Abdülkadir Pirhasan, daha çok bilinen adıyla yazar Vedat Türkali aramızdan ayrılalı iki yıl oldu. 1919’da Samsun’da yoksul bir ailenin tek çocuğu olarak dünyaya geldi Türkali. İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nü bitirdi. Maltepe ve Kuleli Askeri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1951’de ‘siyasal eylemlerde bulunmakla’ suçlanarak tutuklandı. Askeri mahkeme tarafından dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yedi yıl yattıktan sonra koşullu olarak serbest bırakıldı.
‘Bekle bizi İstanbul’
Şiir, senaryo, oyun ve romanlar yazdı Vedat Türkali. 1944-1950 yılları arasındaki ağır baskı döneminde devrimci sanat çevrelerinde ilk kez el altında dolaştırılan gizli şiirleriyle, özellikle “İstanbul” şiiri ile tanındı. Türkali bu şiirinde, “Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde / Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul” diyordu ve “Bekle bizi” diye sesleniyordu:
…Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın
Bir sinema emekçisi
Şiirlerini senaryoları, oyun yazıları ve romanları takip etti. Senaryolarını Vedat Türkali takma adıyla yazıyordu. Yedi yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilen Türkali, şiirden sinemaya ‘geçişini’ şöyle anlatıyordu: “Cezaevinden çıktığımda karnımı doyurmak için bir arkadaşımla kitabevi açtık. Ama olmadı para kazanamadık. Sinemayı çok seviyorum, baktım iyi bir şair olamayacağım, senaryolar yazmaya başladım… “Gece sabaha kadar yazıyorum, yazdığım sayfaları kapı altına bırakıyorum, gelip alıyorlar, o sahneler çekilirken ben yenisini yazıyordum…” 1960’larda pek çok filmin senaryosunu yazdı Türkali. Ama Atilla Keskin’in aktardığına göre en sevdikleri “Karanlıkta Uyananlar” ve “Otobüs Yolcuları”ydı.
Bir TKP tarihi: Güven
Türkiye Komünist Partisi’nin tarihi niteliğindeki, İkinci Dünya Savaşı döneminin siyasal yapısının sergilendiği “Güven” adlı iki ciltlik romanı yazarın kültleşen eserlerinden biri oldu. Kitap, 1930’lu yılların sonundan, çok partili hayata hazırlanan Türkiye’de, 1945’in sonlarına kadar; sanattan parti siyasetine, eğitimden ticarete, dinden iktidar erkine ülkenin bir tür siyasi ve beşeri haritasını verir. 30’lu yılların sonunda, savaşa karşı olan sosyalizm yanlısı gençlerin TKP’yi aramaları serüvenine odaklanır. TKP’nin tarihini yazma ve yer yer eleştirisine de yönelir.
Özgürlük kavgasının savunucusu
Ermeni meselesi ve Kürt sorunu Türkali’nin yazın dünyasında önemli bir yere sahip oldu. “Bitti Bitti Bitmedi” romanında Ermeni meselesine eğilen yazar, Kürt sorunu ile ilgili yazılarını ise Özgürlük İçin Kürt Yazıları adlı iki ciltlik kitabında topladı. Türkali öldüğü güne dek Kürt halkının özgürlük kavgasını korkusuzca savundu. 2007 yılında, Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılması gündemdeyken, destek amacıyla geldiği partinin grup toplantısında, “Artık laf bitti. Aslında yapması gerekenleri yapmayanlar, insanlığa karşı inat ediyor” dedi. Türkler ve Kürtler’in birbirini öldürerek bir yere varamayacağını vurguladı Türkali ve “Ufukta iyi şeyler var, ama biz onu ortaya çıkarabilirsek var” diye konuştu. 2010 yılında ise dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yazar ve gazetecilerle hükümetin “demokratik açılım” adını verdiği süreci görüştüğü kahvaltılı toplantısına katılmayı reddetti. Ona bir mektup yazdı. Mektubunda kendini şöyle tarif ediyordu: “Ben 91 yaşında, Marksist-Leninist bir roman yazarıyım; yılların yazı-sinema emekçisiyim. Türkiye’nin en eski proleter devrimci Partisinin, Türkiye Komünist Partisi’nin bugüne kalan birkaç üyesinden biriyim.” Türkali bu mektubunda, Kürt sorunu çözülmeden demokrasi sorununun çözülemeyeceğini vurguladı ve “Ezilen bir halkın gerçek temsilcilerini dışlayarak, tutuklayarak, saldırarak, dağa çıkmak zorunda bırakılmış gençlerini yakarak bu temel, yaşamsal sorunumuzu kimse çözemez; ülkeye demokrasi getiremez” dedi.
‘Öcalan’ı bıraksınlar’
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Newroz mitinginde okunan mektubundan sonra Atilla Keskin’e, “Abdullah Öcalan’ı bıraksınlar, hiç olmazsa özgürce düşüncesini açıklamasına olanak versinler, inanıyorum ki, Kürt sorununun barış içinde çözülmesi çok daha kolaylaşacaktır” diyordu. Komünist yazar Vedat Türkali, 29 Ağustos 2016’da 97 yaşındayken aramızdan ayrıldı. Yaşamının son günlerinde tekerlekli sandalyesinde ve yumruğu havada en çok şu sözleri yineledi: “Kürtler, Ermeniler, Rumlar bu ülkedeki tüm halklar özgür olmadıkça, bu ülkeye demokrasi gelemeyecektir.”
‘Mirası talimattır’
Türkiye sosyalist hareketinin çınarı Türkali, cenazesinde de direnmeyi öğretmişti. Türkali’yi uğurlamak için cenaze törenine katılan binlerce kişinin yürüyüşü polis tarafından engellenmeye çalışılmıştı. Ama onun yoldaşları, tüm engelleme ve saldırılarına karşı direnerek defnedileceği mezarlığa doğru kilometrelerce yolu yürüyüp, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde onun da görmek isteyeceği şekilde İstanbul sokaklarında hem barışın hem direnişin sesini yükseltmişti. Yazarından sinema emekçisine, Barış Anneleri’nden emekçilere, kadınlara, gençlere, halklara ve inançlara, Türkiye’de barış, emek, adalet ve eşitlik mücadelesi verenleri bir araya getiren Türkali’nin cenazesine katılanlar, O’nu “halkların ve barışın dostu” olarak uğurlamıştı. Türkali’nin cenazesinde konuşan HDP’nin o dönemki Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Onurlu barış için çok büyük emekleri vardı. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde uğurluyoruz. Bizlere bıraktığı miras bizim için talimattır. Ülkemizde barış onun gibi düşünenler tarafından getirilecek” demişti.
KÜLTÜR SERVİSİ