Kolombiyalı edebiyatçı Gabriel Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık romanıyla Nobel edebiyat ödülünü aldı. Gerçekten de müthiş bir eser, Yüzyıllık Yalnızlık. Ve takdiri hak ediyor… Devletlere ödül verme geleneği ise yok. Eğer olsaydı “Yüzyıllık Yanlışlık” adıyla Türkiye’ye ödül vermek gerekirdi. Türkiye, spor müsabakalarında şimdiye kadar az ödül almıştır. Bunun nedeni sporcuların milliyetçi histerilerle aşırı baskılanmalarıdır. Atletler büyük baskı altında kalınca deyim yerindeyse rotalarını şaşırıyorlar. Çünkü baskının getirdiği hırs başarıyı engelliyor. Sadece sporcular değil, bir bütün vatandaş da milliyetçi histeriyle gerdiriliyor ve herkes daha çok milliyetçilikle daha fazla başarı kazanılacağına inandırılıyor. Muhtemelen en çok yurttaştan gelen bu basınç atletleri olumsuz etkiliyor. Ancak daha da kötüsü, söz konusu milliyetçi baskılama bu gerçeğin görülmesini engelliyor. Milliyetçiliğin en olumsuz sonucu budur. Fanatizm gözleri kör eder ve algıları gerçeğe kapatır.
Fakat spor değil de politika olsaydı, Türkiye’ye esaslı bir ödül vermemek olmazdı gerçekten. Ödülün adı da “Üstün Kürt Nişanı” gibi bir şey olabilirdi. İroni yaptığımız düşünülmesin, devleti yönetenler gerçekten de böyle bir hayal içindeler. Bunu en çok hayal edenin de Tayyip Erdoğan olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tayyip Erdoğan ve temsilini yaptığı yönetim Kürtleri tümden bitirerek bu ödülü almak istiyor. Bunda kararlı olduğunu kabul etmek gerekir.
Kürtleri bitirme yaklaşımı yüzyıllık bir politikadır. Ve bu politikanın yüzyıllık bir serüveni vardır. AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın yaptığı da bu yüzyıllık politikayı sürdürmektir. Ve şimdi öncekiler gibi onlar da Kürtleri bitirmeye çok yaklaştıklarını söylüyorlar. Elbette bu politika Kürtlere çok büyük zarar vermiştir. Kürt halkı büyük acılar çekmiş, deyim yerindeyse varlık ile yokluk arasında gidip gelmiştir. Ve bu politikadan dolayı Kürt halkı hala büyük bedeller ödüyor. Ama Kürt halkı çok zorlu da olsa ayakta kalmayı ve gelişimini sürdürmeyi başarmıştır. Dolayısıyla bu politikayı boşa çıkarmış ve başarısızlığını defalarca kanıtlamıştır. Ancak şimdiki iktidar kendilerinin farklı olduğunu, işe farklı yaklaştıklarını ve sonuç alacaklarını söylüyor. Bu da yüzyıllık bir tekrardan başka bir şey değildir. Devletin başında olanlar kendi dönemlerinin konjonktüründen faydalanıp Kürtleri bitireceklerini düşünmüşlerdir her zaman.
Kürtleri bitirme yaklaşımı salt bir arzudan kaynaklanmıyor. Bazen Kürt düşmanlığının düzeyini belirtmek için hastalıklı hal diyoruz, fakat Kürt soykırımının esas nedeni bu da değildir. Bunu bir sonuç olarak görmek gerekir. Fakat Kürtler de dahil bütün farklılıkların bitirilmesi, hepsinin Türklük içerisinde eritilmesi gerektiği düşüncesi Türkiye’de ve bilhassa devlet içerisinde çok güçlüdür. Böyle ultra bir milliyetçilik vardır. Ve bu hastalıklı bir hal almıştır. Özellikle devlete daha fazla yerleşmeye, devletin üst katlarına çıkmaya soyunanlarda bu hastalıklı hal vardır. Ve bunlar da az buz bir kesim de değildir. Bürokrasinin ve siyasetin en geniş kesimini teşkil ediyorlar. Çeşitli toplumsal sınıflarla ve sermayeyle de bağları vardır. Devleti ve toplumu hastalıklı kılanlar ağırlıklı olarak bu bürokratik kesimdir. Ancak Kürtleri bitirme pahasına yapılanlar milliyetçilikle ve onun yol açtığı sonuçlarla açıklanamaz. Çünkü yapılanlar gerçekten de anlaşılır gibi değildir. Dünyanın başka yerlerinde benzer veya daha ultra milliyetçilikler olmuştur, ama hiçbiri Türkiye’deki gibi sonuçlarla yol açmamışlardır. Dolayısıyla Türkiye’deki durumu milliyetçiliğin ve kimi hastalıklı veya reaksiyonel durumların sonucu olarak göremeyiz. Peki, o zaman nedir, diye doğal olarak sorulur ve cevabı istenir. Bu, üzerinde durulması gereken en önemli konudur zaten.
