HDP’nin önceki dönem Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, suç sayılan konuşmasının Türkiye’deki karanlık dönemle yüzleşilmesine dair olduğunu belirterek, ‘Keşke dostluk da düşmanlık da mertçe olabilse’ dedi
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ hakkında “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Türk yargısını aşağılamak” iddiasıyla açılan davanın 2’nci duruşması görüldü. Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Yüksekdağ, tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığı ile katılırken, avukatları hazır bulundu.
Kimlik tespiti ardından başlayan duruşmada iddia makamı, davanın yetkisizlikle Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine yönelik yapılan itirazın reddedilmesini ve yargılamanın devamını talep etti. Talebi kabul eden mahkeme heyeti, açık yargılamanın devamına karar verdi.
‘Yargılama tiyatrodan ibaret’
Mahkeme heyetinin kararı sonrası söz alan Yüksekdağ, “Bu aşamadan önceki yargılama süreçleri bir tiyatrodan ibarettir. Siyasi iktidar gölgesini ve baskısını yargı üzerinde kullanmaktadır. Ben vekilliği, Eş Genel Başkanlığı gasp edilen, halk nezdinde hala vekilliği devam eden bir milletvekiliyim. Bana milletvekilliği hakkını da millet vermiştir. Bu tiyatro kapsamında birileri durumu kurtarmaya çalışmaktadır. Hukuksuzluk, haksızlık, siyasi iktidar tarafından kullanılarak, cezalandırma aracı olarak yargı kullanılmaktadır. Yargı kurumu da buna direnmemekte ve kamusal güç olan yargı ayaklar altına alınmaktadır” dedi.
Yüksekdağ, savunmasının SEGBİS ile kayıt altına alınmasını talep etti. Mahkeme heyeti savunmanın uzun olacağı ve yanlış yazımların olabileceği gerekçesiyle Yüksekdağ’ın talebini kabul etti.
Algıya dikkat çekti
Gelinen aşamada kapsamlı savunma yapamadığını belirten Yüksekdağ, “Ne yazık ki elimizde olmayan sebeplerden dolayı kamuoyundaki algı ve baskı savunmalarımıza yansıyor” diye belirtti. Hükümetin HDP’li siyasetçilerin mahkemeleri üzerinde yönlendirme yaptığını ifade eden Yüksekdağ, “Bizi bırakamayacaklarını zaten iktidar yetkilileri kendileri söylüyor. Ben iki kez tutukluyum. Avrupa halkı, Türkiye halkları da tutuklanmamızın hukuksuzlukların farkındadır. Bu kötü süreçlerde yaşayan bizler ve halkımızın bu toplumda bir güven mekanizması kalmadı. Bir ülkenin tutulacak dalı, yargı da kalmadıysa, bundan hayır beklenilmez. Siyasi iktidar bu toplumu hayırlı olmayan bir sürece sürüklemiştir” diye konuştu.
‘Keşke dostluk da düşmanlık da mertçe olsa’
Demokratik bir sistem ve hukuk mücadelesi verdiklerine dikkat çeken Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Ama biz bu mücadeleyi verirken siyasi iktidar sizi bizle kendisi arasına koyuyor. Keşke şairin dediği gibi ‘Dostluk ve düşmanlık da mertçe olabilse’. Keşke muhataplarla yüzleşsek ama muhataplarımız öyle doğru değil. Bugün dosyada yargılandığım konuşmada aslında Türkiye’deki karanlık dönemle yüzleşilmesi ve güncelle bağlantısını kurduğum bir konuşmadır. Bu dava Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gerekirken, bir anda çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yasal düzenleme yapıldı. Temel hukuk yasaları KHK’yle mi düzenlenir? OHAL döneminde çıkarılan KHK kararlarının hükmünü ve hukuksal boyutunu tartışsak işin içinden çıkamayız. Benim sorularımı bu konuda hiçbir hukuk kitabı da yanıtlayamaz.”
‘Böyle bir düzen olmaz’
KHK ile yapılan düzenlemelerle Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gereken duruşmaların Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesinin HDP’lilere özel geliştirildiğine dikkati çeken Yüksekdağ, “Kanun Hükmünde Kararnamelerle bize siyasi bir operasyon yapılmıştır. Bugün siyasi iktidar kendi faaliyetlerini süzgeçten geçirmek zorunda kalıyor. Çünkü yarın bir gün başına bela olacak. Böyle bir kanun düzeni olmaz. KHK’lerle ülke yönetilmez, tam bir kaosa dönüştürdüler” dedi.
Yüksekdağ, dava dosyasının Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini, talebin kabul edilmemesi halinde Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ana davası ile birleştirilmesini talep etti.
Kısa süreli gerginlik yaşandı
Mahkeme başkanının Yüksekdağ’ın savunması sırasında araya girmesi ile kısa süreli gerginlik yaşandı. Mahkeme başkanına tepki gösteren Yüksekdağ, “Ben Türkçe konuşuyorum. Usule ilişkin konuştum. Beni dinlemek istemiyorsanız gideyim” dedi.
Mahkeme başkanı da, “Ben ne yaptığımı çok iyi bilen bir hakimim, burası laf söyleme yeri değil. Savunmanızın bittiğini sandım, buyurun devam edin” diye konuştu.
Yüksekdağ, “Beni dinlemek istemiyorsunuz, beni geriyorsunuz, bunun farkındayım. Ama buna gelmeyeceğim. Usule ilişkin son sözüm, yargılama sağlıklı bir şekilde devam edecek ve bize özel uygulama yapılmayacak ise ana dosyam ile birleştirilmesini talep ediyorum. Buna benzer sayısız dosyam mahiyeti ve kapsamı bu ana davada olduğu için birleştirilmesini talep ediyorum” diyerek, savunmasını sonlandırdı.
Avukatlar söz aldı
Ardından söz alan Yüksekdağ’ın avukatı Kenan Maçoğlu, dava dosyasının ana dosyayla birleştirilmesini talep ederek, esasa ilişkin savunma yapmayacaklarını söyledi. Maçoğlu, “Normal bu davada derhal beraat kararı verilmesi gerekirken, Adalet Bakanlığı soruşturma izni vermiştir. Birleştirme kararı sonrası esasa ilişkin bilgi ve belgelerimizi sunacağız” diye belirtti.
Avukat Maviş Aydın ise, müvekkilinin beyanlarına katıldığını belirterek, “Faili meçhuller Türkiye’nin karanlık bir geçmişidir. Müvekkilimin beyanları bu karanlık tarihe ilişkindir. Derhal beraat kararı verilmesi gerekir. Birleştirme hususunda karar verildikten sonra ayrıntılı beyanda bulunacağım” şeklinde konuştu.
İddia makamı, avukatlar ve Yüksekdağ’ın birleştirilme taleplerini reddine karar verilmesini talep etti.
Duruşma ertelendi
Mahkeme heyeti, Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nden esas sayılı dava dosyanın birleştirilme hususundaki ön mesele bakımından karar verebilmesi için dosyanın bir örneği ve birleşen dosyalara ait iddianame örneklerinin istenmesine karar vererek, duruşmayı 27 Şubat 2020 tarihine erteledi.
ANKARA