New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Güney Işıkara, ABD seçimlerinin yansımalarını değerlendirdi
Mehmet Ali Çelebi
New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Güney Işıkara, bu bölümde sola saldırıları, Türkiye, Irak, Suriye, Libya, İsrail gibi periyodik olarak kaotik gelişmelere sahne olan ülkeleri etkileyecek Ortadoğu politikasını değerlendirdi. Işıkara, ABD, Rusya, Çin’in emperyal politikalarına karşı ‘Üçüncü Yol’lar inşa etmek gerektiğini söylüyor. İşte birçok ülkeyi etkileyecek seçimlerin olası yansımalarına dair sorulara yanıtlar…
- Seçmen tercihini etkileyeceği söylenen 29 Eylül’de Fox Tv’deki canlı Debate… Trump ile Demokratların adayı Joseph Biden arasındaki bu münazara Amerika’da nasıl okundu?
Tartışma tam bir sirk gibiydi. Gülerek izledi birçok insan, ben de öyle izledim. Trump moderatörü susturuyor, rakibi konuşurken sürekli susturuyor. Bu agresifliği biraz kaybettirdi. Ama Hillary Clinton’la münazaralara girdiği zaman da Trump’ın hırçınlığının kendisine kaybettirdiğini, Amerikan halkının gözünde küçük düştüğünü söylüyorlardı. Trump sol oylarla Biden arasına bir mesafe koyma stratejisini daha birinci turda ortaya koydu. “Sosyalistler hakkında ne düşünüyorsun? ANTİFA hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu Sosyalisti burada küfür gibi kullanıyorlar. Amerika’da soğuk savaş ideolojisi o kadar nakşolmuş ki insanların zihinlerine o yüzden Trump çıkar çıkmaz “sosyalistlerle birlikte misin değil misin” diye sorabiliyor Biden’a. Biden kem-küm etti, “Biz Amerika’nın iyiliğini istiyoruz” dedi. Trump da “şu an kaybettin solcuları, sahiplenemiyorsun” dedi. Biden’i konuşma yetisiyle köşeye sıkıştırmak istedi.
Biden’in de saldırı geliştirdiği iki konusu vardı. Birincisi iklim ikincisi coronaydı. İklim krizi ABD’de önemli yer teşkil ediyor. Biden ile Sanders’in ortak komisyonları var. Altı başlık altında çalışıyorlar. İklim, ekonomi, eğitim, sağlık, adalet sistemi başlıklarında ortak komisyonları var.
Fakat Biden çöken siyaseti temsil ediyor. Onun durduğu zemin küresel anlamda görece demokratik kurumların işlerliğinin olduğu, görece ılımlı siyasetlerin ülkeleri yönettiği dönemin küresel anlamda sonuna gelmiş bulunmaktayız. Biden ölen dünyayı temsil ediyor orda. Biden hayatı boyunca sosyal devlet taleplerine karşı mücadele etmiş bir isim. Müesses nizamın göbeğinde duran bir isim.
‘Irkçılık zemininde gizli kodu var’
- Trump kampanya görsellerinde, videolarında neyi öne çıkarıyor?
Amerika Birleşik Devletleri çıkarlarını birinci sıraya koyduğunu, Çin’le, Avrupa’yla ilişkilerinde kaybettiği gururu kazandırdığını, Büyük Amerika’yı inşa ettiğini söylüyor. Trump çok daha asayişçi noktada duruyor. solu, ANTİFA’yı, siyahları hedef alıyor. Asayişçi anlayış, güvenlikçi bir anlayış sunuyor. Trump sürekli sokağa çıkma yasağı ilan etmeye çağırıyordu. Ki New York’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi, yasağa rağmen her gün onbinlerce insan eylemlere devam ettiler. Türkiye’de de benzerini görüyoruz. Trump kendisiyle ilgisi olmayan herhangi sokak hareketine “Onlar sokaklara çıksınlar” diyor. Sokak siyaset aracı olamazmış gibi. Gerek pandemi gerek Black Lives Matter kitleselliği Trump karşıtı hissiyatı biraz yukarı taşıdı. Polisin sırtını sıvazlayarak “Gerekeni yapın. Arkanızda ben varım” gibi şeyler dedi. Bu asayiş anlayışının ırkçılık zemininde gizli bir kodu var ABD’de. Çünkü ‘suç’, ‘suçluluk’, ‘suçun yoğun olduğu’ söylem her zaman aslında siyahlarla, göçmenlerle ilişkilendirildi. Nüfusa oranlandığında Amerika hapishanelerin en dolu olduğu ülke yeryüzünde.
