Bu satırlar yazıldığında bir gün dolmuş oluyor. Fakat hala Türk devletinin herhangi bir mensubundan bir açıklama yapılmış değil. Bırakalım onları Türk basını da hala Zap’tan yansıyan görüntüleri görmüş değil. İktidar güdümündeki basın için de muhalefetin etkisindeki basın için de durum böyle. Adeta üç maymunları oynuyorlar. Halbuki, bu görüntüler yayınlanır yayınlanmaz dijital medyada tam bir şok etkisi yarattı ve hemen her taraftan konuşanlar, yorumlayanlar oldu. Bugün itibariyle görüntüleri görmeyen kalmadı, esasında. Ama buna rağmen ne resmi devlet organlarından ne de bağlı medyadan en ufak bir ses çıkmış değil. Bir zamanların çokça kullanılan tabiriyle ‘Mehmetçik basını’ iş başında. Kendisine ne denirse onu yapan, emir talimat zinciriyle çalışan basın yani. Belki, bu kadar da olmaz, post gerçek çağ da denilen bir dönemde bunların bir karşılığı yok denilebilir. Bu yorumlar tümüyle gerçek fakat Türkiye’deki vaziyetin de görülmesi açısından bu örnek oldukça ibretlik, aynı zamanda.
Şüphesiz, Türk basını, egemenleri görmedi diye var olan hakikat ortadan kalkmış değil. HPG’nin yayınladığı görüntülerde de net bir biçimde görülüyor ki, Türk ordusu kendi askerini taşımamak için yakıyor. Evet! Söylemesi zor, inanılması güç ama gözümüzle gördüğümüz, kulağımızla işittiğimiz gerçek bir görüntü tam olarak bunu söylüyor. Türk ordusu kendi askerini üzerine yanıcı maddeler atarak yakıyor.
Bunu ne adına yapıyor, neden bu yola başvuruyor diye sorular sorulabilir. Ama biliyor ve inanıyoruz ki, hiçbir gerekçe bunu mazur gösteremez. Dünyanın hiçbir ordusu böyle bir vahşete kılıf uyduramaz, halkını buna ikna edemez. Ne tarihte ne de günümüzde buna açıklama yapılamaz. Yapmaya çalışanlar lanetle anılır. Ne demek, kendi askerinin cenazesini yakmak, böyle bir şey olabilir mi?
İşte! Görüntüler bize olabileceğini söylüyor. Türk ordusu dünya savaş tarihine bunu da eklemiş oluyor. Kendi askerini yakan ordu olarak tarihe geçmiş oluyor. O ordu ki, her gün ‘ordu-millet el ele’ diyor, ‘her Türk asker doğar’ diyerek toplumu militarize ediyor, faşizan bir iklim oluşturmak için varığını yoğunu seferber ediyor.
Açık ki, kamuoyuna karşı söylenenler ile pratikteki durum tamamen birbirine tezatlık oluşturuyor. ‘Asker- millet’ naraları atan ordu kendi askerine hiçbir değer vermiyor, onların cenazesine dahi sahip çıkmıyor. Elbette, bu durum ilk defa olmuyor. Geçmişte buna benzer örnekler çok. Fakat biz yakın zamana bakmak istiyoruz. Bir süre önce, HPG yine bir asker cenazesine ait görüntüler yayınlamış ve eğer istenirse verebileceklerini deklare etmişti. Buna rağmen devlet yetkililerinden herhangi bir ses çıkmamıştı. Sözün kısası, bu gerçekliğe Türk ordusunu-devletini tanıyanlar, takip edenler yabancı değil. Fakat bu çevreler dahi servis edilen son görüntülere ‘bu kadar da olmaz’ demişlerdir. Birçok kişi ‘kendi askerine bunu yapan gerillaya neler yapmaz’ deyip kimyasal silahlar konusunda dile gelenlerin tümüyle gerçek olduğunu belirtmiştir. Artık kimyasal kullanıldı mı, kullanılmadı mı tartışmasının yersiz olduğunu ifade etmiştir. Eğer bir ordu kendi askerini yakacak kadar vahşileşmiş, gözü dönmüş ise düşmanına karşı da her türlü yasaklı silahı kullanabilir, savaş suçunu işleyebilir görüşü baskın hale gelmiştir.
Hiç kuşku yok ki, Türk ordusunu, devletini bu kadar da olmaz denilen noktaya Kürdistan özgürlük gerillasının direnişi getirmiştir. Hatırlanırsa, 17 Nisan’da resmi olarak Zap’a ‘operasyon’ başlatan ordunun fiili komutanı Hulusi Akar, üç gün sonra ‘hedeflerimize ulaştık’ diye ucube bir açıklamada bulunmuştu. Aynı Akar aradan geçen 7 ayda buna benzer açıklamalarını tekrarladı ve her seferinde ordunun başarılı olduğunu iddia etti. Buna karşın HPG kaynakları da hem yaptıkları açıklamalar hem de yayınladıkları görüntüler ile sahadaki durumun tam tersi yönde olduğunu sürekli beyan ettiler ve kamuoyunu bilgilendirdiler. Ki, yansıyan son görüntüler HPG’yi doğrular nitelikte.
Belli ki, Türk devleti için Zap’taki yeni bir yenilgi, geri dönüşü olmayan sürecin başlangıcı anlamına geliyor. Nasıl ki, 2008’de Zap’ta yenilenler devlet yönetimini kaybettilerse, bugün de Zap’ta yenilenlerin devlet yönetimini kaybedecekleri aşikar. Hal böyle olunca, Zap’tan geri çekilmek de yenilgiyi kabul etmek de mümkün olmuyor. Ve nihayetinde ortaya sadece ve sadece bu görüntüler kalıyor. Yenildim, kaybettim dememek için, Zap’ta her türlü savaş suçu işleniyor, bunun için hiçbir sınır tanınmıyor. HPG’ye karşı kimyasal silahların kullanılması da, ölen askerlerin cenazelerinin yakılması da esasen bu kapsamda vuku buluyor.
Elbette, iktidar bu suçları işleyerek hem savaşın hakikatini gizlemek hem de iktidarını daim kılmak istiyor. Fakat görülüyor ki, artık mızrak çuvala sığmıyor. Gerçekler bir biçimde yansıyor, görünür oluyor ve tüm bunlar iktidarın ömrünün hiç olmadığı kadar kısaldığına işaret ediyor.