Özgür Basın tüm zorluklara rağmen gerçeği tüm çıplaklığıyla ve hakikatiyle ihanete rağmen topluma yansıtmaya devam edecektir. Bizler onların çabası, fedakârlığı ve ödedikleri bedeller ile bilgileniyoruz, aydınlanıyoruz. Onlara sahip çıkmak, onları korumak hepimizin temel görevidir
Rubar Amedi
Yüreğimiz yine yangın yerine çevrildi, göğsümüz kahırdan patlamaya hazır bir volkan gibi olmuş. Kürt gazetecileri taşıyan araca yönelik Türk devletinin savaş suçu işleyerek yaptığı bombalı saldırıda gazeteci Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn şehit düşerken, aralarında Chatr Şirket Sorumlusu Rêbin Bekir’in de olduğu 6 gazeteci ise yaralandı.
Özgür Basın emekçileri her zaman için hakikati ve gerçeği topluma ulaştırmak için canları pahasına çalışmalar yürütmüşlerdir. Gazete binaları bombalanmış, yasaklanarak kapatılmış, 90’larda emektar basın çalışanları Hizbulkontra saldırılarına maruz kalmış ve faili belli cinayetlere uğramışlardır. Bu zorluklara rağmen asla hakikati topluma ulaştırmaktan vazgeçmemişler, ağır bedeller ödediler ve halen de ödüyorlar. Bu bedellerin en ağırı Kürt işbirlikçileri tarafından katledilmeleridir.
Sivil ve savunmasız halka yönelik bu barbarca saldırılar ilk değildir. Rojava’nın işgalinden bu yana sık sık karşılaştığımız olaylardır. Özellikle Özgür Basın’ın emektar çalışanlarının seçilmesi tesadüf hiç değildir. Şehit düşen basın emekçilerinin bölgeden işgalin gidişatına ve özellikle KDP’nin ihanetine yönelik tarafsız ve doğru haber yapma konusunda tanınmış ve güvenilir insanlar olması dikkat çekicidir.
Yine geçmişte Jineoloji dergisi editörü, gazeteci-akademisyen Nagihan Akarsel’in ve devlet zulmünden kaçıp bir umut ile orada yaşamak zorunda kalan onlarca yurtsever Kuzeyli Kürdün Güney Kürdistan topraklarında suikastlar ile katledilmesi durumun vahametini ortaya koymaktadır. Güney Kürdistan toprakları ne orada yaşayan Kürtler için ne de oraya TC devletinin zulmünden kaçıp giden Kuzey Kürtleri için asla güvenli bir yer değildir artık. Çünkü Güney Kürdistan Türkiye’nin resmen toprakları ve kontra faaliyetleri için hakim ve egemen olduğu bir arka bahçe konumundadır.
Yaklaşık üç yıla yakındır Türk devletinin Güney Kürdistan’ı bilfiil işgal etme operasyonu devam etmektedir. Bu operasyonda taktik nükleer bombalardan tutalım kimyasal silahlara kadar her türlü yasaklanmış silahlar kullanılarak sonuç alınmak isteniyor. Kimyasal silahlarla katledilen Baz Mordem (Mehmet Can Evren) ve Helbest Koçerîn’in (Kevser Ete) görüntüleri hala hafızalarımızda kazılı ve bu insanlık dışı savaş suçunu unutmak mümkün değildir.
NATO’nun en büyük ordularından biri ve en gelişmiş teknik silahları kullanmasına rağmen özgürlük güçleri direnişi karşısında ilerleyemiyor, işgal planını hayata geçiremiyor. Bunun için Güney’de kendi aile çıkarları için özgürlük hareketini büyük tehlike olarak gören Barzani ailesi ile ortaklaşarak işgali tamamlamak istiyor. Bu aile için önemli olan çıkardır. TC devletinin işgali bir nevi onlar için mal güvenliğini sağlama olarak görülmektedir. Bu bakımdan işgale ön ayak olan en büyük güç yine bu aile olmaktadır.
