Egemenin kibrinin ezilenin özgürlük mücadelesine duyduğu nefretin, ama en esasında korkusunun sonucu bu katliam. Ama çok net olan bir şey var ki 21. yüzyıl kadınların özgürlük mücadelesiyle taçlanacak
Ayşe Acar Başaran
Dünyanın dört bir yanında faşist rejimler kendini kurumsallaştırmaya çalışırken kadınların kazanımlarını hedeflediler. Kadınların özgürlüğünü kendi rejimleri için tehlike gören bu rejimler, dünyanın dört bir yanında benzer saldırılarla kadınların özgürlük mücadelesini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ama buna karşı direnen, mücadele eden, geri adım atmayan, kökleri tarihinin en derinliklerine uzanan kadınlara özgürlük mücadelesinde geri adım attıramıyorlar.
Jîna Emînî Rojhilat’ta saç telleri göründüğü için kendilerine “ahlak polisi” diyen, rejimin silahlı güçleri tarafından katledildi. İran’da rejimin ilk suçu, ilk saldırısı değildi tabi ki bu. On yıllardır rejim, kadınlar başta olmak üzere toplumun özgürlüklerini elinden almış durumda. Toplum her türlü zor ve baskı ile yüz yüze. Daha önce de halk bu baskıcı rejime karşı sokağa inip protestolar gerçekleştirdi. Ancak Jîna Emînî’nin katledilmesi başta kadınlar olmak üzere toplum için bardağı taşıran son damla olacak ki, günlerdir başta Rojhilat olmak üzere İran’ın dört bir yanında kadın öncülüğünde isyan büyüdükçe büyüyor. Bu protestolar sırasında rejimin sert müdahalesiyle onlarca kişi katledildi ve yaralandı. Ancak kadınlar rejimi protesto etmenin, isyanı büyütmenin yolunu elbette buldular. Jîna’nın katledilmesinden sonra kadınlar “Saç yoksa suç da yoktur!” diyerek saçlarını kestiler. Kültürümüzde saç kesmek yas zamanlarında olur, hatta kötü birşey olduğunda annemin bana “por kure” dediğini çok net hatırlarım. Ama bu sefer kadınların saçlarını kesmesi bir protestoya, erkek egemen iktidara bir cevaba dönüştü. Üzerinden günler geçmesine rağmen Rojhilat ve İran’da kadınlar başta olmak üzere halk hala sokakta ve kadın erkek herkesin dilinde aynı slogan var: Jin, jiyan, azadî. Yani kadın, yaşam, özgürlük. Çünkü özgür kadınla özgür yaşam mümkündür. Çünkü toplum, kadınların özgürlüğünü kendi özgürlüğünün teminatı olarak görüyor. Yani kadınlar özgür olmadan toplumun özgürlüğü mümkün değildir diyor bu sloganı atanlar. Rojhilat’ta yükselen kadın isyanı dünyanın dört bir yanında karşılığını buldu ve Kürdistan, Türkiye ve dünyada kadınlar öncülüğünde bu isyana ses verildi. Jin, jiyan, azadî dünyanın dört bir yanında farklı kimliklerde olsa da aynı baskıcı rejimlerin, erkek egemen sistemlerin hedefi olan kadınların dilinde bugün.
Hatırlarsınız 3 yıl önce Şili’de 25 Kasım’da Şilili kadınların Las Tesis dansı da bütün dünyaya yayılan bir protesto haline gelmişti. Şili’de 6 Ekim’den beri halk ulaşım, eğitim, sağlık hakları için sokaklarda. Bu protestoların simgesi haline gelen pandomim sanatçısı Daniela Carrasco, 19 Ekim 2019’da polisler tarafından gözaltına alınmıştı ve cansız bedeni 20 Ekim 2019 günü, Santiago’nun güneyindeki belediye binasının demirlerine asılı halde bulunmuştu. Buna karşı 25 Kasım’da Şilili kadınlar Las tesis dansı ve söyledikleri şarkıyla uzun bir süre dünyaya yayılan eylemin öncülüğünü yaptılar. Dans ederken söyledikleri şarkı kadın düşmanı her zihniyetin orta tanımıydı adeta:
Son los pacos, (Polis)
los jueces, (Hakimler)
el estado, (Devlet)
el Presidente. (Başkan)
El Estado opresor es un macho violador. (Baskıcı devlet bir erkek tecavüzcüdür)
Geçen yıl Afganistan’da Taliban rejimi başa geldiği andan itibaren kadınların hak ve özgürlüklerini ortadan kaldıran kararlar aldı. Taliban rejimi altında kadınların çalışma, eğitim ve tek başına seyahat etme hakları ellerinden alındı. Kızların ortaöğretime devam etmesine izin verilmiyor ve kadınların yanlarında bir erkek refakatçi olmadan bırakın uzun seyahatleri, sokağa çıkması bile neredeyse yasaklandı. Taliban iktidarı kadınların erkek doktorlar tarafından tedavi edilmesini sınırlayarak sağlık hizmetlerine erişimini de kısıtladı. Bu ve buna benzer uygulamalarla kadınlar yok sayılır, yaşamın her alanında görünmez kılınarak evlere hapsediliyor. Bu sene de 15 Ağustos’ta kadınlar “kara gün” dövizleri “nan, kar, azadî” yani “ekmek, iş, özgürlük” sloganıyla sokaklara çıktılar. Birkaç dakika geçmeden rejim güçlerinin saldırısına uğradılar, ancak yine de geri adım atmadılar.
