Koronavirüs salgını sürecinde AKP iktidarı sermaye kesimlerine destekler sunarken, tarımsal alanda değişikliğe hazırlanıldığının işaretlerini veriyor. Küresel şirket ve GDO’nun mimarı Pioneer’in tohumları yerli tohum diye dağıtılıyor
Yusuf Gürsucu/İstanbul
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından başlatılan yüzde 75 hibeli tohumların ortak özelliği sertifikalı tohumlar olması. Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin katıldığı bir toplantıda, ‘ithal tohumları hastalığı ile birlikte alıyoruz’ sözleriyle neyi kastettiği pek anlaşılamasa da ithal tohumlarda bir gizli hastalık olduğu itirafıyla birlikte yerli tohum üretiminin önemine dikkat çekmişti. Mutlaka yerli tohum kullanmamız lazım diyen Pakdemirli’nin “İthal tohum aldığınız zaman yanında hastalığı da bir şekilde size satıyorlar. İthal tohum yerine mutlaka yerli tohum kullanmamız lazım’’ sözleri yerli olarak nitelenen tohumların gerçekten yerli mi sorusuna yanıt aranmasını gerektiriyor. Geçtiğimiz günlerde Afyon’da yüzde 75 hibe ile çiftçiye satılan ayçiçek tohumu torbalarının üzerinde ‘Pioneer markalı yerli tohum’ ibaresi yer alıyor olması ve Pioneer’in GDO tekellerinden biri olması birçok soruyu gündeme getirdi.
Çiftçiler ürettikçe battı
Tarım Bakanlığı’nın 2017 yılında düzenlediği yerel tohum etkinliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın da katılımıyla gerçekleşmişti. Etkinlikte; Tarım Bakanlığı, bütün yerel tohumların toplanacağını açıklarken, Emine Erdoğan köylü kadınlara seslenerek yastık altındaki tohumları getirin çağrısı yapmıştı. 2006’da yerel tohumların satışına yasak getiren iktidar, 2018’den itibaren ise yalnızca sertifikalı hibrit tohumlarla yapılan üretimlerin destekleneceğini açıklamıştı. Adım adım yabancı tohum tekellerinin güdümündeki kısır (hibrit) tohumlar Türkiye coğrafyasının tamamına yayıldı. Daha çok üretim ve daha çok kazanç elde edilecek iddialarıyla ikna edilen ve ürettikçe batan çiftçilerin kazancı, tohum, gübre ve tarım ilacı tekellerine aktarıldı. Yüzde 75 hibe ile dağıtılan tohumların güvenli olup olmadığını kontrol edecek mekanizmaya ulaşmanız imkansız. İktidar her alanda olduğu gibi tohumların GDO’lu olup olmadığını öğrenmemizin önünü tıkarken, akademisyen Bülent Şık örneğinde olduğu gibi halkın sağlığı gereği açıklamalarda bulunmak artık suç oldu.
GDO ve yeni virüsler
Biyolojik çeşitlilik ve çevresel riskler; bitki sosyolojisinin bozulması, doğal türlerde genetik çeşitliliğin kaybı, ekosistemdeki tür dağılımı ve dengenin bozulması, genetik kaynakları oluşturan yabani türlerde doğal gelişimlerinden sapma, yabancı ve istilacı türlerin doğada baskın hale gelmesi, tek yönlü bir flora ve faunanın oluşması. İnsan ve hayvan sağlığı üzerinde riskler; Antibiyotik direnç genlerinin insan veya hayvanlara geçmesi ile dayanıklılık oluşması, transfer edilen genlerin insan vücudunda bakterilerle birleşme ihtimali, virüs kaynaklı genlerin ve dayanıklılık geninin diğer virüslere transfer olması ihtimali, insan ve hayvanlarda hastalıklarla mücadelenin zorlaşması, alerjik, kansorejen ve toksik etkilerin oluşması, yeni virüs ve bakterilerin gelişmesi, çapraz kirlenme. Sosyo-ekonomik yapı üzerindeki riskler ise; Yerel tarım sistemlerinin zayıflaması ve dışa bağımlılığın artması, çiftçiler ve tüketicilere olası etkileri, pahalılık, tek tip çeşit ve ilaç kullanımı, tohumluğun her yıl yenilenmesi, çeşit karışımı, transgenik çeşit yetiştiren ülke konumuna gelinmesi.
