‘İnsanlık kapitalist modernite ile birlikte son 250 yılda ekolojik yıkıma neden olacak boyutlara geldi. Başta insan türü olmak üzere yaşam ciddi tehlikededir’ uyarısında bulunan ekolojist Ertuğrul Barka, tek çözümün ekolojik komünal toplum olduğunun altını çizdi
Ekolojik krizle dünya yok oluş boyutuna doğru sürüklenirken bir taraftan İran’da yaşanan kum fırtınaları, Almanya ve İtalya’da aşırı kuraklık sinyalleri, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan’ın sular altında kalması, Uruguay’da yaşanan kuraklık, Dünya Meteoroloji Örgütü ve Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin ortak raporuna göre; 2022 yılında Avrupa’da 16 bin kişi iklim krizinin etkileri nedeniyle hayatını kaybetti, seller ve fırtınalar 2 milyar dolar maddi hasara yol açtı. Avrupa’da, sıcaklığın endüstri öncesi dönemin 2,3 derece üzerinde olduğu kaydedilen raporda, fosil yakıt kullanımı nedeni ile iklim değişikliğinin yol açtığı daha ölümcül sıcak dalgalarına karşı tedbir alınması uyarısı yapıldı.
Kritik eşik 1,5 derecenin aşılması
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) iklim tahminine göre; önümüzdeki beş yıl içinde, en az bir yıl küresel ortalama yüzey sıcaklığının sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerine çıkacak. Yine Ekvatoral Pasifik Okyanusu’nda doğu ile batı Pasifik arasındaki okyanus sıcaklıkları 2 ila 7 yıllık aralıklarla değişim gösterdiği El Nino ise etkisini göstermeye başladı. El Nino etkisiyle önümüzdeki 4 yıl içinde kritik eşik 1,5 derecenin aşılması riski yüksek görülüyor. Bilim insanları, 1,5 derecenin üzerine çıkmanın küresel iklim sistemi üzerinde potansiyel olarak, Grönland ve Batı Antarktika buz tabakalarının çökmesi, permafrostun aniden erimesi, yükselen deniz seviyeleri ve beyazlaşan mercan resifleri de dahil olmak üzere, geri döndürülemez etkilere yol açabileceği konusunda uyarıyor. Antarktika ve Grönland’da buzul kaybının devam etmesi durumunda beklenen değişimler, emisyonların derhal ve önemli ölçüde azaltılmasının aciliyetini vurguluyor.
1 milyar insan etkilenecek
Bilim insanları 2100 yılına kadar ortalama 3-4’lük küresel ısınma yolunda ilerlendiği uyarısını yaparken, bu durum Antarktika’nın buz sahanlıklarının ve deniz buz tabakalarının artık var olamayacağı ve kıyıya yakın yaşayan bir milyar insanın yükselen denizler nedeniyle boğulacağı bir iklime neden olabilir. Küresel ısınmanın böyle devam etmesi durumunda ise 2070 yılına gelindiğinde, okyanus ve atmosferdeki ısı, birçok buz sahanlığının eriyerek buzdağlarına dönüşmesine ve hacimlerinin dörtte birini tatlı su olarak okyanusa bırakmasına neden olacak. 2100 yılına kadar buz sahanlıklarının yüzde 50’si yok olacak. 2150 yılına kadar ise tamamı erimiş olacak. Buz tabakası modelleri, küresel ısınmanın 2 derecenin altında sınırlanamadığı bir durumda, küresel deniz seviyelerinin artan bir ivmeyle yüzyılda 3 metre kadar yükseleceğini gösteriyor. Gelecek nesiller, Grönland ve Antarktika buz tabakalarının deniz bölümlerinin durdurulamaz bir şekilde geri çekilmesine ve küresel deniz seviyesinin 24 metre kadar yükselmesine maruz kalacak.
