MAF-DAD Başkan Yardımcısı Şakar, 15 Şubat komplosunun yıl dönümü dolayısıyla Avrupa genelinde yüz binlerin katılımıyla yürüyüş gerçekleştireceklerini ve İmralı’ya bir heyet göndermeyi planladıklarını söyledi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan ve 25 Mart 2021 tarihinden bu yana kendisinden haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat 1999’da gerçekleştirilen uluslararası komplo 26’ncı yıla girecek. Bu yıllarda Kürdistan, Türkiye ve yurt dışında eylem ve etkinlikler kesintisiz sürdü. En son 10 Ekim 2023 tarihinde Avrupa’nın 74 merkezinde başlatılan “Abdullah Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa çözüm” kampanyası genişleyerek devam ediyor.
Uluslararası Hukuk ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) Başkan Yardımcısı Mahmut Şakar, Öcalan’a uygulanan tecrit ve bu kapsamda yürütülen özgürlük kampanyasını Mezopotamya Ajansı’ndan Esra Solin Dal’a değerlendirdi.
‘En karanlık nokta’
Öcalan’ın 1999 yılında uluslararası komployla Suriye’den kaçırılmasıyla başlayan hukuksuzluğun bir parçası ve sonucu olarak İmralı tecrit sisteminin özel olarak inşa edildiğini belirten Şakar, “İmralı adası Türkiye’deki en geri hukukun bile işlemediği bir alan olarak tarif edilebilir. İmralı tecrit sistemi, baştan itibaren hukuk dışı olarak kuruldu. O yüzden hukuktan arındırılmış bir alan olarak tarif ediyoruz. Geçmişte de Sayın Öcalan’ın aile ve avukat görüşleri zaman zaman kısıtlandı, engellendi. Ama son 34 ay bu bugüne kadar İmralı tecrit sistemi içerisinde gelinen en kötü ve karanlık noktanın bugün olduğunu söyleyebiliriz” diye belirtti.
‘Çözümsüzlük tecridi derinleştiriyor’
Öcalan’ın sağlık durumunun endişe sınırlarını aştığını ifade eden Şakar, hukukla izah edilmeyen bu durum için “Metazori bir yaklaşım var” dedi. AKP-MHP iktidarının Kürt sorununda esas aldıkları savaşı ve imhayı siyasetin bir parçası olarak tecrit uygulamasını derinleştirdiğini dile getiren Şakar, Kürtlerle ilgili gelişen tüm politik sorunların ana kaynağında çözümsüzlük olduğunu söyledi.
13 yıldır avukat görüşü yapılmadı
Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmesinin sürekli engellendiğini en son 2019’da kısa bir görüşme yapıldığını hatırlatan Şakar, “5 yıl boyunca (2011-2016) hava muhalefeti olduğunu ileri sürmek ya da geminin bozuk olduğunu söylemek insan aklıyla alay etmektir. İmralı’da bine yakın güvenlik görevlisi, asker, gardiyan var. Onlara günlük olarak yiyecek, içecek götürüldüğünü herkes biliyor. Bu bilinmesine rağmen savcılığın, Adalet Bakanlığı’nın sunduğu gerekçe aslında İmralı’ya yaklaşım mantığını ortaya koyuyor. Söz konusu Sayın Öcalan olduğunda, Kürt meselesi olduğunda devletin aklı size bir gerekçe gösterme ihtiyacı bile duymuyor” diye konuştu.
‘Temel hukuk uygulanmadı’
15 Şubat 1999’dan bu yana Öcalan’la ilgili iç hukukta binlerce dosya ve başvuru olmasına rağmen pozitif tek bir karara rastlanmadığını sözlerine ekleyen Şakar, şöyle devam etti: “Uluslararası hukuk alanında özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği ihlal kararları var. AİHM, 2014 yılında İmralı’daki uygulamaların işkence yasağına karşı olduğunu ifade etti. Yine ağırlaştırılmış müebbet hapsinin işkence yasağının ihlali olduğunu ifade etti. Ve umut hakkı gereği 25 yılın sonunda yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etti. Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları komitesine yapılan başvuruda komite bir tedbir kararı vererek Sayın Öcalan’ın avukatları ile görüştürülmemesinin gerekçesi Türkiye’den talep etti. Uluslararası hukuk alanında pozitif kararlar var ama temel mesele bu kararları ciddiye almayan bir devlet yaklaşımı ile karşı karşıyayız. Türkiye Cumhuriyeti devleti 4 temel uluslararası hukuk kararını bugüne kadar uygulamadı ve zamana yayarak boşa çıkarmaya çalışıyor.”
