Eğer yumuşama iddiasını sürdürenler varsa belirtelim. Erdoğan CHP’yi ve ama daha önemlisi onun arkasındaki toplumsallığı yumuşatıp yutma peşindedir en fazla. Yapılan Erdoğan-Özel görüşmesinde kamuoyuna bir şey açıklanmadı
Hasan Durkal
31 Mart’tan birinci parti olarak çıkan CHP egemen sınıflar açısından yeni bir dönemin kapısını aralamayı teklif ediyor. Yumuşama dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Özgür Özel ve İmamoğlu yıkıcı neoliberal dönemin yarattığı geniş öfkeyi dizginleme aparatları olarak kendilerini öneriyorlar. Saraçhane 1 mayısında verdiği mesaj hem siyasi iktidar hem de sermaye tarafından memnuniyetle karşılanmış olmalı.
Bu noktada uygulanmakta olan Şimşek programının sertleşme ve yumuşatma taraftarları arasında en önemli mutabakat noktası olduğunu belirtelim. CHP bu noktada burjuvaziye halkın öfkesini yumuşatma garantisi veriyor. İktisadi politikaların altında inim inim inleyen yoksullara yönelik yerel yönetimlere aktarılacak cüzi bütçelerle bir rıza inşa edilmek isteniyor. AKP’nin İslami cemaatlerle yıllardır inşa ettiği ve yerel seçimlerde ciddi yara alan rıza şimdi başka bir kimlikle inşa edilmek isteniyor. İslami “sadakanın” yerine seküler “sosyal yardımlar” oluşturuluyor. Bu bütçeler aracılığıyla verilen/verilecek bu sosyal yardımlar bu güler yüzlü neoliberal soygun üzerini örten ince örtü yapılmak isteniyor.
Böylece yumuşamadan çok az bahsederek geldiğimiz hasıl-ı kelamda sözüm ona yumuşama dönemi için önerilen başlıkları derleyebiliriz. Birincisi “Kale içinde barış, dışarıda savaş” konseptiyle iktidar bloğu içerisindeki gerilimi azaltmak, yıpranan yapıyı korumak. İkincisi Şimşek programının istikrarı, yani milyonların dolaysız bir şekilde gaspa uğraması/soyulması/üryan bir şekilde sokağa atılması için olası bir örgütlü öfkenin önünü almak.
Tüm bu başlıklar şu ana kadar sadece kurgusal düzeyde kaldı. Çünkü gerçek hayat kurgusal olandan çok daha çelişik. Örneğin iktidardaki koalisyonun iç dünyası son derece çalkantılı. Tekdüze bir yumuşamaya ve geniş siyasal yelpazeli bir ittifakla söz konusu ekonomik programı uygulamak şu anki tabloda gidiş yolu olasılıklarından yalnızca birisi. İç çalkantılar bizlere doğrusal bir gidişatın olmayacağını gösteriyor.
MHP’nin hamleleri
Sinan Ateş cinayeti MHP açısından bir yanıyla bir meydan okumaydı. Erk sahipleri göstere göstere “ihanet etmiş” birini öldürtür, milletvekilinden polisine, idari amirinden bürokratına kadar bu cinayete bulaşan herkes elini kolunu sallaya sallaya normal yaşantısına geri dönerdi. Gerçekten de bir yönüyle öyle. Ama başka bir yanı daha var. Ne zaman birileri MHP ile pazarlığa otursa bu cinayetin “ifşa edilme” ihtimali belirir. Birtakım belgeler, görüntüler, tanıklar, iddialar ortaya atılır. Rahmetlinin kanı üzerinden bitmek bilmeyen bir şantajlar silsilesi başlar. Mayıs ayının ilk haftasında, Sinan Ateş’i öldüren tetikçi olan Eray Özyağcı’yı Ankara’dan İstanbul’a taşıyan aracın otobandaki görüntüsü ve plakası ortaya çıktı.
