Pir Sultan’ın hemşehrisi Yeşil Sol Parti İstanbul adayı Çiçek Otlu ile seçimi konuştuk. Meclis’te Yeşil Sol Parti’nin daha fazla ağırlığının olması, sözünü daha fazla söylemesi, daha etkili olması için oradaki vekil sayımızın 100 olmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. O nedenle Yeşil Sol Parti’ye oy istiyoruz
Hüseyin Kalkan
Pir Sultan “Sizde Şah diyeni öldürürlerse/Ben de bu yoldan Şah’a giderim” diyordu. Çiçek Otlu, tıpkı onun gibi gece gündüz halkı için yürümüş. Bu yol bazen hapishanelerden geçse de işkencehanelere uğrasa da bir an duraklamamış. Bugün mücadeleyi başka bir boyuta taşımak için yollara düşmüş. Bazen bir mahallede bazen bir fabrikada bazen tekstil atölyesinde yoksullarla, emekçilerle bir araya geliyor. Yeşil Sol Parti’nin programını anlatıyor. Neden güçlü bir grubun gerektiğini açıklıyor. Bu koşuşturma arasında bize de bir söyleşi kadar zaman ayırıyor. Söyleşimi-ze AKP-MHP iktidarının kadın politikalarını tartışarak başlıyoruz. Otlu, iktidarın neden kadınlara bu kadar düşman olduğunu, neden kadınlardan bu kadar korktuğunu şu cümlelerle anlatıyor: “AKP-MHP erkek egemen iktidarı uzun zamandır kadını ev kölesi yapmaya çalışan, kadını kuluçka makinası olarak gören bir anlayışa sahipti. AKP iktidara geldikten sonra kendi ‘Kutsal aile’ anlayışına göre bir aile oluşturmak için çalışıyor. Önce kadının iş yerindeki kreş hakkını aldı. Daha sonra kürtaj hakkını elinde aldı. ‘Kadını yaşatır’ dediğimiz İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Kendisi bakımından politik-İslamcı bir aile yapısını oluşturmak için, kadını ev kölesi yapmak, ev hizmetçisi yapmak amaçlı yürüttüğü bu politikada kendisine ittifak arıyor. Kendisine politik taban konsolide etmek istiyor. Bu erkek egemen iktidarını daha fazla kurumsallaştırıp iktidarının sürekliliğini sağlamaya çalışıyor. Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR ile kurulan ittifakın nedeni budur. Bunun ismi kadınlar tarafından çoktan konuldu. Bu bir Taliban ittifakıdır. Kadına hiçbir yaşam hakkı tanımayan, sokağa çıkarken bile eşinden izin alması gereken, ev dışında hiçbir hayat hakkı tanımayan, kadını ev kölesi yapan bir anlayış var. 6284 sayılı yasanın değiştirilmesi isteniyor. Bu tamamen kadına yönelik şiddetin, kadına yönelik katliamların meşru görülmesi anlamına gelir. Çok duş alıyordu, kahvaltıyı geç hazırladı gibi bahanelerle işlenen kadın cinayetlerinin, toplumsal cinsiyet rolünü yerine getirmemesinden dolayı işlenen cinayetleri meşru gören erkek yargı tarafından cezasız bırakılacaktır. Bu ittifak kadını ev kölesi yaparken, kadının mezarının hazırlayan, kadına şiddeti artıran bir ittifaktır. Bu ittifaka itiraz etmek gerekiyor. Çünkü şunu da görüyoruz, özellikle 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL sonrası sokakta olması, kendi hak ve özgürlükleri için mücadele etmesi, bir kadın bilincinin oluşması, Rojhilat’ta jin, jiyan, azadî sloganını yükselten mücadele kadınlarının kendi hak ve özgürlüklerinden vazgeçmeyeceğini, kadınların eve tıkılmayacağını göstermiştir. Bu ittifak karşısında da geri adım atmayacağız. Örgütlülüğümüz yüksek, bilincimiz yüksek, mücadelemiz de yüksek olacak.”
