Ta ne zaman önceydi, büyük Alman şairi Heinrich Heine’nin ‘Silezyalı Dokumacıların Türküsü’ şiirini okuduğumda, derin yoksulluk içindeki uçurum insanları gözümde bir resim gibi canlanmıştı: “Yuf o tanrıya, tapındığımız tanrıya / soğuk kış gecelerinde biz, aç çıplak / yalvardık yakardık, umutlandık, bekledik boşuna / komadı bizi insan yerine, aldattı bizi, alay etti acımızla / Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!”
Ama Silezya denildiğinde, sadece dokumacılar gelmez akla. Yukarı Silezya’nın madenleri de vardır ve 19. yüzyılın Silezya madencileri denildiğinde de, tıp dünyasında ‘Patolojinin Babası’ olarak bilinen Rudolf Carl Virchow’u anmamak imkânsızdır. Hani şu, “Tıp sosyal bir bilimdir ve politika geniş ölçekte uygulanan tıptan başka bir şey değildir” şeklindeki harika belirlemenin sahibi olan hekim…
Genç bir hekimin maceraları
Eski Prusya İmparatorluğu’nun doğu bölgesindeki Schievelbein kentinde dünyaya gelen Rudolf Carl Virchow, ilköğretimden itibaren başarılı bir öğrenciydi. Daha sonra Berlin Üniversitesi’nin bir parçası olan Friedrich-Wilhelm Enstitüsü’nde okudu. 1843’te mezun olduktan sonra ise patolog olan Robert Froriep ile mikroskobinin temelleri, hastalıkların nedenleri ve tedavisi ile ilgili teorileri öğrendiği Berlin’deki Alman eğitim hastanesinde stajyer oldu. Ama onu belki de “gerçekten” hekim yapan olay, 1848’de başına geldi.
1848 kışında, ekonomik çöküntü içindeki bir Prusya eyaleti olan Yukarı Silezya’da büyük bir tifüs salgını patlak vermişti. Kıtlıkla birlikte durum iyice zorlaşınca merkezi hükümet, bölgeye dışarıdan bir uzman heyet gönderme kararı aldı ve bu görev için de henüz üç-beş yıllık doktor olan Virchow uygun bulundu.
Virchow, Yukarı Silezya’da kömür madenlerinde 20 Şubat-10 Mart 1848 tarihleri arasında madencilerin ve ailelerinin yaşam ve çalışma koşullarını inceledi ve bir rapor yazdı. Bugün hala toplumsal tıp savunucularının literatüründe temel bir yer tutan rapor, tam anlamıyla bir sosyolojik/kültürel/politik eser niteliğindedir; ayrıca diyalektik yöntemin toplumsal alana uygulanışının adeta bir zirvesidir ve Virchow’un adının Engels’le birlikte anılması boşuna değildir. Bölgenin bütün toplumsal yapısını anlatan raporun ana fikri, “Artık sorun tifüslü bir hastayı veya diğerini ilaçlarla veya gıda, barınma ve giyim düzenlemeleriyle tedavi sorunu değildir. Sorunu çözmek için radikal olmalıyız. Yukarı Silezya’ya müdahale etmek istiyorsak, bütün nüfusun iyileştirilmesiyle işe başlamalıyız ve genel ortak çabayı harekete geçirmeliyiz” şeklindeydi.
Radikal önlemler paketi
Virchow’un önerdiği çözüm paketi ise şimdilerde koronavirüs salgınına karşı çözüm yolları arayanlara bir ders niteliğindedir. Kısa vadede önerdikleri, profesyoneller ve bölge halkının temsilcilerinden ortak bir planlama komitesi oluşturulması, yoksullara gıda temini, yeni vakalar için bildirim/uyarı sistemi oluşturulması ve tıbbi bakımın örgütlenmesiydi.
Uzun vadede önerdikleri ise, yenilir yutulur gibi değildi doğrusu!
Tam ve sınırsız demokrasi, demokratik bir hükümet, kısmi özyönetim ve yerel yönetimin geliştirilmesi, ücretsiz ve anadilde eğitim (kızlar dâhil), devlet ve kilisenin mutlak ayrımı, vergi reformuyla yükün yoksullardan zenginlere aktarılması, toprak reformu, hızlı kalkınma ve yaşam standartlarının yükseltilmesi için bölgeye uzmanlar gönderilmesi, yollar yapılması ve gıda ambarlarıyla ve kooperatiflerin kurulması…
Evet, belki Virchow hastalık-yoksulluk ilişkisini kuran ilk hekim değildi ama bu kadar kapsamlı bir tıp raporuna da o güne kadar hiç rastlanmamıştı. Virchow, düpedüz sınıflardan söz ediyordu ve 170 yıl önce herkes için kamusal ve kamu tarafından işletilen ücretsiz bir tıbbi hizmeti şart koşuyordu!