İddianamede henüz bulunmayan bu görüntüleri tahmin edileceği gibi kimsenin araştırma yoluyla elde etme şansı yok. Belli ki birileri bu görüntüleri manidar bir zamanlamayla servis etti.
Faşist ilkelerle yeniden inşa edilmekte olan devletin iş bitirici ve işlevsel bir yargı pozisyonuna haftalardır atama yapılamıyordu. 25 Mart’ta başlayan ve tam tamına 35 turun tamamlanmasının ardından da bir sonuç alınamamış, Yargıtay başkanlığı için yarışan iki aday da yeterli oyu alamamıştı. Seçim bir tıkanmaya doğru gidiyordu ki 10 Mayıs’taki Erdoğan-Bahçeli görüşmesinin hemen ardından adaylardan bir tanesi diğerinin lehine çekildi. Çekilen kişi MHP’ye yakınlığı herkesçe bilinen Muhsin Şentürk, meşhur Yargıtay 3. Daire Başkanı. Can Atalay hakkında AYM’nin verdiği hak ihlali kararını tanımayarak iktidarca oluşturulan yapay krizin mimarı olan Şentürk büyük bir nezaket ve incelik göstererek şöyle buyurdu: “Süreçte oluşan tıkanmanın giderilmesi ve Yargıtayımızın kurumsal itibarının korunması amacıyla birinci başkanlık adaylığından çekiliyorum.”
Belli ki servis edilen görüntüler 25 Mart’tan beri çözülemeyen düğümü bir çırpıda çözmüş. Şantaj işe yaramış diyenler olabilir ama burada MHP’nin verdiği taviz karşılığında ne aldığı ya da alacağı da önemlidir. Buna döneceğiz ama mayıs ayı bereketiyle geldi. Tam da Yargıtay düğümünün çözüldüğü günlerde bu sefer bir başka konu patlak verdi. Ne hikmettir ki Ayhan Bora Kaplan soruşturmasındaki gizli tanıklardan birisi olan firari Serdar Sertçelik ortaya çıktı, ben gizli tanığım dedi ve ekledi: “Ankara Emniyet Müdürlüğü AKP’ye darbe yapıyor. Bekir Bozdağ, Mücahit Aslan, Abdülhamit Gül, Fahrettin Koca, Sadık Soylu… bu isimlerle ilgili bir şablon oluşturulacak. Bunlarla da oturup karşılıklı konuşacağız. Bana ‘Gizli tanık ifadene bunları da ekleyeceksin’ denildi.”
Ayhan Bora Kaplan soruşturmasının AKP’li isimler aleyhine genişletilmesi için bir operasyon yapılıyordu ama operasyon başarısız oldu. İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Ankara Emniyeti’nde görev yapan polislerle ilgili müfettiş görevlendirildiği açıklandı. Aynı zamanda emniyette görevli üç üst düzey müdür görevden uzaklaştırıldı.
Bu kadar olay örgüsü elbette yeter. Görünüşe göre devlet içerisinde iyice belirginleşen itiş kakış sertleşiyor. Karşılıklı operasyonlar, şantajlar, bilgi sızdırmalar. Belli ki MHP yerel seçimlerde darbe yiyen Erdoğan’a bir güç dayatmasında bulunuyor. Onun görece zayıflamış pozisyonunu fırsat bilip bürokrasinin çeşitli kademelerindeki koltuk sayısını arttırmaya çalışıyor. Bu resti gören Erdoğan ise -ki kendisi sıradan bir cumhurbaşkanı değil Türkiye tarihindeki ikinci bir kurucu liderdir- inşa ettiği yapıda kökleşmenin ve yapıya nüfuz etmenin avantajlarıyla kimi hamleleri savurup ayakta kalmayı başarıyor.