Öyle ki Yaşar Kemal’in İnce Memed romanında geçen izci Topal Ali gibi TC için izcilik yaparak özgürlük savaşçılarının yaşam alanında güvenlik amaçlı oluşturdukları koridor duvarlarını yıkmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. PKK’ye giden gaz maskelerine el konulması, savaş tünellerinin giriş ve çıkışlarının tespit edilmesi, stratejik yerlerin koordineleri gösterilerek bombalanması için TC devletine verilmesine kadar daha sayabileceğimiz onlarca ihanet belgesine tanık olmaktayız.
Güney basınını tamamen kontrol eden bu işbirlikçi güç Rudaw ve K24 ile tamamen Kürt toplumuna yönelik algı ve manipülasyon haberler yaratarak adeta işgalin beşinci kolu gibi çalışmaktadırlar. Öyle ki A Haber’i dahi geride bırakacak kadar kraldan çok kralcı rollerine bürünmekten asla geri kalmamaktadırlar. Türk MİT’inin psikolojik harp dairesi birimi olarak resmen işlev görmektedirler. Türk devletinin bombaladığı yerlerde özellikle Rudaw ve K24’ün sürekli orada hazır olmaları ve görüntü almaları ne ile izah edilebilinir? Rudaw’ın muhabir kılıklı MİT çalışanı Hevdar Ahmed’in savaş tünellerini deşifre etmek için sahada çalışması, savaşçıların önemli stratejik alanlarının bombalanması için koordineleri Türk devletine vererek bombalanma esnasında sürekli sahada bulunarak çekim yapıp Rudaw’da haber olarak geçmesi görevlerinin bir parçasıdır.
Savaş ile ilgili verdikleri tüm haberler tamamen işgali meşrulaştırmaya yöneliktir. En son Özgür Basın’a yapılan insanlık dışı katliamı dahi PKK’nin aracı ve içindeki sivilleri de gerilla olarak haber yapmalarının hiçbir izahatı yoktur.
Sivillere yapılan tüm suikastları perdelemek ve meşrulaştırmak için sürekli olarak PKK’lilermiş gibi lanse etmeleri suçlarını gizlemek içindir. Oysa TC devletinin işgal operasyonları sırasında onlarca köy bombalandı, halkın binlerce hektarlık ekili arazileri zarar gördü, onlarca sivil bu işgal saldırılarında yaşamını yitirdi. Buna rağmen tek bir haber geçmeyip sorumlusu olarak özgürlük savaşçılarını gösterip işgali meşrulaştırmak tam bir aymazlık ve ihanettir.
Özgür Basın’ın hedef seçilmesinin bir nedeni de budur: işgali ve ihaneti sahada yaşayarak, görerek topluma aktarıyorlardı. Bunu engellemek için hedef oldular. Bu katliamda doğrudan KDP’nin ve Parastin’in parmağı vardır. Türk devletine yerel istihbaratı sağlayan, noktasına kadar koordinatları veren bu ihanet güruhudur. KDP’nin Anti Terör oluşumu MİT’in bir resmi şubesi ve paramiliter gücüdür. Açıklamaları tamamen MİT’in yaptığı açıklamalar ile paraleldir. Bu katliamda olduğu gibi vurulan aracı PKK’nin bir aracı gibi kamuoyuna yansıtmaları, gerçeği bilerek çarpıtmaları, Özel Harp dairesinin algı yaratma operasyonunun bir parçasıdır.
Güney hükümeti artık tamamen kurumları ile beraber işgal altında ve işgale gönüllü hizmet eden bir oluşum ve ihanet halindedir.
Özgür Basın tüm zorluklara rağmen gerçeği tüm çıplaklığıyla ve hakikatiyle ihanete rağmen topluma yansıtmaya devam edecektir. Bizler onların çabası, fedakârlığı ve ödedikleri bedeller ile bilgileniyoruz, aydınlanıyoruz. Onlara sahip çıkmak, onları korumak hepimizin temel görevidir. Özellikle bu zor süreçte basının ve basın fedailerinin yanında olmak büyük bir manevi güç olacaktır. Yitirdiğimiz şehitlerimize olan sorumluluğumuzu basınımıza daha çok sahip çıkarak ve destekleyerek yerine getirebiliriz.