Değiştirme isteği
Çiçek Otlu, hayat pahalılığından en çok kadınların, çocukların ve gençlerin etkilendiğini söylüyor. Otlu, bu nedenle kadınların ve gençlerin mücadelede daha istekli ve coşkulu olduğunu beliriyor. Otlu şunları ekliyor: “Seçim kampanyası sırasında şu ana kadar gördüğümüz en çok gençler ve kadınlar kendi geleceklerini değiştirmek konusunda istekliler. Birçok kadın şunu görmüş durumda; kadın cinayetleri inanılmaz bir şekilde artmış. Yoksulluğun ve hayat pahalılığının getirdiği ekonomik şiddetin mağduru da en çok kadınlar. Depremden sonra yeniden yaşamı kurmak da kadınların omzunda kaldı. Toplumsal cinsiyet rolleri daha zorlaşıyor, ev işleri daha da artıyor ve ağırlaşıyor. Çocuk, yaşlı bakımı daha fazla ve inanılmaz bir işsizlik var kadınlar bakımından. Kadınlar AKP-MHP rejiminde kendileri bakımından bir gelecek göremiyorlar. Bir değişim göremiyorlar. Bu yüzden de gittiğimiz çeşitli semtlerde ve temas ettiğimiz değişik toplumsal kesimlerde ilk soru ‘Kadınlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?’ oluyor. Onlara Yeşil Sol Parti’nin kadın beyannamesindeki ana çizgileri, ana ilkeleri anlatmaya çalışıyoruz. Kadına yönelik şiddetle ilgili planlarımızı anlatıyoruz, kadın ve çocuk yoksulluğunu önlemeye dair planlarımızı anlatıyoruz. Bu işsizliğini nasıl çözülebileceğine dair planlarımızı anlatıyoruz. Olumlu tepkiler alıyoruz. Kadınların geldiği bir bilinç düzeyi var. Kadınlar artık bu erkek egemen rejimi ya da ev köleliğini gerçekte istemiyorlar. Yaşamlarına bu kadar karışılmasını, giyim kuşamlarına bu kadar karışılmasını reddeden bir kadın kitlesi var.”
‘Yeşil Sol herkesin partisi’
Otlu çok değişik kesimlere gittiklerini ve çok farklı kesimlerden destek aldıklarını belirtiyor. Otlu, gençlerin gelecek kaygısının yaygın olduğunu ve değişim istediklerini belirtiyor ve şunları ekliyor: “Değişik kesimlere gidiyoruz. Bazen ev toplantıları, bazen esnaf ziyaretleri, pazarda bildiri dağıtımları ya da değişik köy-yöre derneklerine gidiyoruz. Oralarda kendini eski ülkücü olarak tanımlayan bazı insanların bile artık değişim zamanı dediğine tanık oluyoruz. Kesinlikle eşitlik ve özgürlüğü savunan Yeşil Sol Parti’ye oy vereceğini, değişim için bir şans vermek gerektiğini söyleyen insanlara rastlıyoruz. Azeriler, Çorumlu Türk Alevler de artık kendilerini Yeşil Sol Parti’de gören çok geniş bir kesimi görüyoruz. Emek sömürüsüne hayır diyen, cins eşitliğini savunan, işçi sınıfının bu topraklarda daha güçlü olmasını savunan kesimlerle karşılaşmaya başladık. Herkes artık yeter bunlar gitsinler, şimdi değişim zamanı diyor. Bunu en çok söyleyenler, yoksullar, ezilenler, kadınlar ve gençler. Özellikle gençlerde kuvvetli bir değişim isteği var. Çünkü bu rejimde geleceksiz olduklarını düşünüyorlar. Okullarını bitirseler bile bir iş sahibi olamayacaklarını düşünüyorlar. Bizi epey sevindiren, motive eden geri dönüşler var. Toplumda gördüğümüz en belirgin şey AKP-MHP’nin nefret dili kullanması, ayrımcı, eril bir dil kullanması toplumda inanılmaz bir tepkiye yol açmış durumda. Rejimin bu dille yoksulluğu, hayat pahalılığını örtmeye ve iktidarlarını sürdürmeye çalıştığının herkes farkında. Bizi en çok sevindiren de herkes çok bilinçli oy kullanmak gerektiğini söylüyor. Stratejik oy kullanmak gerektiğini söylüyor. Sahada olumlu bir hava var.”
