İstanbul’da bir şirkette çalışan borç tahsilatçısı C.K., gittiği evlerde karşılaştığı ağır tabloyu anlattı
Uzun süredir devam eden ve her geçen gün derinleşen ekonomik kriz, yurttaşların gündelik yaşamlarını sürdürmeleri üzerinde büyük baskı oluşturuyor. Koronavirüs ile birlikte artan işsizlik sonucu birçok yurttaş kirasını, faturasını ve gıda masraflarını karşılayamaz hale gelirken, borç sarmalı da hızla artıyor. Yurttaşlar, ihtiyaçlarının çoğunu ancak kredi kartı, eş dosttan borç alarak ya da şirketlerden taksitli ürün alarak karşılamaya çalışıyor. Şirketler ise yurttaşlara taksitli ürünler satarak insanları borçlu hale getirirken, kendi borçlarını da yurttaşın üzerine yıkıyor. Yurttaşlar borcunu ödemediğinde ise icralık oluyor. İstanbul’da 8 aydır ev ürünleri ve elektronik eşya satan bir şirkette çalışan ismini vermek istemeyen borç tahsilatçısı C.K. (39), karşılaştığı vahim tabloyu anlattı. C.K. borç tahsilatı için gittiği evlerde yoksulluğun soğuk yüzüyle karşılaştığını anlatırken, şirketlerin hangi yöntemlerle yurttaşları sömürdüğünün de ipuçlarını veriyor.
‘Bu borcu ödeyemem’
İstanbul’da 8 aydır ev ürünleri ve elektronik eşya satan bir şirkette çalışan borç tahsilatçısı C.K., giderek derinleşen ekonomik kriz ile birlikte insanların borçlarını ödeyemediğini bizzat sahada gördüğünü söylüyor. C.K., “Şirketler insanlara taksitli ürünler satıyor. Birçok insan aldığı ürünlerin taksitlerini ödemekte güçlük çekiyor. Yurttaşlar aldığı ürünleri bir süre ödemediğinde sistem bir süre sonra borcu olanlara dosya açıyor. Borcunu ödeyemeyen kişiler, avukatlık oluyor. Borçlarına günlük faizler işleniyor. 1000 TL’lik bir ürün aldığında bir yıl taksiti ödenmediğinde bu borç 1800-2000 TL oluyor. Salgından dolayı birçok insan işsiz kaldı. Borçlular, ‘İşten çıkarıldık, borcumuzu ödeyecek durumumuz yok’ diyor. Ödeme yapmıyorlar ve borçlarını ödemiyorlar. Borçlarını ödemeyenler icralık oluyor. Üzerlerine tapu varsa tapu hacizi yapılıyor. Bu şekilde şirketler bir şekilde parayı alıyor” dedi.
‘Bu ellerim kırılsın’
C.K., borç tahsilatı için gittiği evlerde ve mahallelerde karşılaştıkları tabloyu şu sözlerle anlatıyor: “Aylık en az 250 eve borç tahsilatı için gidiyorum. Yoksul kesimin yüzde 80’i borcunu ödeyemiyor. Gelir düzeyi iyi olanların yüzde 50’si borcunu ödüyor, yüzde 50’si ödeyemiyor. Salgından önce de ödemelerini yapamayanlar var. Hiç unutmuyorum, borç tahsilatı için gittiğim bir evde zili çaldım. Zil çalmayınca herhalde zili bozuk diye düşündüm. Kapıyı çaldım kapıyı açan teyzeye ‘alışveriş yapmışsınız borcunuz var’ dediğimde, elektrik tuşuna basarak, ‘Oğlum bak 2 haftadır elektriğim yok. AKP’ye oy verdim. Benim bu ellerim kırılsın. AKP, şu an ceplerini dolduruyor. Biz perişan bir haldeyiz’ dedi.”
