Jose Marti en başta devrimcidir. Ama onun devrimciliği belli bir biçime sığdırılamayacak kadar geniştir. Dünyayı değiştirme eylemi ve özgürlük için silahı kullandığı kadar kalemi de kullanır.
Deniz Bakır
Jose Marti, Küba’nın ulusal kahramanı ve sembolü olarak bilinir. Ve tabii ki öyledir! Ancak bununla sınırlı değildir. Fidel Castro’nun deyişiyle; “José Martí, -sadece- Küba’nın ulusal bağımsızlık kahramanı olarak değil, aynı zamanda Latin Amerika’nın ve tüm ezilen halkların kahramanı olarak hatırlanmalıdır.” Che’de benzer biçimde “Jose Marti’nin vatanseverliği, sadece Küba’nın değil, tüm Latin Amerika’nın özgürlüğüne duyduğu derin bir bağlılığın ifadesidir” der. Onlara göre Marti sadece Küba için değil, tüm Latin Amerika için önemli bir figürdür.
Jose Marti en başta devrimcidir. Ama onun devrimciliği belli bir biçime sığdırılamayacak kadar geniştir. Dünyayı değiştirme eylemi ve özgürlük için silahı kullandığı kadar kalemi de kullanır. Devrimci, ozan, gazeteci, edebiyat profesörü olarak çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Jose Marti edebiyat, politika, felsefe ve gazetecilik gibi çeşitli alanlarda yazar. Eserleri genellikle Küba’nın bağımsızlığı, Latin Amerika’nın özgürlüğü, insan hakları ve adalet gibi konuları ele alırken, aynı zamanda şiirler, makaleler, denemeler ve politik yazılar da kaleme almıştır.
42 yıllık hayatı sona erdiğinde ardında çeşitli alanlarda ve 27 cilt tutan dev denebilecek bir külliyat ve Küba devrimine uzanacak bir mücadele mirası bırakmıştı.
Şair savaşçı
Jose Marti 28 Ocak 1853’te Havana’da doğdu. O yıllarda Küba İspanyol sömürgeciliğinin egemenliği altındaydı. Babası İspanyol, annesi ise Kanarya Adaları’ndandı. Genç yaşta devrimci fikirlerle tanıştı ve mücadeleye katıldı. İlk eğitimini Havana’da gördü. Sömürgecilik karşıtı öğretmeni Rafael Maria Mendi onun çok yönlü kişiliğini fark eden ve belki de önünü açarak şekillendiren kişi olmuştur. Bu nedenle Marti’nin hem devrimci hem de edebiyatçı kişiliği daha çocuk denebilecek yaşlarda şekillenmeye başladı. İlk şiirleri 15 yaşındayken yayınlanmaya başladı. 16 yaşında iken yayınlanan Abdala adlı şiirinde lirik ve tutkulu bir dille özgürlük mücadelesinde şehit düşen savaşçılara ses vererek halk arasında yükselen yurtsever duyguları kamçılıyordu:
‘Burada yatıyorum güneşin üstünde açan bir çiçek gibi/ ve dilleri olmayan taşların toplandığı yerdeyim…/ …Kahramanlar!/ Toprağınız için dökülen kanlarınız adına,/ bağımsızlığınızın kutsal mücadelesi için uyanın/ ve geçin savaşın en ön saflarına…’
16 yaşında La Patria Libre (Özgür Vatan) adlı tek bir sayısı yayınlanabilen bir gazete çıkardı.
1868’de başlayıp yaklaşık on yıl kadar sürecek olan İspanya’ya karşı bağımsızlık savaşı başladığında henüz 17 yaşındaydı. Tutkulu bir yurtsever devrimci olarak tereddüt etmeden kalemi bırakıp silaha sarıldı ve savaşa katıldı.