Fakat biz bu yazıda şimdiki iktidarın iddia ettiği farklılıklar üzerinde duralım. Her dönemin kendine has bir konjonktürü olduğundan, iktidarlar buna dayanarak yöntemlerinin farklı olduğunu söylerler. Türkiye’de konjonktüre dayanarak siyaset yapmak esas olduğundan amiyane tabirle bütün kartlar buna oynanıyor. Çünkü ancak bundan bir sonuç alınırsa diğerlerinin bir anlamı olabilir. Aksi halde diğer her şey tersine dönebilir, gelip sahibini vurabilir. Bu kritikliğinden ötürü esasa geçmeden önce, diğerleri olarak tabir edilenlerden öncelikli olanı ele alırsak, bunun kesinkes özel savaş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gerçekten de AKP-MHP iktidarı özel savaşı kullanma konusunda farklılık yaratabildi ve kendisi açısından bunun yararını da çok fazla gördü. İnsanları düşürme, gerçeklikten koparma, algı yaratma, yönlendirme vs. belli başlı hususlar sayılabilir. Bunları yaparak Türkiye toplumunu politikaları doğrultusunda etkileyip yönlendirebilmiştir. Ayrıca Kürtlere yönelik de yoğun bir özel savaş yürütmüştür. Örneğin AKP ve Tayyip Erdoğan’ın Kürt düşmanı olmadığı, Kürtlerin yararına işler yaptığı anlatılıyor. İnandırıcı olması için de bu bazı Kürtlere anlattırılıyor. Bunlar sürekli bunu anlatıp duruyorlar. Barzanilerle olan ilişkileri göstererek bunu inandırıcı kılmaya çalışıyorlar. Çünkü Barzaniler hakkında yanılgılı yaklaşımlar vardır Kürtler içerisinde ve AKP bunu iyi görüyor ve kullanıyor. Barzanilerle ilişkiler Kürtlerde şüphelerin gelişmesine yol açıyor. Kürt siyasetçileri ve aydınları toplumu bu yanılsamaya gelmeme konusunda yeterince ve net aydınlatamıyor. Çünkü onlarda da Barzaniler konusunda yanılgılı bir yaklaşım vardır. Oysaki Kürt siyasetçileri ve aydınları KDP ve Barzaniler konusunda net ve güçlü bir tutum alıp Kürt toplumunu bu konuda bilgilendirebilseydi, bu plan sonuçsuz kalırdı ve bu durumun yol açtığı tehlike de ortadan kalkardı. Bu hala yapılması gereken işlerin başında geliyor.
Gelgelim işin esasına. AKP-MHP iktidarı konjonktürden, yani bölgedeki gelişmelerden yararlanarak Kürtleri bitireceğini düşünüyor. Farklılığını ve iddiasını buna dayandırıyor. Şimdi gündemde olan Irak ile ilişkiler özünde buna dayanıyor. Buna dayanarak Suriye devletiyle de ilişkiler geliştirebileceğini düşünüyor ve bekliyor. Ayrıca fazla dışa vurmadan İran’la da ilişki arayışı vardır. Bu ilişkilerle Kürtleri bitireceğini düşünüyor. Açıkça görülüyor ki Türkiye geçmişteki gibi anti-Kürt cephesi yaratmak istiyor. AKP-MHP iktidarının şu an yapmaya çalıştığı budur. Peki, bu mümkün müdür? Günümüz için bu ne anlam ifade ediyor? Böyle bir yaklaşım içerisinde olmak ne getirir ne götürür ve en önemlisi nasıl sonuçlanır? Haftaya bu ve Yüzyıllık Yanlışlığın temelinde yatan sebepler üzerinde duralım.