Türkiye siyasetine dair kırılma bekleniyor
- “Büyük Amerika”, “Gururlu Amerika” sloganı yanında Trump’ın Rusya Başkanı Putin’in gölgesinde kaldığı sıkça gündeme geliyor. Münazarada Biden’in diline de yansıdı ve “Putin’in finosu” dedi… Bu noktanda alarak seçim sonrası Biden-Kamala Haris ikilisi, Trump-Mike Pence ikilisinin dış politikası, Rusya ve Çin ile ilişkileri hangi mecrada seyreder?
Trump-Pence olursa ekonomik alanda etkinlik görebiliriz. Çin’le olan ilişkilerde özellikle. Trump’in tutarlı bir insan olma gayesi yok. Bir gün oralardan tamamen çekileceğiz derken diğer gün “Venezuela’ya gerekirse ordumuzla girebiliriz” diyebiliyor. “Bizim Ortadoğu’da ne işimiz var” derken öbür gün Kuzey Kore’ye bir gece ansızın gelebiliriz gibi mesaj verebiliyor. Ondan sonra da gidip Kuzey Kore lideriyle can-ciğer kuzu sarması gibi görülebiliyor. Trump-Pence ikilisi gelirse Amerikan dış siyasetinde çok fazla değişiklik yaşanacağını zannetmiyorum. Trump’ın Putin’in kuklası olduğu argümanı ise benim açımdan ete-kemiğe bürünmedi. Kamala Harris-Joe Biden ikilisi gelirsek Rusya’ya dair hiçbirşeyin değişeceğini sanmıyorum. Ortadoğu dışındaki küresel siyasette Rusya henüz askeri anlamda, ekonomik anlamda Amerika Birleşik Devletleri’ne kafa tutacak bir güce sahip değil. Biden’in örneğin Türkiye siyasetine dair kırılmalar yaratabileceği bekleniyor.
Şunu da düşünmek gerekiyor Amerikan siyasetinde dış politikayı tamamen başkan çizmiyor. Trump döneminde bunu çok net gördük. Pentagon, CIA zaman zaman farklı düşünceleri, farklı kanatları temsil edebiliyorlar. Daha pro-aktif rol oynayacağını söylüyor Biden. Dünya siyasetinde daha aktif bir rol izleyeceğini söylüyor. Obama döneminde Biden dış siyasette çok aktifti.
Biden, Kamala Harris’i başkan yardımcısı olarak aldı. Tam bir vitrin. Hem kadın, hem siyah. George Bush’un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’tı. Hem kadındı, hem siyahtı. Belki son dönemde Amerikan siyasetinin gördüğü en savaş yanlısı bakandı. İki ezilen kimliğinin onun üstünde olması ezilen kitleleri temsil ettiği anlamına gelmiyor. Harris için de aynı şey rahatlıkla söylenebilir. Çok acımazsız bir savcı olarak tanınıyor. Harris’in özellikle siyahlara ve Hispaniklere, göçmenlere karşı muazzam sertlikle yasalar uygulamış olduğu net bilinen birşey. Siyahların bile çok kendini özdeşleştirdiği bir isim değil. O yüzden hem Barack Obama hem Michelle Obama hala paralel bir Biden kampanyası yürütüyorlar siyahların oylarını konsolide etmek adına.
