Rızasız yolun, onun günümüzdeki gerçekleşim biçimi olan tahakkümcü modernitenin zihniyet ve sisteminin ürettiği sorunlar, yıkımlar ve kesintisiz saldırı dalgalarına cevap olup demokratik toplum ve yaşamı inşa etmek, alternatif ve sistematik fikriyat, irade, örgütlülük ve mücadeleyle mümkündür.
İnsanlığın çok kimlikli ve çok kültürlü gerçeğinden hareketle, farklı renk ve toplumsal var oluş biçimlerinin özgün örgütlenme ihtiyacı günümüzün de bir gerçeğidir. Zira varlığını, var oluş biçimini yaşatamayan, savunamayan bir toplumsal gerçeklik hak temelli herhangi bir mücadelenin bileşeni de olamayacak, kendi hakikatiyle doğrudan bağı olmayan, var oluş hakkını gözetmeyen ya da doğrudan yok etmeyi esas alan farklı ideolojik akımların, hegomonik merkezlerin cömertçe harcanan malzemesi olmaktan kurtulamayacaktır.
Bu bağlamda; Alevi Yolu ve halk gerçekliği de rızasız yolun öğüten, tüketen zihniyet ve soykırım saldırıları karşısında kendi toplumsal hakikatiyle var oluş hakkını savunmak zorundadır. Alevi Yolu’nun değilse de Alevilerin yaşamakta olduğu kaos halinin nedenleri kapsamlı bir mesele olmakla beraber, temel sebebin öncelikle düşünsel kopuş ve bağlı olarak inanç ve anlam dünyalarından kopuş olduğunu görebiliriz.
Alevilik, bilinip benimsenebildiği, içselleştirilip yaşanabildiği oranda toplumsal ve bireysel yaşamda karşılık bulabilir. Alevi toplumsallığı rıza ile Yol’a ikrar verilip yaşanırsa vücuda gelebilir. Aleviliğin hakikat bilgisinde kâinat tek bir hakikattir, batın ve zahir boyutları vardır. Hakikatin kendinden zuhur ederek zahir olmasıyla “Yol, Rıza ve İkrar” üzerine kurulmuştur. Bu Yol, kâinatın işleyiş yasalarıdır ve bu var oluş Rıza ve İkrar üzerine kurulduğu gibi yine tüm oluş ve haller Rıza ve İkrar üzerine işlemektedir. Bu hakikati çiğneyen tek varlık insan suretinde olup Hakk’ın rızasına, yani kâinatın kuruluş yasalarına, rıza ve ikrar haline uymayan, nefsani davranan, “insan makamına eremeyen”, rızasız yola tabi olan varlıktır.
“Bin bir donda görünen Hakk’tır” ve bu var oluş çözümlemesi rızalı-ikrarlı, özgürlükçü, hakkaniyetli; sadece insanla değil, cümle varlıkla rıza ve ikrarı esas alan bir yaşam biçimini, toplumsal formasyonu da mümkün kılmaktadır. Bu toplumsal zihniyet ve yaşam biçimi, binlerce yıl içerisinde; tahtları ve kılıçları kanla yıkanmış, nice zulüm ve yıkım yaratmış, zihniyet ve yaşam biçimlerini rızasız yol üzerine kurmuş sultanlar, tahakküm sistemleri karşısında mazlumların kendini var ediş biçimidir, hakikat çizgisidir. Düşünceyi ve yaşam biçimini dondurmaz, “Yolun cümleden ulu olduğu”, Yolun Rıza ve İkrar üzerine kurulu olduğu temel düsturu ve vurgusuyla her türlü tahakküm ilişkilerini ret eder. Etnisite, dil, cins farklılığını hakikatin kendini gerçekleştirme biçimleri olarak görür, cinsiyetçiliği ve etnik düşmanlığı ret eder, tamamının rızalı-ikrarlı birliğini Yolun kuruluş ve işleyiş hakikatinin gereği olarak bilir. Farklı inançları ise tarih sahnesine çıktıkları çağın insanlık gerçeğinde, o çağ da gelen rehberlerin bildirdiği kemalet düzeyi olarak kabul eder, ötekileştirmez. Zira “Hakk’a çıkar Yolun hepsi”… İktidarcı yönleri ise Yolun hakikati gereği ret edilir. Tamamının hakikatinin Rıza ve İkrar üzerine kurulu olduğu kabul edilir. Kırklar Cemi’yle “Vahdet Sırrı’na” erilir, Yol’un bir olduğu hakikati bilince çıkarılıp insanlığa önerilir.
Masal değil, bu Yol bilince çıkarıldı, toplumsal var oluş ve yaşam biçimi inşa edildi, binlerce yıl nice bedel pahasına savunularak yaşatıldı. Peki, bu Yolun talipleri, bugünün kuşakları olarak neredeyiz? Bu bilinç ve var oluş biçimi nasıl bu kadar daraldı? Milyonlarca insanımız niçin tek motivasyonu Yolumuzu ve toplumsal varlığımızı yok etmeye odaklı sistemin toplumsal tabanına eklemlenmiş durumdadır? Tahtı, saltanatı, eli, kılıcı kanlı sultanlar, paşalar ve tekçi ulus devlet Yolun talibi olma iddiasını sürdüren milyonlarımızın ikonu haline nasıl gelebildi? Bir bütün olarak halkları haklarıyla yok sayan, mazlumun kanıyla beslenen, Mürşid-i Kâmilullah bildiğimiz Ana’yı cinsiyetçilikle kıskaca alıp var oluş biçimini bu edimi üzerine temellendiren zihniyet ve sistemle aramıza ne kadar mesafe koyabiliyoruz? İnsan olma, insan kalma iddiamız vardır ve mazlumlar cephesinde cümle insanlığın arayışıdır bu. Ve “hak bilen”, hak mücadelesi veren cümle can Yol kardeşidir.
Ne mi yapmalıyız? Yol üzerine kurulu olan tarihsel-toplumsal hakikatimizi bilince çıkarıp kendimiz olmakla başlayabiliriz. Yolun kent koşullarında yaşanamayacağı safsatasını çöpe atmalı, Yol’la buluşmanın, o hakikat üzerine yaşamanın bilinç, irade ve aşk meselesi olduğunu bilmeliyiz. Siyaset mi? Toplumsal sorunlarımızın çözümü gayretidir ve kendimiz olarak, Yolun hakikati üzerine kurulu özgün örgütlenmemiz, talep ve önermelerimizle mazlumlar cenahının bileşeni olur, kimle, hangi koşullarda, nereye kadar yürüyebileceğimize de karar veririz. Sınırlı bir köşe yazısı kapsamlı konuları sınırlamakta ve eksik kalmaktayız. Ne yapmalı kısmı farklı çalışmaların konusu olarak işlenecektir.
Aşk ile…