Erdoğan gidecek!
Yeşil Sol Parti’nin Meclis’e güçlü bir şekilde girmesinin önemli olduğunu belirten Çiçek Otlu, bunun hem etkili bir muhalefet için, hem halkın lehine kararların çıkması için gerekli olduğunu belirtiyor. Otlu şunları söylüyor: “Biz Yeşil Sol Parti’nin 100 vekille Meclis’te temsil edilmesini istiyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı’ndayız ama vekillik seçiminde özellikle Yeşil Sol Parti’ye verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir tek oy bile kıymetli. Bu Meclis’te Yeşil Sol Parti’nin daha fazla ağırlığının olması, sözünü daha fazla söylemesi, daha etkili olması için oradaki vekil sayımızın 100 olmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. O nedenle bütün çalışmamızı buna yönelik yapıyoruz. Kapı kapı dolaşırken, pazarlarda bildiri dağıtırken sadece Yeşil Sol’a oy istiyoruz. Bunun da stratejik olduğunu düşünüyoruz. Kürt sorununun Meclis’te çözülmesi meselesine gelince. Kılıçdaroğlu’nun söylediği önemli ama Kürt sorunu sadece Meclis’e sığacak bir sorun değil. Oradaki konuşmalarla, orada dile getirmekle çözülemeyeceği belli. Kürt ulusunun kendi statüsünün olması gerekiyor. Anadilinin hayatın her alanında kullanması gerekiyor. Ayrı bir ulus olmaktan kaynaklı bütün taleplerinin yerine getirilmesi gerekiyor. Bu konularda adım atılırsa Kürt sorununun çözülme-sine bir adım yaklaşılmış olunur. Savaş ve inkar politikası, işgal politikasının son bulması gerekiyor. Bunlar önemli, bu üç ana eksende adımlar atıldığında Kürt sorununda demokratik çözüm olabileceğin inanıyoruz biz. Hava bu faşist şefin tekrar iktidar olamayacağı doğrultusunda. Bütün gözlemlerimiz bu yönde. Bu yönde büyük bir inancımız var. Büyük bir coşku ile çalışmalarımız sürdürüyoruz. 15 Mayıs sabahında 7 Haziran 2015 sabahındaki gibi siyasi bir zaferle uyanacağımızı, bu konuda bir kazanım sağlayacağımızı düşünüyoruz.”
Halkın gündemi
Otlu, kampanya çalışmaları sırasında halkın temel sorunları dile getirdiğini ve bunlar için çözümleri sorguladığını belirtiyor ve şunları ekliyor: “Halkımızın çok çeşitli sorunları var. Seçim çalışmalarında gittiğimiz yerlerde en çok tartıştığımız meselelerden birisi yerel yönetimlerin işlevlerinin artırılması oluyor. Yoksulluk ve hayat pahalılığı en belirgin sorun. İnsanların barınma hakkından yoksun olması, asgari ücretin 8 bin 500 lira olduğu bir yerde kiraların 8 bin lira olması en büyük sorunları. Bunların nasıl çözüleceği en önemli tartışma konusu. İşsizliğin nasıl ortadan kaldırılacağı çok soruluyor. Kürt ulusunun hak ve talepleri nasıl savunulacak, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair sorular geliyor. Ve Alevi sorununa dair çok değişik sorunlar geliyor. Benim seçim çalışması yürüttüğüm bölge hem Kanal İstanbul’un yapılacağı bölge hem de deprem riski olan bir bölge. Kentsel dönüşüm ve depreme dayanıklı evlerin yapılması en merak edilen konu.”
‘Sandıklara sahip çıkın!’
