Muğla’nın Menteşe ilçesinde Bayır ve Yatağan’ın Deştin mahalleleri arasında kalan arazide yapılmak istenen çimento fabrikasına karşı bölge halkı, fabrikanın yapılmakta olduğu yerde nöbete başladı. Fabrikanın kurulumu için getirilen makinaların, düzeneklerin sahaya girmesine izin vermiyor. Bölge halkının çimento fabrikasına karşı verdiği mücadele 1993 yılından bu yana sürmekte. 29 Aralık 2021 tarihinde Menteşe Belediyesi’nin şirkete yapı ruhsatı vermesi üzerine projeye ilişkin verilen “ÇED Olumlu” kararının iptali için dava açılmış ve mahkeme bilirkişi incelemesine karar vermişti. Mahkeme bilirkişilere 60 gün daha ek süre verdi. Şirket ise kurulum için gereken makine teçhizatını alana sokarak, inşaat çalışmalarını hızlandırdı.
Entegre çimento fabrikasının 7551 dönüm üzerine hammadde ocakları ile birlikte kurulması planlanıyor. Yaklaşık 7700 dönüm orman ekosisteminin yok olması anlamına geliyor. Bu başta Deştin Çayı olmak üzere yerüstü ve yeraltı sularının beslenmesi akışını değiştirecek, pek çok pınar kuruyacak. Yöre halkı tarım hayvancılıkla geçiniyor. Zeytin ağaçları orman ekosistemi ile birlikte yok olacak. Arıcılığın yoğun olduğu bölgede sulamanın sona ermesiyle birlikte tarım da yapılamaz hale gelecek.
Hepimizin bildiği gibi çimento fabrikasının işletilmesi demek bölgenin su, toprak, hava ekosistemindeki tüm canlıların soluduğu hava, içtiği su, yediği besin etkilenecek. Fabrikanın üretiminden açığa çıkan tozumanın içindeki, entegre tesis olduğu için, ithal kömürden, bölgedeki kömür ocaklarından gelen kömüre, mazota kadar kullandığı yakıtın cinsine, yakma sıcaklığına bağlı olarak açığa çıkan emisyondaki azot oksitler, sülfür oksitler, karbon oksitler, partikül maddeler, uçucu organik bileşikler, dioksin, furan, methan ve ağır metaller yöre halkını, rüzgarın üretilen tarım ürünlerini taşıdığı her yerdeki tüm canlıları zehirleyecek, sağlıksızlaştıracak, tedavisi zor kalıcı hastalıklarla boğuşmaya mahkum edecek. Yöre halkı giderek yoksullaşacak, yerinden yurdundan ayrılmak, göç etmek zorunda kalacak.
Deştin’e birkaç km uzakta, Akbelen Ormanı’nda; İkizköy direnişi de yıllardır bir yandan termik santrallar ve kurulması planlanan çimento fabrikasının yakıt hammaddesi için her geçen gün kapasite artırımı ile bölgede/ ormanlık alanın, tarım alanlarının, tarihi dokunun, dere yatağının havzasında genişletilerek üretimi hızlandırılan kömür ocaklarına karşı da sürmekte.
-Deştin Çayı Özgür Akacak-, -Akbelen Ormanlarını Vermeyeceğiz- kararlılığı ile yıllardır süren halkın mücadelesine -Zehir Solumak İstemiyoruz- sözleri eklenerek havzada yöre halkının nöbet tutma ve mücadele odakları giderek çoğalıyor.
Şimdi yöreye bir kez daha bakalım;
Milas Akbelen, Deştin, Bayır havzası; termik santralların (sürekli kapasite arttırılarak üniteleri çoğaltılan, Yeniköy, Kemerköy, Yatağan termik santrallarının), onlara kömür temin etmek için açılmaya devam edilen kömür işletmesinin, termik santralın külünü hammadde olarak kullanacak Deştin çimento fabrikasının, termik santrallara ithal kömür getirecek, üretilen çimentoları sevk edecek (genişletilerek kıyıya konuşlanmaya ve yayılmaya devam eden) limanların, bu tesislere ihtiyacı olan suyu temin etmek için kurulması planlanan (ancak mahkeme tarafından yapımı hakkında verilen CED olumlu kararının iptali gerekçesi ile henüz başlatılamamış) Bodrum Baraj projesinin bütünleşik kullanımına sokulmuş durumda. Bu işletmeler için gerekli beton santrali ve taş ocakları da bu paylaşıma eşlik ediyor. Havzada ayrıca enerji nakil hatları, termik santrallara ve limana kömür taşıyan konveyörler/ bantlar bölgeyi sarmış durumda. İşletmeler arası hammadde ve ürün taşıma hatlarının sayılarının da giderek artacağı kesin. Her işletme sanki birbirine bağlı konuşlanmamış gibi ayrı ayrı izin süreçlerine tabi kılınıyor ve yöre halkı da hangisi köyüne yakın yapılacaksa sadece onun etkilerine karşı köyü, dereleri, ormanları, tarım alanlarını, yaşamlarını korumaya çalışıyor. Jandarma 2000’li yıllardan beri Türkiye’nin her yerinde gördüğümüz gibi halkın karşısında, şirketlerin çalışmalarını kolaylaştırmak için müdahaleye (saldırı, tehdit, gözaltı, zor kullanma vb) hazır bölgede konuşlanıyor.
Deştin’de yöre halkı, MUCEP Menteşe Meclisi, Deştin Çevre Platformu ve Bayır Çevre Komitesi’nden, ekoloji hareketlerinden, siyasi partilerden, sendikalardan gelen dayanışma ile birlikte nöbet sürüyor. Jandarma köylülerin ve ekoloji mücadelesi verenlerin nöbetine karşı bölgede konuşlanmış, her an müdahale etmeye hazır durumda. Ara ara nöbet tutanların yanına gelerek her an müdahale edebileceğini hatırlatıyor.
Bugünlerde jandarmanın ile devletin halkların karşısındaki bir diğer müdahale de depremle yerle bir olan, yaşamların yok olduğu Hatay’da yaşanıyor. Halklar deprem alanlarında alt üst olan yaşamlarını yeniden örmeye, ayağa kalkmaya çalışılırken siyasi iktidar tarafından uygulanmaya çalışılan yıkımdan yeni sermaye alanı (hafriyat ihaleleri, TOKİ konutları ile yapılaştırma) yaratma çabalarına karşı da mücadele etmek zorunda kalıyor. Hafriyatların yaşam alanlarına, su havzalarına dökülmesine karşı çıkıyor. Yaşama tutunurken, sulara, toprağa saçılmakta olan asbestle, ağır metalle, tozumayla zehirlenmek istemiyoruz diyen halkların haklı itirazına ise sistem güvenlik kuvvetleri ile saldırarak, siyasi iktidarın şirketlerle birlikte çıkarcı, rant politikalarının yanında tutum alarak yanıt veriyor.
Bizler ise bir yandan halkların meşru yaşam mücadelesini ile birlikte sürdürürken, diğer yandan sistemin, iktidarı ile, şirketleri ile, devleti ile sürdürdüğü yıkım siyasetini tersine çevirmenin uğraklarından birindeyiz. Söz de karar da bizlerde …