Bir klan, bir kıran, bir yüzyıllık felaket. Değip de dönüştürmedik, dokunup da kötülüğün ender bir türü olarak canlandırmadık bir şey bırakmayan. Dört bir yanda kökü ona dayanmayan hiçbir yalan, hiçbir dalavere, hiçbir entrika bulunmaz. Saptığı görülmemiştir, hedefi klanın selameti, gerisi klandan geriye kalan bir ölüler yığını. Doğudabatıda, güneyde-kuzeyde karnı tok, sırtı pek olanların sancağıdır. Ona dayanmayan bir haysiyetsizlik, onda maskelenmeyen bir hainlik, onda temize çıkmayan bir iffetsizlik bulmak imkânsız. Özel bir karışım, nadir bir kıvam. Hassas zamanlar için dıştan özenle korunmuş etkin kuvvetlerin iç rahatlığı. Kurtların, vaşakların, yılanların yön duygusu. Rehberliğine soyunmadığı zalim, kara bahtına yansın.
Bir salgın, bir bulaşma unsuru, bir ayırıcı. İşleyen aklın iptali, kadim duygunun feshedilişi. Dışındakileri vaktinden önce kucaklayacak ve kimseyi dışarıda bırakmayacak ölüm bekleyişinin korkunç eşitliği. Kendilerini bekleyen yazgı bakımından herkesi ayırımsız kavrayan salgının mutlak, o nihai yıkımın kesin eşitliği. Yüz yıldır ne değilse o gibi görünen, bir asırdır her ne idiyse asla olamadığı şey gibi yükseltilen. İstekli bir yanlış anlaşılmaydı hep, eğrinin doğrultusu. Sırf kötülük yapma hatırına kötülük yapmaya duyulan o bunaltıcı eğilime bir kesintisizlik gücü kazandıran. Altı üstü bir klan, ama tüm bir halkın hastalığa ve haksızlığa karşı korunma imkanını elinden alan. Sefalet ve suç çağının vebası. Efendileri onu, o lekelediklerini önden yürütür. Geçtiği yerde insanlar birbirinden ayrılır, yaşamak için herkes herkesten uzak durmanın bir yolunu bulur. Ona olan mesafe, henüz değmemiş olanlar için bir hayatta kalma ihtimali.
Muhbirin, korucunun, tetikçinin seviye yükseltme, ondan düşüklüğüne olgun bir inanış, bir konum, bir görünüm uydurma gerekliliği. Oysa bir sahte optik, bir şaşılık, bir zorlama ve abartı. Potansiyelini aşan büyüklükler, ulus üstü bilinç yüklemeler, ancak cesaretin indiği patikaya kurulu korkunun kapanı. Ona yaslanınca, onu olmadığıyla anınca başka bir şey olmuyor; gerçeğin, iyiliğin, güzelliğin, özgürlüğün yoluna sadece pusuya yatmış olunuyor. Son anında doğanın kendinden saymadığı bir bozukluk. Gerçeğe aykırı sunulmuşsa, yalana uygun tasarlanmışsa umut bir yara, düş bir abartı olur, her yanından yırtılır, dökülür. Öyle bir yapı ki, ezilenden başka düşmanı, ezilenin düşmanından başka da dostu yoktur. Uzak tarihi bir kurgu, yakın tarihi çirkinliğin alacakaranlığı. Orada doğunun, batının ve kuzeyin bütün kötüleri kaybolur, görünmez olur, sonra vahşi kötülüğün iyiliği ve güneyin güzelliği diye yükseldikleri görülür.
Öncesinde aldatıcı bir umutla ona verilmiş olan her şey, büyük kırılma anlarında, tarihin dönüm noktalarında ondan hep geri alınır. Ama hemen ardından bütün bedellerin sonunda ödenmesi zorunlu olan yıkım ve sefaletin tüm yükünü onun adına omuzlamak koşuluyla. Bu yüzden o bir kurtarıcı yapı olarak kalır, bir özgürlük anıtı olarak görünmeyi hak kazanır. Kendi niteliği hakkında yanlış bir görüşe varmaması da oradan gelir. Onda gizlenmemiş biçimde açığa vuran ihanet ihtirası, herkeste örtük biçimde var olan zaafa yönelir. Hükmü altına aldıklarında gördüğü düşkünlüğün derecesine, kendinde kıymetlendirdiği fırsatçılığından, köklü sinsiliğinden vakıf. O yüzden kolay terk eder, bir çırpıda satar, göz açıp kapayıncaya kaçar, görülmedik bir pervasızlıkla çevirip direnenin dönüş yoluna pusuya yatar. Tüm bu küçük düşürücü manevralar yine de onur ilkesini tanımayan, onda kendi gurursuzluğu dile gelmiş olan geniş kitlede sevinç dolu yankılar uyandırır.
İyileştirici sıfatlarla anılınca ölümcül hastalık nitelik değiştirmiyor. Amansız mücadeleye girişilir ve salgın ya kontrol altına alınır ya da salgın önüne geleni öldürür. Barzaniler hep buydu, ölümün yaşam sunusu. Ama abartı, insanın muhakeme savurganlığıdır. Sunulan ile sonradan ortaya çıkan nitelik, başta belirlenen değere denk düşmezse alıcı hem abartanı hem de abartılanı gerçek değerine düşürerek intikamını alır. Niyet bozuk değilse, görmek vakit almaz, “Horoz, ancak ölünce dışına çıkabileceği kümeste özgürlük şarkıları söyler, çünkü ona iki tünek bahşedilmiştir.”