Erdoğan bir yandan bu itiş kakışın bir bileşeni olarak halen MHP ile aynı masada. MHP’nin yüzeysel bir bakışla çılgın görünen ama derin bakışla faşizmin rasyonel seyri olarak anlamlandırılabilecek her şeyi “ezip geçme” önerisinin parti içerisinde taraftarı var. Komünist olduğu dönemde faşizme dair malumatını derinleştirmiş olmalı ki Mehmet Uçum bu konuda en şahin tutumu sergileyip parti içindeki ayrıksı seslere kapıyı gösteriyor. Ama Erdoğan’ın tek opsiyonu bu değil. Seçimlerde aldığı yenilgi onu Özgür Özel’in masasına oturmaya da zorladı. CHP’ye ve onun yeni genel başkanına karşı söylemini şimdilik törpülüyor. Üstelik partisinin içerisinden kendisine “yumuşama” çağrısı yapan sesler de yükselmeye başladı. Gezi davasının yeniden görülüp en azından Kavala’nın serbest bırakılması çağrısı yapılıyor. Tuğrul Türkeş’in yanı sıra Abdülkadir Selvi de bu yönde bir telkin içerisinde. Üstelik partinin eski “ağır topları” da bu koroya katıldılar.
Yumuşama değil, yutma girişimi
Tüm bu olaylar zinciri elbette “Erdoğan yumuşamak istiyor ama MHP bu kurguyu bozuyor” demek için söylenmedi. 20 yılı aşkın bir süredir iktidarda olan Erdoğan’ı nasıl olsa hepimiz biliyoruz. Onun kafasında eski gücüne kavuşmak vardır. Bahçeli ile itiş kakışı da Özel ile müzakereleri de sadece bu amaca yöneliktir. O yine astığı astık, kestiği kestik günlerin özlemiyle olasılıkları tartıyor, tarafları dinliyor. MHP ile gerilimi geçmişe göre daha yüksek ama köprüler atılmıyor. Parti içerisindeki farklı seslerin hangisinin ayrıksı ses olduğuna henüz hakem Erdoğan karar vermiş durumda değil. Zaman kazanmaya çalışan Erdoğan’ın bu uzun süren hamlesizliği 7Haziran 2015 seçimleri sonrasındaki sessizliğine ve kapalı kapılar ardında yürüttüğü istişareler dönemine benziyor. Yine aynı istişareler devam ediyor ve seçimlerin hemen ardından aslında saldırganlığı denese de hem kendisi hem ortakları Van direnişi barajına çarparak güç dengelerinin tamamen kendi lehlerine olmadığını gördü. Bu yüzden “yıkalım gidelim” konsepti gönülden geçen ama şu koşullarda uygulanamayan bir konsept.
Dolayısıyla şu şekilde bağlamak yanlış olmayacaktır. Müzakerelerin, çekişmelerin, itiş kakışların ve faşist saldırganlığın aynı anda devrede olduğu bir melez dönem içerisindeyiz. Mücadele-müzakere süreci baş döndürücü gelişmeleri beraberinde getirecektir. Yeni yargı paketinin sızdırılan etki ajanlığı maddesi faşist inşadaki kilometre taşlarından bir tanesidir örneğin.
Eğer yumuşama iddiasını sürdürenler varsa belirtelim. Erdoğan CHP’yi ve ama daha önemlisi onun arkasındaki toplumsallığı yumuşatıp yutma peşindedir en fazla. Yapılan Erdoğan-Özel görüşmesinde kamuoyuna bir şey açıklanmadı. Sadece muhalefete yakın basın organlarına sızdırılan bilgilere göre Osman Kavala’nın serbest bırakılmasına yönelik bir mutabakat zemini yoklandı ve ekonomik konular konuşuldu. Evet yumuşamanın sınırları bu kadarmış. On binlerce Kürt’ün tutuklu ve hükümlü olarak cezaevlerini doldurması, Kobani davası ya da bir başka şey bu yumuşama paketinin içerisinde değil. Bakan Şimşek’in tasarruf tedbirleri kapsamında olsa gerek, yumuşamada da ciddi bir tasarruf söz konusu.