Yüzleşme duygusu insanda yaşam sevinci, birlik bilinci ve aynı zamanda tamlık hissi veren bir duygudur. Yani toplum olarak, yaşanan her olayın ardında tam ve bütün olma hali, yaşamı kabul etme ve bunun sonucunda ise ruhsal ve bedensel uyum içerisinde ikrarlı bir yaşam alanı oluşturmasıdır.
Yüzleşme kavramında neden “yüz” kullanılmış, bedendeki temsiliyeti yüz ile ilişkilendirilmiştir. Bu çok önemlidir; neden bilince çıkarma, gerçeği kabullenme değil yüzleşme denilmiş. Yüz, bir çok duyuya aynı anda ev sahipliği yapan bir mekan ya da alandır. Cemal cemale gelmek, yüzleşmek aynı zamanda Hak meydanıdır bu meydanda yalan, dolan olmaz. Bu meydanda her organ hakikati dile getirir. Gözler,kulaklar, tat duyusu, ses verme ve alma, bedenin birleşme ve birlik olma enerjisini temsil eder. Yüzleşmeye gelmeyen “Rûreş-Yüzü kara” dır, halkın gönlünde mekan tutamaz.
Hangi duygu, mantık ve akıl ile birlik olma enerjisine girmek gerekiyor? Ses evrenden, ışık evrenden, hava evrenden, tat evrenden, zihin evrenden geliyor ise kainatın verdikleri ile geçmişi değerlendirip birlik olma hali Nahak anlayışı yüzleşmeye getirecektir. Yüzleşme tüm evrene ve insanlığa yaşamı onurlandırmaya dönüşmelidir. Bu yönüyle yüzleşmek insanlığa ve evrene karşı bir sorumluluktur.
Dersim soykırımı bir diğer açıdan, direnen inanç kültürünün bu kadim damarın birlik bilinci ve hakikatin kendisini yaşatması ve devriye etmesi için birlik oluşturmaya vesile olmalıdır. Birlik olmazsa, Nahak zihniyet demokratik taleplere esnek hale gelmez.
Katliamda öldürülen her canımız kendilerindeki en yüksek ikrarlı kodlarını, enerjilerini, evrene ve yaşayan hücreleri olan evlatlarına bırakırlar. Evlatlar en ikrarlı, uyumlu ve direnen enerjilerini atalarının tarihi mirasından alırlar. Nahak zihniyet bu gerçekliği bildiği için ataları direnenlerin evlatlarına zulmetmeye devam ediyor.
Evrenin rahim yasası yaşa ve yaşat hakikati ile ikrarlıdır. Pirlerimiz; “Beni ağlatma ki sen de gülesin” demişler. Bu çerçevedeki bir yüzleşme ancak halk katındaki hakikat ile bir yüzleşme olacaktır.
Halk katındaki hakikat ile yüzleşmenin bir çok örneği vardır. Kanada, asimilasyon, insan hakları ihlalleri, cinsel istismar ve siddet olaylarını araştırmak için “Yatılı ve yerli okulları hakikat ve uzlaşma komisyonu” kurmuştur. Yaptıkları asimilasyondan dolayı yerli halktan özür dilenmiş. Avusturalya Aborjinlerden özür dilemiştir. Bu özürde dikkat çekilen nokta “çalınmış kuşaklar – stolen Genaraition” ailelerinden çalınan çocuklara (Dersim’in Kayıp Kızları gibi) vurgu yapılmıştır. Willy Brandt’ın Polonya’da Yahudi anıtının önünde samimi bir ruh haliyle diz çöküp kamplardan katledilenler için bütün insanlık adına özür dilemesi tarihe iz bırakmış örneklerdir.
23 Kasım 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemleri siyasi polemik ortamında söylense de,”binlercesi, kadın, zorunlu göç, katledilme” kelimelerini bîr arada kullanması devletin en üst temsilcisi tarafından dile getirilmesi önemlidir.
Erdoğan’ın o söylemlerinden sonra hiç bir şey değişmedi, Dersim’de taplumsal yaşam taksitle ölüme terk edilmiş durumdadır.
Dersim bir katliama uğrasa da binlerce yıllık muhteşem hafızayı bedenin en ikrarlı enerjisini bir sonraki kuşağın ve sonraki kuşaklara aktarımı için rahim hakikatini realiteye dönüştürmüştür. Toplumsal katliamlar belki bir yok oluş gibi algılansa bile kültürel direniş kişilerin birbiri ile ikrarlaşmasının yolunu açacaktır.
Bu yüksek enerjinin gönüllerimize, hücrelerimize, sesimize, soluğumuza aktaran atalarımızın bizden beklediği şey onları güçsüz, yenilmiş kabul etmek değildir. Ya da onların savaşını devam ettirme hali değildir. Bu yüksek ikrarlı enerjiyi fark edip bu bedende yaşatmak ve hissetmektir.