guman sahibi olmayı öğretmiş. Eskiden çiftçiler, çobanlar ağaçlara, havaya, böceklere, yıldızlara, gökyüzüne, bitkilere bakarak öngörüde bulunur, Durbîn olur; yılın nasıl geçeceğini, tarımsal üretimin verimli geçip geçmeyeceğini, doğanın işleyiş kanunlarını okurlardı. Bu Durbîn olma (öngörüde bulunma, uzağı görme) hali toplumu fam û guman sahibi yapardı.
Analarımız özellikle masum û pak olan evlatlarını yıkarken, yeni doğmuş (Derguş) bebeklere banyo yaptırırken, “Ave berjer, fam û guman berjur here”, “su aşağıya aksın, umut ve düşünceyi harekete geçirme özellikleri artsın” derlerdi. Dünyaya gözlerini açan her çocuktan Fam: “düşünceyi, bildiğini harekete geçirmeyi” isterlerdi. Ayrıca Guman sahibi olmayı; yani “umut etmeyi” isterlerdi. Bu duygular hareket halindeki maddenin halleridir. Bu isteklerini evrene, evrendeki enerjiye, çar anasıra iletirlerdi.
Analar bilirdi ki çar anasır ile ikrarlı yaşam Reya Heq Alevi süreklerinin toplumsal ekolojisidir. Doğanın işleyiş kanunlarına düşlerini, duygularını katarlardı. Bu ekolojide her canın kendisi, toplumu ve kâinatı ile yar olma halidir. Dünyaya gelen her çocuğa kırkı çıkıncaya kadar en az günde bir defa banyo yaptırılırdı. Her banyonun özel bir ritüeli vardı. Her seferinde yukarıdaki dua tekrarlanırdı. Özellikle yaşlı bilge kadınlar bu banyoyu yaptırırlardı.
Yaşlı bilge kadınlar şu hakikati tecrübe etmişlerdi: doğa ile ikrarlı yaşam sürenler bir şeyi en yüksek düzeyde isteyerek, hissederek istediklerinde bütün kâinat o isteği gerçekleştirmek için çark-ı pervaz haline geçer. Erkeğin istemlerinden çok, bilge kadınların istemleri gerçekleşirdi. Çünkü doğa Hak Ana’nın en büyük laboratuvarıydı. Bilim ne kadar gelişirse gelişsin, milyon dolar verilerek kurdukları devasa rant laboratuvarları, doğanın işleyiş kanunlarını yeniden gerçekleştirmekti, ilk oluş nedenine dönmekti.
İnsan tarihsel bir gelişim sürecine sahiptir. Doğa ile çelişkisi, çatışması olduğu kadar; doğa ile dengeli, ölçülü, ikrarlı, yapıcı ilişki içinde olmuştur. Demokratik ekolojik toplum modeli, bir rıza toplumu modelidir. Bu modelde, İnsanın doğanın işleyiş kanunları ile ilişkileri son derece bilinçli, düzeyli, yapıcı, bütünleştirici, dengeli şeklindedir. Doğa ile iktidar ilişkisi, doğayı denetim altına alma, mülk edinme söz konusu değildi. İlk insanların mekânları, beslenme, korunma ihtiyaçları göz önüne alınarak planlanmıştı. Doğanın kanunlarını hesaba katmadan inşa edilen bir yaşam, tehdit edilen insanlıktır. Yaşanan zelzele net olarak göstermiştir ki, doğanın işleyiş kanunlarını hesaba katmadan yaşam alanı oluşturma, insanın en doğal hakkı olan barınma hakkını ranta çevirme toplu katliamlara yol açmıştır.
Barınma, beslenme, korunma hakkı doğa ile ölçülü, dengeli, ikrarlı olduğu oranda çelişkilerini en aza indirir, huzurun, refahın, mutluluğun kaynağı olabilir. Rızasız toplumun en sistemli hali olan kapitalist modernist anlayış insan için gerekli olan yaşam kaynaklarını ranta çevirdiği için her gün ölümler, katliamlar, acılar devam etmektedir. Zelzelenin sonuçlarını bu minvalde değerlendirmek lazım. Doğa ile doğru ilişki geliştirmeyen, doğanın hakikatini hesaba katmayan, önlemlerini almayan bir anlayış doğaya, topluma karşı suç işlemektedir. Doğayı ranta çeviren, doğa üzerinde iktidar oluşturan anlayış ölçüsüz bir anlayıştır, insanlar üzerinde de iktidar oluşturan anlayıştır. Böyle bir anlayış farklılıklarla demokratik ilişki geliştiremez. Demokratik olmayan bir zihniyet toplumu, doğanın işleyişine kurban eder. İnsanların zelzelede, toprak kaymasında, derelerin taşmasında, orman yangınlarında ölmesi bir kader değildir. Doğa ile doğru, demokratik bir ilişki geliştirmeyen anlayış, birey ve toplum ile ölçülü, demokratik ilişki geliştiremez. Doğanın işleyiş kanunlarını hesaba katmadan kendini var eden bir siyaset anlayışı tüm felaketlerin nedenidir, cehaletin de temelidir.
Doğa ile ikrarlı ilişki geliştirmeyen sistemler, rejimler, insan ve toplumla demokratik, uyumlu, ölçülü ilişki geliştiremez. Zelzele kader değildir, doğanın işleyişidir. Toplu ölümler, felaketler sonuçtur. Kapitalizmin insana yaklaşımı kâr esaslıdır. İnsan kârın basit bir aracı, makinenin basit dişlisi haline getirilmiştir. Kapitalist sistemin şekillendirdiği devletler, gerici rejimler sorunların çözüm gücü değil, sorunun asıl nedenidir. Doğa ve toplum ile demokratik ilişki geliştiren zihniyet, doğa olaylarının sonucunda oluşacak zararları en aza indirir.