Sürgün yılları
Savaşa katıldıktan kısa bir süre sonra bir çatışmada esir düştü ve tutuklandı. Altı ay boyunca ağır çalışma kamplarında tutsak kaldıktan sonra İspanya’ya sürgün edildi. Sürgün yıllarında eğitimine devam ederek Hukuk ve Felsefe alanlarında okudu. 1874’te yani 21 yaşında iken tutsaklık döneminde biriktirdiklerinin ürünü olan El Presidio Politicia en Cuba (Küba’da Siyasal Zindanlar) adlı broşürünü yayınladı. Küba’da siyasi tutsakların yaşadığı korkunç şartları direnişçi bir ruhla kaleme aldığı bu broşür ve yayınlanan başka siyasal yazıları nedeniyle üzerindeki baskılar arttı. Bu koşullar altında yaşamaktansa ülkesine ve mücadeleye daha yakın olma isteği ile ertesi yıl Fransa üzerinden önce Meksika’ya sonra da Guatemala’ya gitti. Ve çalışmalarını orada sürdürdü. 1878’de evlendi ve bir oğlu – ilerleyen zamanlarda da bir kızı- oldu. Aynı yıl Kübalı toprak sahipleriyle sömürgeciler arasında yapılan anlaşma nedeniyle sona eren savaş ve çıkan af yasasını duyar duymaz eşi ve oğluyla ülkesine geri döndü. Sömürgeciliğe karşı mücadelesine ve yazılarına hiç duraksamadan devam etti. Bir yıl sonra, gizli siyasi faaliyetlerde bulunmak suçuyla ikinci kez tutuklandı ve yine İspanya’ya sürgüne gönderildi. Bu sefer burada çok fazla kalmadı. Ülkesi ve özgürlük için savaşma tutkusu onu Latin Amerika’ya çekiyordu. Önce Fransa’ya, oradan New York’a ve ardından 1881’de Venezuela’ya gitti. Venezuela’da Revizta Venezolana adlı gazeteyi çıkardı. Eşi ve oğlunun 1882’de Küba’ya dönmesi sonrası ülkesine, eşine ve oğluna yazdığı özlem dolu şiirlerden oluşan İsmaelillo kitabını çıkardı. İsmaelillo Jose Marti’nin şairlik yaşamının zirvesi kabul edilir. ‘Oğlumun oğluyum ben/ Onunla yeniden başlıyorum’ dizelerinin dilden dile dolaştığı kitapta kişisel duygular ile evrensellik arasında kurduğu akışkan ilişkiyi yansıtır.
‘Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim’
Hayatı boyunca şiirler, kitaplar ve gazete makaleleri yazarak siyasi eylemlerini sürdüren Jose Marti siyasi faaliyetleri nedeniyle sürekli olarak sömürgecilerin baskı ve tehditleri altında yaşadı ve hiçbir ülkede uzun süre kalamadı.
Küba’nın İspanya sonrasında ABD’ye bağlanmasına da sert bir biçimde karşı çıktı. Sömürgeciliğe karşı ılımlı itirazları ile halkın öfkesini yumuşatan liberallere karşı ayaklanma ve özgürlük savaşını savunan lirik metinleri ile tüm devrimcilere esin kaynağı oldu. Ozanlıktan gelen bir dille ‘söz eylemle özgürleşir’ diyerek hayat çizgisini devrimci temelde ilerletti. 1892’de Küba Özgürlük Partisi’ni kurdu. Ayakları Küba’ya bastı. Ama ufku aynı kaderi paylaşan tüm Güney Amerika halklarını görüyordu. “Küba ve Porto Riko, iki kuşun kanatları gibi; ayrılmazlar ve birleşmeleri gerekiyor” diyen Marti’nin öne sürdüğü bağımsızlık ve yurtseverlik anlayışı burjuva dar ‘milliyetçiliğin’ sınırlarına sığmayacak kadar genişti. Güney Amerika’nın birliği için ABD emperyalizmine karşı mücadele etti. Dahası kaleme aldığı birçok metinde sömürgeciliğin yanında toprak beylerine ve zenginlere karşı da büyük bir öfke taşıyor ve bağımsız Küba’nın, emeğin ve yoksul ezilmiş halkın Küba’sı olacağını söylüyordu. Dünyaca ünlü olan ve bir halk şarkısına dönüşen Guantenamara şiirinde şöyle diyordu: “Benim şiirim açık yeşil/ Ve ateş kırmızısıdır/ Benim şiirim dağda sığınak/ Arayan yaralı bir geyiktir…/Derin bir acıyı biliyorum/
Adsız acılar arasında/ İnsanın köleliği/ Dünyanın en büyük acısıdır…/ Yeryüzündeki yoksullarla/ Şansımı denemek istiyorum/ Yeryüzündeki yoksullarla/ Şansımı denemek istiyorum/ Dağdaki dere/ Denizden daha çok mutlu eder beni.”
Jose Marti 1895’te Küba’nın özgürlüğü için bir grup savaşçıyla birlikte çıkartma yapmak üzere Küba’ya gitti. 19 Mayıs’ta isyanın ilk çarpışmalarından biri olan Dos Risos savaşında İspanyol askerleri tarafından vurularak öldürüldü.
“Aynı yalınlıkla ölmek isterim/ Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz./ Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde/ Yeryüzü uzansın altımda sessiz./ Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim/ Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında/ Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında/
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.”
Yazdıkları ve yaptıkları ile hayatını vakfettiği mücadeleyi başarıya taşıyan Fidel Castro ve Che Guevara üzerinde derin izler bırakan Jose Marti’nin mezarı Santiago de Cuba Santa Efigenia mezarlığındadır. Ve oradan tüm dünyanın özgürlük savaşçıları ve halklarına ilham kaynağı olmaya devam ediyor.