‘Açım, borcu ödeyemem’
Borç tahsilatı için gittiği mahallelerde ve evlerde yoksulluğun dehşet verici boyutlarına tanıklık ettiğini belirten C.K., “Gülensu Mahallesi’nde bir eve gittim. Borçlu kişi buzdolabını açtı, buzdolabının içerisini göstererek, ‘Evde yemek yok, açız’ dedi. Bu insanlara baktığında eşya almışlar, salgından dolayı işsiz kaldığı için ödemelerini yapamıyorlar. Geçen hafta Fındıklı Mahallesi’nde yemek yemeye gittiğim bir yer var. Orada bir teyze, ‘iki sokak aşağıda intihar eden biri var’ dedi. Artık insanlar açlıktan, işsizlikten, geçinemediği için intihar ediyor. Borç tahsili için gittiğim başka biri, ‘Borcumu ödeyemiyorum. Ödeyecek param yok. Evimde yiyecek ekmeğim yok. Kaç aydır kiram birikti ödeyemedim’ dedi. Bunu duyunca zaten insanlara bir şey diyemiyorsun. İnsanlar borçlarını ödeyemiyorlar. Borçlarını ödemeyi geçtim, borç tahsil etmek için gittiğimiz evlerde insanların yiyecek yemekleri yok” sözleriyle karşılaştığı tabloyu anlatıyor.
‘Bana ekmek alır mısın?’
Günlük olarak karşılaştığı yoksulluk tablosunu anlatmaya devam eden C.K., yurttaşların tek başlarına bırakıldığına tanık olduğunu söylüyor. Yalnızca borç tahsilatı için gittiği evlerde değil sokakta da sıklıkla yardım isteyen yurttaşlarla karşılaştığını belirten C.K., “Sadece borç tahsilatı için gittiğimiz evlerde değil toplumun çoğunda yoksulluğu gözlemleyebiliyoruz. Bir gün marketten çıktım. Bir baba ile karşılaştım, üstü başı tertemiz. Ailesi ile kahvaltı yapacaklarmış ama ekmek alacak parası olmadığını söyledi. 2 ekmek almamı rica etti. Bu olaydan 10 gün sonra başka bir kadın gelip arabamın camına tıkladı. Adres soracak sandım. Marketten patates ve sebze alması gerekiyormuş ve alabilir misin diye sordu. Üzerimde biraz para vardı. O parayı o kadına verdim. Alışverişe gittiğimde insanlar reyonlara bakıyor, fiyatlara bakıyor alamıyor ama pahalılıktan alamıyor. İnsanlar hayatlarından memnun değil, mutsuz. İktidar insanları tamamen yalnız bıraktı. Yurttaşları nasıl soyup soğana çevirimmi düşünüyor. İktidar, yoksullar için bir şey yapmıyor. Salgında işsiz kalanlar ve yoksullukla ilgili herhangi bir proje yok. Çalıştığım bölgelerde semt pazarlarında akşam üzeri olduğunda insanlar yerlerde kalan sebze meyveleri topluyor” diyor.
Tüketim pompalaması
C.K., bir başka noktaya daha dikkat çekiyor. Kamçılanan aşırı tüketimin insanları ihtiyaçları olmayan eşyaları satın almaya ittiğini söyleyen C.K., iş tecrübesinden çıkardığı sonuçla yurttaşları uyarıyor: “İnsanlar alışveriş yaparken ihtiyacı olan eşyaları satın alsınlar. Kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek eşyaları alsınlar. Kullanabileceği bir telefonu varsa çok lüks ve ödeyemeyecekleri bir telefon almasınlar. Yüksek fiyatlı ürünler, insanları zor duruma sokabiliyor. Yurttaşlar borçlarını ödeyebilecek ürünleri satın alsınlar. 1000 TL’ye satın alınan bir ürünü ödemediğimizde faizle birlikte borç 3000 TL’ye çıkabiliyor” diye belirtti.
Yurttaş borç batağında
Yurttaşların 2019 sonunda bankalara toplam borcu 580 milyar TL iken, 2020 Aralık başında 11 ayda 237,5 milyar TL ile yüzde 40,9 artarak 817,5 milyar TL düzeyine çıktı. Bankalara borcu bulunan yurttaş sayısı son bir yılda 2 milyon 268 bin kişi artarak 33 milyon 643 bin oldu. Son beş yılda kredi veya kredi kartı borcunu ödeyemediği için haciz konulan kişi sayısı 2020 Ekim ayı itibarıyla 3 milyon 485 bin oldu.