Geleceği çalınmış birkaç kuşağı miras bıraktılar. Vaadi bomboş, varlığı tamamen suç üretim yeri olan o saraylarda her şeyi aynı güne sığdırdılar. Çünkü faşizm cömerttir, herkese yetecek kadar kötülük üretir
Ahmet Güneş
İddiasından vazgeçmiş her karar, burada, yerkürede herkese bela. Düşeni kaldırmak, düşeni düşünmek, düşeni düştüğü yerde bırakmak. Baht ve vefa, şans ve yürek, bir oyun sahasında. Hayatın adını da oyun koydular sonra. İzledik, izlendik ve alkışlar beklemekle bir ömrü tükettik.
Böyle başlıyor her şeyin sonu. Sayıklayan ve söven iki hâl ile hayata çıkmaz sokaklar arayanlar var. Dünyanın arka bahçelerini merak edenler de var. Yoldan çıkmak adına yola düşenlerin izini gördük. Bir yetersiz, iki kalabalık bir piramit, sıfırın ihtişamını aşağılayan bir matematik, bedenin yetersiz kaldığı bir fizik, ruha merkez arayan bir metafizik. Çoğaldıkça tüketen bir uygarlık. Yoldan çıkanların sürükledikleriyiz.
Öyle bir çağ ki hislerimize referans, umutlarımıza referandum arıyoruz. Yetecek olanın yetmeyecek olma ihtimaline yenilmesi ile bir şeylerin sonuyla başlayanların korosu: Kısasa kısas bir tekrar lazım. Ve başlasın çemberin kadim döngüsü.
Uzakların çağrısı ve yakınların alışkanlıkları durduruyor. Hareketin de karar verme hakkı var. Her hakkın tarihsel bir gerçekliği var. Ondan bu kalabalık, bu kolektif telaş. Sıradan olanın haykırışı ve kolay olanın ahengi, yaptıklarına nota arıyor. Sokaktan bir ses, dağlardan bir yankı bekleyenlere bir terennüm. Geleceğin bir rengi olmalı. Çünkü gökkuşağına her zaman bir renk bulmalı.
Yalnız bir yeldeğirmeni, rüzgarla konuşuyor. Yalnız bir ağaç bulutla dertleşiyor. Suya düşen bir nesne yokluğunu düşünüyor. Aynı gün ekranlarda katilleri övdüler, zalimleri aklamaya çalıştılar. Tüm bunlar aynı gün oldu. Aynı gün dünyanın başına bir sürü şey geldi. İnsan hiç karşılaşmadığını karşıladı, hep denk geldiğini kıyasladı. Anladık ki kanıksamak da bir hayatta kalma stratejisi.
O aynı gün, neler neler yaptılar. Nerede olduğunu hatırlamayan bir kadına sorular sordular. Sınır köylerinde çoluk çocuğu insansız uçaklarla öldürdüler. Geleceği çalınmış birkaç kuşağı miras bıraktılar. Vaadi bomboş, varlığı tamamen suç üretim yeri olan o saraylarda her şeyi aynı güne sığdırdılar. Çünkü faşizm cömerttir, herkese yetecek kadar kötülük üretir.
Dünyayı arayan bir insan kuşağı ile kaldık baş başa, biz bize. Ülke sınırları, organik haklar, toplumsal talepler, yani birbirinin önüne geçen her şeyle koşuyoruz. Beraber ve yan yana. Bir önceki çağ, bir sonraki çağ kıyas kıyasa bir rekabette. Tarih ve zaman karışıcınca karşılaşmaz insan, kaybolur. Ağıtı, şarkısı, şiiri, marşı bile var.
Eski yerinde kalan, eski bir masaldan çıkmayan ve ille de eski yerinden kaçan beraber düşecek yollara. Kapılar kırılacak, duvarlar yıkılacak, perdeler savrulacak. Ölmek mi başlar, yaşamak mı sona erer, bilemeyiz. Kapılardan odun, duvarlardan moloz, perdelerden pelerin yaparız. Hayatımızda hikâye çok, hayatımıza karışan hikâye yok.
Sanılan çok şey sayılmadığı için, düşlenen çok şey de üretim dışında. Hayatla rüya, itham, devrim ve cehennem sarmalında. Gereksiz sanılan, hayati bilinen her yer şüphe mahalli. Gördüklerimize şahit, yaşadıklarımıza kefil arıyoruz yaşayarak. Yaşadıklarını zannettiklerimiz, yaşasın istediklerimiz, burada. Zamanın ve mekânın tarih olduğu bu yerde.
Haftanın kitap önerisi: Dino Buzzati, Tatar Çölü / Çeviren: Hülya Uğur Tanrıöver, İletişim Yayınları