Halk demokrasileri inşa edilmeli
- Ortadoğu ülkelerine, İsrail, Türkiye, Suriye, Lübnan, Libya İran, Doğu Akdeniz’e yansımalar…
Önemli bir noktaya değindiniz. Ortadoğu’da her bir sorun bir bölge sorunu. Bölge sorunu olduğu ölçekte de bir dünya sorunu. Buradan Amerika karışıyor, kuzeyden Rusya karışıyor. Çin de karışmaya başlayacaktır. O kadar karmaşık ilişkiler yumağı bagajı var ki. Şunu söyleyebilirim: Bu şekilde dünya çapındaki büyük aktörlerle, büyük ittifaklarla şekilleniyorsa siyaset, ezilenler de kendi ittifaklarını kendi büyük örgütlülüklerini kurmak zorundalar. Ezilen halklar, işçiler, emekçiler, kendi kaderlerini kendi ellerine almadıkları takdirde; halkların öz örgütleri, “Üçüncü Yol”ları olmadığı müddetçe ekonomik ve askeri devlerin ellerine savrulmaları önlenemez. Kendi öz güçlerinden gelen Üçüncü Yol inşa edilmediği müddetçe Ortadoğu’da da dünyanın geri kalanında da ezilenler açısından olumlu bir değişiklik beklemek çok kolay değil. Ne olabilir? Halk demokrasilerini inşa etmek için ortak mücadeleler olabilir. Hem Ortadoğu’da halklar nezdinde, hem ülkeler içerisinde, hem Amerika’da ezilenler, emekçilerin Üçüncü Yol’u inşa edilmeli.
Demokratik Parti’yi içinden dönüştürme çabaları burada çok tartışılıyor. Sanders en büyük ataktı. Süper Salı öncesinde gidişat Sanders’ın aday olacağı yönündeydi. Obama oturup herkese tek tek telefon açmış “çekilin” diye. Hepsi çekildi, Biden’a doğru kaydırdılar oylarını. Biden çok silik bir karakter, konuşmayı bazen beceremiyor, gittiği yerleri unutabiliyor. Elizabeth Warren Sanders lehine çekilebilirdi, resmi değiştirebilirdi. Fakat Warren gibi Demokratik Parti içerisinde görece solda kalan bir aday bile onu yapmadı.
- Dağlık Karabağ’da 27 Eylül’de başlayan savaş kampanyalara nasıl yansıdı?
Burada çok fazla yankı bulmadı gördüğüm kadarıyla. Siyaset çok fazla seçim gündemiyle yoğun. Bir-iki açıklama gördüm. Geçen yolda “Azerbaycan’ı durdurun Ermenistan’ı bombalıyor” gibi bir pankart gördüm New York’ta. Ama siyasetin yüksek mecrası da basın da muazzam şekilde seçime ve Trump’ın corona olmasına odaklanmış vaziyette. Bunun değişeceğini beklemiyorum.
Anti-faşist cephe
- Corona pandemisinin küresel sisteme etkisini, ABD ve diğer ülkelerdeki halk hareketlerini, muhalefet bloklarını göz önüne alırsak gelecekte bizi ne bekliyor?
Bu soru çok önemli. Çünkü Trump nesnel bir eğilimi temsil ediyor. Tarihsel olarak zihinlerine nakşedilmiş korkuları, öfke halini, göçmenler karşı beslenen hisleri birçok yerde görüyoruz. Brezilya’da Ortadoğu’da, Türkiye dahil birçok ülkede, Avrupa’da, Rusya’da, Güney Amerika’da görüyoruz. Tarihten ders çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Her yerde de aşırı sağ siyasetin, faşizmin ayak seslerinin duyulduğunu görüyoruz. Pelosi diyor ya “Amerikan demokratik kurumları aşınmaz.” Pek aşınabilir. 1930’larda faşizm demokrasinin beşiği olarak görülen, en ileri kapitalist ülkelerin olduğu yerde ortaya çıktı. Bugün önünde hiçbirşey yok. Bu Trump’ın kaybetmesiyle, Trump’ın cezaevine konulmasıyla değişecek birşey değil. Çok daha güçlü şekilde de gelebilir.
Tarihi bireyler yapmıyor, tarihi nesnel koşullar, kitleler, halklar, sınıflar yapıyor, Trump orada sadece bir bir temsilci. Biden seçildiği takdirde Trump’tan kurtulmuş olacağız, ama Biden tıpkı Obama gibi ne ırkçılık konusunda toplumun yaraları saracak, ne Afro-Amerikalıların, ne beyaz işçi sınıfının, ne de göçmenlerin dertlerine deva olacak. Bu ancak ve ancak emekçilerin, işçilerin, ezilen kimliklerin,, halkların, kadınların, ortak mücadelesiyle geriletilebilir.