Devrim günlerinde barikatta
Tabii ki raporu umursayan olmadı ama bu arada Virchow, Yukarı Silezya’dan Berlin’e döndüğünde, kendisini Almanya’ya sıçramış olan 1848 devrimleri dalgasının ortasında buldu. 19 Mart gecesi Berlin’de elinde eski bir tabancayla (bazı rivayetlere göre tüfek ya da kılıç) barikatlarda yerini almış ve devrime katılmıştı. Berlin Devrimci Komitesi’ne başkan yardımcısı seçilen Virchow’un o günlerde yayınlamaya başladığı Tıp Reformu adlı derginin sloganı “Tıp sosyal bir bilimdir ve politika geniş ölçekte uygulanan tıptan başka bir şey değildir” idi.
“Hekimler fakirlerin doğal savunucularıdır” diyordu Virchow, “Zenginler kışın, sıcak şömineleri önünde oturup, çocuklarına yılbaşı elmaları verirken, kömürü ve elmayı ellerine getirenlerin koleradan öldüklerini akıllarına getirebilirler mi? Binlerce insanın birkaç yüz kişi iyi yaşayabilsin diye ölmek zorunda kalması çok elem verici.”
Halkı savunmak
Virchow, hastanelerin yoksulları toplumsal bir sorumluluğun gereği olarak kabul etmek yerine, hizmetleri karşılığında ücret talep etmesini de eleştirmekteydi. Kamu sağlığı emekçileri için Armendärzten yani yoksulların hekimi tanımlaması getiriyordu. Ancak bu hekimlik, Almanca Armendärzten sözcüğünün içerdiği avukatlık veya savunma anlamını da kapsayacak şekilde, yurttaşların sağlık hakkını savunmayı da kapsamaktaydı. Virchow’un sağlık sorunlarına karşı önerdiği çözüm politik eylemdir ve hekimlerin politikayla aktif olarak ilgilenmeleri gerektiğini düşünmektedir: “Tıp hem sağlıklı hem de hasta insanın bilimiyse, ki böyle olması gerekir, başka hangi bilim toplumun örgütlenmesinin temellerine insanlığın doğasını katan yasaların uygulanması için yasa yapma uğraşıyla ilgilenmeye daha uygun olabilir?”
Daha sonraları, devrim söndüğünde Virchow işsiz kaldı ve 1849’da tutuklandı. Kendisine dayatılan pişmanlık bildirisini imzalamayı reddetti ve Berlin’den ayrılmak zorunda kaldı. Ancak çok sonraları 1856 yılında Berlin Üniversitesi’nden yapılan çağrı ile üniversitede patoloji kürsüsünü kuracaktı. Bu süreçte, daha reformcu bir çizgiye dönerken Darwin’in Evrim Teorisi’ne şiddetle karşı çıkmak gibi tuhaf şeyler yapsa da hücre patolojisi kuramı ile yalnız yaşamın ve sağlığın değil hastalığın da hücreden başladığını ilk dile getiren kişi odur.
İlklere imza atmak
Bundan sonrası, bilimsel başarılarla dolu parlak bir dönem oldu. Kanser konusundaki çalışmalardan, hücresel patoloji ve karşılaştırmalı patolojiye ve yeni otopsi yöntemlerine kadar hep ilklere imza attı. Bu arada, 1861’de Berlin Belediye Meclisi’ne, 1862’de Prusya Meclisi’ne ve 1880’de Reichtag’a seçildi ve bu dönemde Berlin’in kanalizasyon sisteminin kurulmasından gıda denetimi yasasına ve sağlık emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesine kadar birçok alanda durmaksızın çalıştı.
4 Ocak 1902’de bir tramvaydan atlarken uyluk kemiğini kırdı ve daha sonra sağlığı giderek kötüleşmeye başladı. Sekiz ay sonra 5 Eylül 1902’de Berlin’de kalp yetmezliğinden yaşamını yitirdi.
Ama geriye, bütün diğer çabalarının yanında adeta bir manifesto olan Yukarı Silezya Raporu kaldı. Defalarca ve defalarca okunmak için…
Şimdi, 170 yıl sonra, koronavirüs pandemisiyle uğraşırken, aklımızı kurcalayan şu cümlelere ne dersiniz örneğin: “Suni salgınlar toplumun ürünleridir, yapay bir kültürün veya bütün sınıflara açık olmayan bir kültürün ürünleridir. Bunlar politik ve toplumsal örgütlenme tarafından üretilen kusurların göstergeleridir ve bu nedenle esas olarak kültürün avantajlarından yararlanmayan sınıfları etkilerler.”
***
Ve son olarak, bitirirken, önemli bir ayrıntı: Pinochet darbesiyle katledilen Şili’nin sosyalist başkanı Salvador Allende de, Şili Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, Virchow’un öğrencilerinden olan patoloji profesörü Max Westenhöfer’in kürsüsünde yetişmiştir. Onun Şili’nin yoksulları için ortaya koyduğu toplumcu sağlık programının temellerinin ta Silezya Raporu’na kadar uzanması, size de çok ilginç gelmiyor mu?