Türkiye ve Kürdistan’da da durum pek farklı değil. Bir taraftan kadınların kazanımları gasp edilirken diğer taraftan kadınların mücadelesini hedef alan iktidar her gün suçlarına bir yenisini ekliyor.
Rojava’da kadınlar IŞİD’in barbarca saldırısına direndi, bütün dünyanın karanlık güç olarak gördüğü IŞİD’e karşı destansı bir direnişle karşılık verdi. Dünyada kadın devrimi olarak yerini alan mücadelenin gerçekleştiği Rojava’ya karşı her gün saldırılar gerçekleştiriliyor. Efrîn, Serekaniye işgalinden sonra yöntem değiştiren AKP-MHP rejimi, tabii ki karadan işgal yöntemini izlemiyor. Her gün insansız hava araçlarıyla Kuzey Doğu Suriye’yi hedef alıyor. Bu hedef almalarda kadınların özel olarak tercih edilmesi tabi ki tesadüf değil. Yine 73 Ferman yaşayan Ezidîlerin 74. Ferman olarak tanımladığı IŞİD’in Şengal’e saldırısıyla binlerce Ezidî kadın kaçırılıp köle pazarlarında satıldı, IŞİD’in elinde rehin olarak tutuldu. Hala o dönem kaçırılan yüzlerce kadın kayıp. Bu kadınların kurtarılması içinde mücadeleye devam edilmektedir. Hepimizin gözünde hala canlılığını koruyan, Ezidî kadınların yas için kestikleri dağlara taşlara bağlanan saçlarından sonra IŞİD’den kurtarılarak yeniden yaşamı kuran Şengal’in sürekli bombalanması aynı zihniyetin pratiğidir. Şengal’in karanlıktan kurtulmasını sindiremeyen AKP-MHP ittifakı Şengal’i sürekli bombalayarak IŞİD’in başaramadığı yapmaya çalışsa da, Şengal’de kadın özgürlüğünü esas alan sistemde ısrar ve mücadeleye geri adım attırılmamıştır.
Bunun gibi onlarca örnek sayabiliriz. Rejimler kadınlara saldırıp kendini tahkim etmeye çalışırken kadınlar direnmekte, yeniyi kurma iddiasında ısrar ediyor. İsyanlar birleşiyor, enternasyonel oluyor, ortak paradigmaya dönüyor. Kadınlar sadece tepki göstermiyor, yeni, özgür, onurlu bir yaşamın öncülüğünü yapıyor. Yeniyi kurmanın fikri öncülerinden biri de Nagihan arkadaşımız. Nagihan bir Kürt kadını, bir Kürt gazeteci, Jineoloji Dergisi editörü. Ömrünü kadın özgürlük mücadelesine, kadın gazeteciliğine adamış bir arkadaşımızdı. Bin yıllardır kadınlar şahsında topluma dayatılan köleliğe mahkûm olmadığımıza, tarihin en derinliklerinde gizlenmiş olan alternatifin mümkün olduğuna, bugün Rojava’da vücut bulan kadın özgürlükçü paradigmayla özgür bir yaşamın mümkün olduğuna inanmış ve bunun fikrini yaygınlaştırmayı görev edinmişti. Arkadaşımız, 4 Ekim’de Süleymaniye’de 13 kurşunla katledildi. Nagihan’ın katledilmesi başta Kürt kadınları olmak üzere özgürlük mücadelesi veren bütün kadınlara, bütün topluma verilen mesajdı. Özgürlük mücadelesini katliamla, baskıyla durdurma gayesinde olan faşist rejimlerin verdiği mesajdı. Sömürgesiniz, üstüne bir de kadınsanız iki defa sömürgesiniz. Bize nasıl isyan ederseniz? İşte Nagihan’ın katledilmesi bu sömürgeci, Kürt ve kadın düşmanı zihniyetin bir pratiğiydi. Kayaların arasından inatla dışarı süzülen çiçek misali kökleri en derinlerde olan kadın özgürlük mücadelesini betona gömmek isteyen, bir daha çıkmamak üzere bastırmaya çalışan rejimlerin bir yöntemi olarak karşımızdadır bu pratik. Egemenin kibrinin ezilenin özgürlük mücadelesine duyduğu nefretin, ama en esasında korkusunun sonucu bu katliam. Ama çok net olan bir şey var ki 21. yüzyıl kadınların özgürlük mücadelesiyle taçlanacak. Kadınlar jin, jiyan, azadî sloganıyla dünyanın dört bir yanında direnmeye devam edecek. Direnirken de kendi alternatifini kurmaya, sadece kendini değil bütün toplumu bu baskıcı faşist rejimlerden kurtarma iddiasında olmaya devam edecek. Kadın devriminin ayak sesleri çok uzakta değil. Rojava’da, İran’da, Şili’de, Afganistan’da duyuluyor ve mutlaka başarılı olacak. Bu devrim, bu uğurda yaşamını yitiren bütün kadınlara armağan edilecek!
Yaşamını yitiren bütün kadınlara saygı ve minnetle…