Sizin parmak bastığınız nokta çok önemli, çünkü Amerika birleşik Devletleri’nde bunu görmek çok kolay. Bir kadın hareketi var ama bir siyah kadın hareketi var bir de beyaz kadın hareketi var. Ve çok farklılar birbirlerinden. Kadın hareketi mesela ırkçılığa karşı sokakta bir araya gelmeli, bir anti-faşist cephe örgütlenmesi gerçekleştirmeli… 20-30 yıl içerisinde bir kez daha kendimizi daha kötü koşullarda görüp “ya ne oldu da nasıl oldu da buraya geldik” dememek için, “Yok artık bu da olmaz” dememek için…
Ortak mücadele özellikle önemli. İklimdeki değişiklik, ekolojideki yıkım sürdüğü müddetçe hepimizi vuracak. Herkesten çok da önce işçileri, emekçileri, fakirleri, ezilenleri vuracak. En korumasız olanlar onlar. Silahlanma boyutu Amerika’da muazzam. Türkiye’de, başka ülkelerde sıklıkla duyduğumuz birşey.
Dünya çapında yaşanan sorunlardan bir tanesi sermayenin kendisine karlı yatırım alanı bulamaması halidir, küresel ekonomiyi casinoya çevirmiş olmasıdır. Agresiflik halinde girip çıktığı ülkelerin ekonomisini altüst edebiliyor.
Ne Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz Türkiye’nin küresel ekonomiye eklemlenmesinden bağımsız ne de küresel ekonomide işler Türkiye’nin aksine çok iyi gidiyor. Amerika’da insanlar hastaneye gidemiyor. İnsanlar o kadar çok dayak yediler, o kadar çok yoksullaştılar ki.. O kadar pahalı ki çocuklarını üniversiteye gönderemiyorlar. Devlet üniversitesi zaten az, olanların da bütçesi kesilmiş. Buradaki devlet üniversitesi The City University of New York’un kapıları kırık, tuvaletlerinde sabun yok.
Sanders kampanyasını destekliyordum, çünkü hem sembolik önemi olacaktı, hem Thatcher, Reagan’ın başlattığı son 40 yılın statükosunun yıkılması için önemliydi. İngiltere’de Corbyn ile burada biraz Sander’la sarsıldı. Sanders’ı Amerikan siyasetinin merkezine taşıyan bir devinim, bir dip dalga var toplumda. Demokratik sosyalizm diyor. Sanders’e bundan 20 sene önce hayal derdi insanlar. Aslında Sanders tamamen bir sosyal demokrat. Vaat ettiği her şey Kuzey Avrupa sosyal demokrasisi, sosyal devlet. Eğitimi, sağlığı kamu hizmeti olarak sunmaktan bahsediyor. Üretim ilişkilerine dair birşeyi yok. En fazla sunduğu şey zenginlere yüksek oranda gelir vergisi. Sanders’in de sosyalizmin S’siyle pek alakası yok. Fakat Amerikan siyasetinde eksen o kadar sağda koyulmuş ki Sanders radikal kalıyor. Dış politikaya gelindiğinde Venezuela meselesinde, Ortadoğu meselesinde defalarca tökezledi Sanders. Müdahalecilikle arasına mesafe koyamadı. Kendi öğrencilerimizle de görebiliyoruz genç kuşak kapitalizmden ümidini kesmiş vaziyette. Gençler anketlerde sürekli ortaya çıkıyor. Yerine bir alternatif koyma konusunda büyük bir arayış söz konusu. İşleyen nesnel çelişkiler birçok ülkede faşizmin koşullarını kiminde yavaş kiminde hızlı hazırlıyor. Ama aynı çelişkiler üstünden doğru şekilde anti-faşist hareketleri, halk hareketlerini, sınıf hareketlerini bir araya getirmek çok önemli. Ana akım siyasetten kopmak çok önemli.
Yrd. Doç. Güney Işıkara
Güney Işıkara lisans ve yüksek lisansını Viyana’da iktisat ve iktisat tarihi üzerine yaptı. Daha sonra iktisat doktorasını 2019 yılında New York’taki New School for Social Research’te tamamladı. Yardımcı Doçent olarak New York Üniversitesi’nde görev yapıyor. Ekolojik yıkım ve kapitalist piyasa ekonomisine alternatifler üzerine çalışıyor. Ayrıca bir internet dergisi olan Abstrakt Dergi’de editörlük ve yazarlık yapıyor.
*Söyleşinin birinci kısmı için: https://yeniyasamgazetesi6.com/ana-akim-siyasetin-merkezi-cokuyor/
BİTTİ