Bitirirken Çiçek Otlu’nun bir çağrısı var. Yeşil Sol Parti’nin sandık görevlisi bulundurma hakkı olmadığını söyleyen Otlu, herke-si sandık müşahidi olmaya ve sandıklara, oylara sahip çıkmaya çağırıyor: “Seçimlerde Yeşil Sol Parti’nin sandık görevlisi olma hakkı yok. Bizim sadece sandık müşahidi olma hakkımız var. O yüzden seçime giderken halkımızı görev almaya çağırıyoruz. Sandıkların korunması, herkesin oyunu en demokratik biçimde kullanması, oylarını rastgele nedenlerle geçersiz sayılmaması için sandık güvenliğinin sağlanması gerekiyor. İkinci bir şey de halkımızı kendi güvenliği için örgütlenmeye çağırıyorum. Başka bir çağrım da şu: Önümüzdeki hafta 1 Mayıs. İşçi sınıfı kendi taleplerini alanlarda dile getirmeli. Cumhur ve Millet İttifakı’na karşı kendi sesini duyurmalı. Gençlerin, kadınların 1 Mayıs’ta alanlarda olması gerektiğini düşünüyorum.”
Devrim için bir yaşam
“Coğrafya kaderdir” derler ya, sanki kimlik kaderdir desek daha doğru olur. Bu topraklarda ne olarak doğduğun gelecekte ne olacağını belirliyor. Çiçek Otlu anlatırken bunları düşünmeden edemiyoruz. “1973 Yıldızeli Sivas doğumluyum. Türk Alevi’si, işçi-emekçi bir ailenin çocuğu-yum. 1990’lı yıllarda özellikle 2 Temmuz Sivas Katliamı, Özgür Ülke’nin bombalanması ve devrimcilerin evlerde infaz edilmesi sonrası devrimci saflara katıldım. Bir süre Atılım Gazetesi’nin muhabirliğini yaptım, daha sonra da Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampüsünde Kütüphanecilik öğrencisiyken Özgür Gençlik saflarında mücadeleyi örgütledim. 1995 Kasım’ında gözaltına alındım ve 10 yıl cezaevinde kaldım. Hapishane yaşamımda da Ulucanlar, Sakarya gibi hapishanelerde kaldım. 1996 ve 2000 yıllarında ölüm orucu eylemlerine katıldım. 19 Aralık Katliamı’na ve direnişine tanıklık ettim. Daha sonra da tahliye oldum. 2005-2010 yılları arasında da Emekçi Kadınlar Derneği Genel Koordinatörlüğü’nü yaptım. Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin (ESP) kurulmasıyla da genel başkan yardımcılığı yaptım. Ankara, İzmir, İstanbul gibi değişik kentlerde çalıştım, Ankara ve İstanbul’da il başkanlığı yaptım. 2016 yılında da ESP Genel Başkanlığı yaptım. 2021 yılında SKM sözcülüğünü üstlendim. Halen SKM Genel Sözcülüğü’nü sürdürüyorum, ESP MYK’sinde görev alıyorum. Aynı zamanda Sosyalist Kadın Dergisi’nin editörlüğünü yapıyorum. 2005-2023 yılları arasında da 5 kere tutuklandım ve 5 yıl hapishanelerde tutuklu kaldım.”
Otlu’nun yaşamına ve ailesine dair anlattıkları bu topraklarda Alevi olmanın tıpkı Kürt olmak gibi başlı başına bir mücadele gerektirdiğini gösteriyor: “Bir Alevi kimliği ile büyütüldük. Benim birçok akrabam Sivas’ta yaşıyordu. Sadece 90’lardaki Sivas Katliamı değil; 80’lerde Maraş, Tokat, Çorum’da yaşanan Alevi katliamlarına paralel olarak Sivas’ta birçok olay meydana geldi. Evlere işaretler kondu. İş yerleri, kahveleri tarandı. Aleviler, Sivas’tan göçe zorlandılar. Göç ettikleri yerlerde Alevi kimliklerini gizleyerek yaşamak zorunda kaldılar. 2 Temmuz 1993’te Sivas Katliamı’nda köylülerimi ve okul arkadaşlarımı kaybettim. Bu katliamlardan dolayı bir korku yaşandı ama bunun yanı sıra bir yüzleşme de yaşanmış oldu. Ondan sonra cemevleri ve Alevilere ait sivil toplum kuruluşları oluşmaya başladı. Benim çevrem de ve ailem de bu gelişmelerin dışında kalmadı.”