Uluslararası kurumların tutumu
Uluslararası hukuk kurumlarının kararlarını takip eden siyasi mekanizmaların tutumunu eleştiren Şakar, “AİHM’in kararlarını uygulamakla sorumlu olan Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi, bugüne kadar görevlerini yerine getirmemiştir. 2014’te AİHM umut hakkı ile ilgili bir karar verildi. Bakanlar Komitesi bunu 7 yıl sonra gündemine aldı ve hala bir gelişme yok. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) de bugüne kadar 9 kez rapor yayınladı. O raporda da Türkiye’nin uyması gereken bazı tavsiyeler var, ancak ona da uyulmadı. CPT’de Avrupa’nın bir kurumu, dolayısıyla onun kararlarına uyulması konusunda da konsey bir yaklaşım sergilemek durumunda. Dolayısıyla bu siyasi mekanizma tecrit ve Kürt meselesinde Türkiye ile bir uzlaşı içine giriyor” ifadelerini kullandı.
Çıkar ilişkileri
Avrupa’nın Türkiye’yle siyasi ve ekonomik çıkar ilişkilerine de dikkati çeken Şakar, “Batı ile Türkiye arasında her ne kadar zaman zaman siyasi alanda gerilim yaşasa da bu gerilimlerin hiç biri Avrupa İnsan Hakları Konseyi’nin kararlarını uygulaması konusunda gelişmiyor. Bizim sorumlu tutacağımız ana güçlerden biri de bu kurumlardır. Türkiye Cumhuriyeti’ni eleştirdiğimiz kadar bu kurumları da eşleştirmeliyiz. Türkiye’nin muhataplarından birinci dereceden sorumlu olan, CPT, Avrupa Konseyi Bakanlık Komitesi gibi mekanizmalar da uluslararası sözleşmelerden kaynaklı görevlerini yerine getirmiyor. Bu konuda tutum almadıkları için en az Türkiye kadar sorumludurlar” dedi.
Yüzbinlerden oluşacak bir yürüyüş
Tecrit politikalarına karşı Kürtlerin ve diğer halkların müthiş bir direnişi olduğunu vurgulayan Şakar, sözlerini şöyle tamamladı: “Tecridin politik karakterine uygun olarak Sayın Öcalan olmak üzere Kürt halkı 25 yıldır ciddi bir tavır ve direniş içinde. Özellikle Sayın Öcalan’ın kitaplarının yabancı dillere çevrilmesi Kürtler dışında başka halklar tarafından da çok büyük bir ilgi uyandırdı. Bu ilgi aynı zamanda Sayın Öcalan’ın bulunduğu tecrit koşullarına karşı bir tepkiye de dönüştü. Avrupa’da 10 Ekim’de 74 merkezde başlayan kampanya devam ediyor. Buna dair Sayın Öcalan’ın kitapları ve eserleri okundu. Paneller, yürüyüşlereler ve okuma günleri ile kartpostal gönderme etkinliği devam ediyor. Şubat ayı aynı zamanda komplonun yıldönümü nedeniyle her taraftan uzun ve kitlesel yürüyüşler devam edecek. Onun dışında 17 Şubat’ta Avrupa çapında sayısı yüzbinleri hedef alan bir yürüyüş ve ardından miting olacak. Türkiye izin verirse siyasi bir heyetin İmralı’yı ziyaret etme planı var. Sayın Öcalan’ın içinde bulunduğu tecrit koşulları, onun özgürlüğü ve bununla bağlantılı olarak Kürt sorununun demokratik çözümü küresel dayanışmanın merkezine oturmuş durumda.”
HABER MERKEZİ