Covid-19 dünya genelinden yeniden yükselişe geçti. Adına ikinci dalga deniliyor. Başından beri Pandemiye ilişkin iktidarın aldığı yönetsel kararlar ile izlediği politikaya dair eleştiriler, ikinci dalganın hızla kendini etkinleştirmesiyle doğrulanmış oldu. Olayın başından beri İktidarın sağlık örgütlerini dışlayan, yapılan uyarıları dikkate almayan, yetmezmiş gibi zaman zaman ötekileştiren bir politika izlemesi hala hafızalarda. Dünya genelinde sağlık alanına verilen önemin ne kadar yetersiz olduğu, doğanın (ekolojinin) sağlığını bozan uygulamalara paralel olarak halk sağlığının metalaştırılması ve özelleştirilmesi, hane halkı gelirinin giderek kötüleşmesi en çok da bu pandemi ile deşifre edildi. Covid-19’un yaptığı tek iyi şey kapıtalizmin küresel çapta sağlık karşısındaki acizliğini ortaya koymak oldu. Aynı zamanda hükümetlerin de tutumunu ifşa etmiş oldu. Türkiye’de ilk başlarda bir kaç kent ile sınırlı olan pandemi, iktidarın ekonomik öncelikleri nedeniyle Türkiye geneline yayıldı. Sürecin ekonomi politiği işi bu noktaya getirdi. Kürt meselesinin şiddetle çözümü çerçevesinde içerde ve sınır ötesinde devam eden askeri operasyonlar, Suriye Sınırına örülen yüzlerce kilometrelik beton duvara yapılan harcamalar, Suriye ve Libya savaşına ayrılan bütçe sağlık yatırımlarına harcansaydı, sağlık çalışanları uzun süre koruyucu ekipmandan yoksun çalışmak zorunda kalmazdı. KHK ile kapı önüne konan binlerce deneyimli sağlık çalışan işe alınmadığı gibi bütün yük mevcut çalışanların üzerine kaldı. Onlarca sağlık emekçisi yaşamını yitirdi. Her derde deva olacak denilen şehir hastanelerinin pandemiye çözüm olmadığı gibi garantili hasta bakışı hem sağlığı hem de ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla pandeminin yeniden yükselişi geçişi iktidarın süreci yönetemediğini gösteriyor. MHP lideri Bahçeli’nin TTB’yi hedef göstermesi bu deşifrasyondan kaynaklıdır.
TÜİK araştırması ve değişmeyen yoksulluk haritası
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2019 yılı gelir ve yaşam koşulları araştırması bölgesel sonuçlarını açıkladı. İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması (İBBS) 2. Düzey Bölgeleri gibi yeni kavramlar ile bölge sayısının 7’den 12’ye çıkması pratik anlamayı zorlasa da araştırmanın özeti, Türkiye’nin yüz yıllık bölgesel gelir haritasının değişmediğidir. Bunlardan biri İstanbul ve Marmara bölgesinin her açıdan önde olması iken, onu Kürt illeri olarak da bilinen doğu illerinin makus talihindeki değişmemezlik izliyor. Gelir ve yaşam araştırmasında Kürt illerinin en fakir bölge olduğunu tablolar çok net ortaya koyuyor. TÜİK araştırmasına göre geliri en yüksek olan bölge, 40 bin 749 lirayla İstanbul oldu. Bu bölgeyi 32 bin 384 lirayla Batı Anadolu, 30 bin 337 lirayla Ege izledi. Ortalama yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirinin en düşük olduğu bölgeler ise 13 bin 441 lirayla Mardin, Batman, Şırnak, Siirt oldu. Hanehalkı tüketim harcamalarının türlerine göre dağılımına bakıldığında Doğu illeri (Kuzeydoğu, Ortadoğu ve Güneydoğu Anadolu) diğer bölgelerden özellikle de gıda harcamalarındaki yüksek oran ile dikkat çekiyor. Bu hem bir yoksullaşma durumunu hem de çok çocuklu ailenin varlığına işaret ediyor. Ancak sağlık, eğitim, kültür ve eğlence için harcamaların diğerlerine oranla bu bölgelerde düşük olması, daha çok yoksullaşmanın işaretini taşıyor. Eski haliyle 7 bölge olarak hane halkı tüketim harcamalarına bakıldığında en düşük hane halkı tüketim harcaması yüzde 3.5 ile Doğu illeri gelirken onun hemen üstünde yüzde 4.0 ile Karadeniz bölgesi geliyor. İstanbul tek başına yüzde 24 ile en büyük harcamanın yapıldığı yer oluyor. Keza Doğu illeri, gıda ve alkolsüz içeceğe ortalama yüzde 26.5 ile en çok pay ayıran, buna karşın sağlık, eğitim, ulaştırma, eğlence ve kültüre en az harcama yapılan bölge olarak dikkat çekiyor. Araştırmada göçün en çok olduğu yerlerdeki gelir uçurumu da dikkat çekici. Bu devletin Kürt meselesine değişmeyen bakışını gösteriyor; yoksullaştırma, göç, asimilasyon
Gerilim artınca not düştü!
Moody’s, geçen hafta cuma günü Türkiye’nin kredi notunu, ülkenin dış kırılganlıklarının yanında mali tamponlardaki aşınmayı ve kurumsal zorlukları işaret ederek B1’den B2’ye indirdi. Daha bu kararın mürekkebi kurumadan Moody’s, beklenmedik bir şekilde takvim dışı bir açıklama yaptı. Türkiye’de aralarından piyasaya döviz pompaladığı belirtilen kamu bankalarının da bulunduğu 13 bankanın da döviz cinsinden uzun vadeli mevduat kredi notunu düşürme kararına gitti. Kuruluşa AKP yönetiminden anında tepki geldi. Tepkiler üzerine Moody’s, bazı durumlarda takvim dışı açıklama yapılabileceğini belirtirken, özellikle de Türkiye’nin son dönemde ABD ve AB ile yaşanan gerilimlerine dikkat çekti. ABD’nin Türkiye’nin paralı asker politikasına eleştirisi, Yunanistan ile ortak tatbikatı, AB’den gelen Ankara’ya komşularına gözdağı vermekten vazgeçme uyarısı bunların başında geliyor. Son günlerde dövizin TL karşısında rekorlara koşması, altının başını alıp gitmesi daha iyi anlaşılıyor.