Ülkemiz hafta sonunu öfke ve üzüntü içinde geçirdi. Yine bir maden kazası yaşadık ya da daha doğru deyişle yaşatıldık. Devletin en büyük yetkilileri de olay yerine gelip, kaderden bahsettiler yine. Tüm siyasi kurum ve kuruluşlar da geldi. İktidarın tedbir almayışından ve sorumluların şimdiye kadar hiç hesap vermemesinden yakındılar öfke içinde. Televizyon ve gazeteler sadece bu olaya kilitlendi.
İşte böylesi bir hava içinde ben de bir süredir okuma listemde olan bir kitabı elime aldım ve bir türlü elimden bırakamadım. Yani cumartesi günü elime aldığım kitabı, pazar günü sabaha karşı bitirdim. Aslında cumartesi de bitirebilirdim ama kitabın son bölümlerini pazar sabahına bıraktım; pazar günüm daha anlamlı başlasın diye.
Kitabın tanıtım yazısını yazarken, burada sık sık andığım, bir yazarın ilk kitabı çok güzel olabilir; ama ikincisini görmeden, kendisini övmeye başlamanın pek doğru olmayacağına dair hikayemi yine kaleme alacağım galiba diye düşünmeye başladım. Sonra yazarın özgeçmişine ait satırları okudum kitaptan. Vay be baltayı taşa vuracakmışım neredeyse!
Kitap meğerse, yazarın ilk eseri değilmiş! Yazar bundan önce iki kitap daha yazmış: “Ben de Sana Onu Söyleyecektim” ve “Şafakta Buluşuruz”… Benim okuduğum “Zamanı Gelince” yazarın üçüncü eseriymiş. Kimden bahsettiğimi artık anlamışsınızdır herhalde: Ender İmrek.
Ben kendisini çok uzun zamandır tanırım. Çok uzun bir süre önce yayına başlamasından bu yana, her zaman büyük bir merakla izlediğim gazetelerden biridir Evrensel. Çıkardığımız gazeteleri, Evrensel ile karşılaştırırım çünkü hep. Onlar hangi haberleri bizden fazla ya da iyi vermiş; hangi konularda, biz, onlardan iyiyiz diye…
Evrensel’i tanıdığım kadar, oradaki yöneticiliğinden, oradaki yazılarından Ender İmrek’i de gıyaben iyi tanırım. Geçen ay, “Zamanı Gelince” isimli romanı yayınlanınca, hemen okumalıyım dedim kendi kendime. Çünkü benim de en büyük hayallerimden biri, yaşadıklarımızı bir roman havasında yazmaktır. Hem de nehir roman havasında. Mesela İlya Ehrenburg’un ünlü kitapları “Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga” gibi…
Önceki iki romanında neleri yazdığını bilmiyorum ama “Zamanı Gelince” isimli romanında Ender İmrek, 12 Eylül faşist cuntası döneminde devrimcilerin yakalanışı, çok ağır işkencelerden geçirilişi ve hapishanelere atılışını romanlaştırmış. Ancak cezaevlerine düşen devrimcilerin kendi içlerinde ve diğer sol örgütlerle hesaplaşmalarıyla birlikte oraların yan gelip yatma yeri olmadığını ve mutlaka firar edilesi gereken yerler olduğunu kaleme almış.
Romandaki karakterler, o günleri yaşamış olan bizim nesilden çoğumuza çok tanıdık gelecek. İyisi ve kötüsüyle yaşananlar da öyle. Kor Yayınları tarafından geçen ay yayınlanan Ender İmrek’in “Zamanı Gelince” romanı, okuyanlara mutlaka iyi gelecek!..