Tohum tekelleri
25 yıl önce dünyada 7 bin tohum üreticisi vardı, her birinin piyasadaki payı yüzde 1’den azdı. Bugün çokuluslu on büyük biyokimya şirketleri (Monsanto-Bayer, DuPont/Pioneer, Sygenta, BASF and Dow Agrosciences) tohumluk piyasasının yüzde 50’den fazlasını kontrol ederken hibrit ve GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum üretimleri yapıyorlar. Küresel ölçekte GDO’lu tohum sektöründe ise Monsanto, Du Pont/Pioneer, Sygenta ve Dow/Mycogen olmak üzere başlıca dört küresel şirket yer alıyor. Yeşil devrim olarak nitelendirilen hibrit yani kısır tohumlarla şirketlerin bu sektördeki etkisi artırılmış, GDO’lu tohumlarla ise tarımın kontrolü tamamen birkaç şirketin eline bırakılma sürecine geçilmiştir.
Pioneer ve GDO
Pioneer 90 ülkede faaliyet gösteren, merkezi ABD’de olan dev bir tohum şirketi. 1999 yılında Dupont tarafından 7.7 milyar dolara satın alındı. Kanola, soya, sorghum, ayçiçeği, hibrid pirinç, buğday, mısır tohumu üretiyor. Şirketin Türkiye’de de bir üretim birimi ve şirketi bulunuyor. Mısır, buğday, kanola ve ayçiçeği tohumlarını Adana’da üretip Türk çiftçilerine satıyor. Pioneer Hi-Breed’in Başkanı Paul E. Schickler yıllar önce Türkiye’ye geldiğinde açıklamalarda bulunmuştu. Schickler, Türkiye’nin kendileri için en önemli 20 pazardan biri olduğunu söylemişti.
Böcek genleri tohumlarda
Açıklamalarında GDO üzerinde konuşan Schickler, GDO üzerine Türk hükümeti ile de görüştüğünü belirtmişti. Schickler, Pioneer’in bir araştırmasından söz ederek, “Bu araştırmayla ilgili ilk kez açıklama yapıyorum. ABD’de yürüttüğümüz bir araştırma bu. Böcekler, çiftçilerin en büyük sıkıntısı ve her bölgenin şartları, her ülkedeki böcek yapısı farklı. Bu nedenle ABD’deki araştırma birimimizde üretim yaptığımız tüm bölgelerdeki böcekleri yetiştiriyoruz. Bu böcekleri alıp onları tohumlara aşılıyoruz, böylece tohumun o böceğe nasıl tepki verdiğini ölçüyoruz. Böceğe dayanıklı bir tohum geliştirebilmeniz için o böceğin orada olması gerekir” ifadeleri ile GDO’ya hayvan genlerinin aktarıldığını belirtiyordu. GDO yaşamımız açısından birçok riskler taşıyor. Bunların başında biyolojik çeşitlilik ve çevresel riskler, insan ve hayvan sağlığı üzerinde riskler, sosyo-ekonomik yapı üzerinde riskler yer alıyor.
GDO şirketleri yalan üretiyor
GDO şirketlerinin iddialarına göre, GDO ile açlık ve yoksullukla mücadele edildiği, daha az pestisid kullanıldığı, daha ekonomik ürünler elde edildiği, daha çevreci üretim olduğu, hastalık ve zararlılara dirençli ürünler olduğu için ürün kaybının olmayacağı veya çok az olacağı için yüksek verimlilik elde edileceği gibi iddialar var. Ancak bu iddiaların doğruluk payı hiç yok. Son yapılan çalışmalar transgenik ürünlerin üretiminde ilaç kullanımının arttığını göstermektedir. Arjantin’de 1999 yılında soya ekim alanında yüzde 17’lik artışa karşılık tarım ilacı kullanımı iki kat artmış ve aynı dönemde verim de azalmıştır. Amerikan üniversitelerinin kurdukları 8 bin tarla denemesinden çıkan sonuç “transgenik soyada transgenik olmayan soyaya göre 3-5 kat fazla glisofat kullanıldığı” raporlandırılmıştır.
Türkiye’de tarım politikası
Tarımsal biyoteknolojinin en önemli riski gelişmekte olan ülkelerde yerel tarım sistemlerinin zayıflaması ve dışa bağımlılığın artmasıdır. GDO’lu tohum satan firmalar pazarlamalarında ürünün tarımıyla ilgili ilaç, gübreleme ve sulama tekniklerini de paket halinde sunmaktadırlar. Aynı zamanda patent sistemiyle tohum firmalarının ticari hedeflerinin güvence altına alınmasının, yerel gen kaynaklarının çok uluslu firmaların eline geçmesi ve dışa bağımlılığın artması gibi sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de son 5 yıldır bütün illerde biyoçeşitlilik tespitleri yapılarak bu bitkilerin küresel şirketlerin hizmetine sunuluyor olması Türkiye’de tarım politikalarının hangi amacı taşıdığını açıkça ortaya koyan olgulardır.