Ekoloji yasaları reddedildi
Hal böyleyken sağ iktidarlar ise ekolojik dönüşüm yasalarını reddetmeye, ekolojik talanı en üst düzeye çıkarmaya devam ediyor. COP15’te imzalanan ve Avrupa Parlamentosu’na sunulan ‘Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Anlaşması’nın dayanağını oluşturduğu Doğa Restorasyonu Yasası, başta Avrupa Halk Partisi olmak üzere AP’deki muhafazakar vekiller tarafından reddedildi. Daha önce de iki bağlı komite olan tarım (AGRI) ve balıkçılık (PECH), metinleri de iptal etmişti. Yasa insan müdahalesi ve iklim değişikliği nedeniyle bozulan habitatları ve türleri iyileştirmeyi amaçlıyor. Avrupa habitatlarının yüzde 81’i kötü durumda, turbalıklar, otlaklar ve kumullar en çok etkilenenler. Yasa, 2030 yılına kadar AB’nin kara ve deniz alanlarının en az yüzde 20’sini kapsaması gereken tarım arazileri, tozlayıcılar, serbest akan nehirler ve deniz ekosistemleri gibi yedi özel konuda yasal olarak bağlayıcı hedefler koyuyor.
‘İnsan doğanın narsizmidir’
Yaşanan bu talana ve çözüm yollarına dair ekolojist Ertuğrul Barka, kendini dünyanın sahibi, efendisi sanan, mülkiyetçi insanlığın bir felakete doğru gittiğini söyledi. İnsanlığın kendi sonunu hazırladığını belirten Barka, “Eğer insanlar bu şekilde dünyayı kullanmaya devam ederlerse, dünya insanlığı bütün uygarlıkları ve birikimleri ile bir köşeye atar, dinazorsuz yoluna devam ettiği gibi insansız da eder. İnsan doğanın narsizmidir. Tarım devrimiyle birlikte yerleşik düzene geçip doğayı ağır bir şekilde değiştirmeye başladı. Kapitalist modernite ile birlikte son 250 yılda ekolojik yıkıma neden olacak boyutlara geldi. Başta insan türü olmak üzere yaşam ciddi tehlikededir” uyarısında bulundu.
Sömürün altında halklar kalıyor
Karbon emisyonlarının artmasının küresel ısınmayı, bunun buzulların erimesini ve selleri tetiklediğini sözlerine ekleyen Barka, “Sıcaklıklar Kuzey’e doğru artarak gidiyor. Bunun için Arap sermayesi Karadeniz’deki yağışlı bölgelerdeki arazilere yerleşiyor. Çünkü artık onların oldukları bölgelerin yaşanabilirliği olası değil. Coğrafyanın zenginleri bunu yaparken, yoksullar ise yaşadıkları bölgeleri terk edip İtalya’ya, Fransa’ya geçmeye çalışıyorlar. Büyük bir kuraklık hem ekolojik hem toplumsal yıkımlar var ki insanlar kendi ülkelerinde yaşayamaz duruma geldi. Kuzey Afrika’yı, Latin Amerika’yı ve Uzak Doğu Asya’yı sömürdüğü için bu kadar zenginlik içindeler. Buralar yoksulluğa mahkum edilmiş, küresel ısınma var, su yok, yaşam unsurları tükenmiş, onlarda kendilerini yaşamın olduğunu düşündükleri kuzeydeki ülkelere atmaya çalışıyorlar. Ama atamıyorlar, denizlerde 500’er kişi boğuluyorlar. Onların toprağa ihtiyaçları yok. Japonya’da kat kat binaların içinde meyve, sebze yetiştiriyorlar. Bu yıkımların altında sömürülen halklar kalıyor” diye belirtti.
Dünyadaki yaşam bir anda biter
Kuzey yarımküre ülkelerinin güneyde bu sömürüyü yaparken kendi ülkeleri için önlemler aldığını vurgulayan Barka, fakat bunun bir faydasının olmayacağını söyledi. Kuzey buzullarının erimesinin burası için bir tehlike olduğunu aktaran Barka, “Kuzey yarıkürede Sibirya’daki tundraların altındaki fosillerin gazları buzulların erimesiyle ortaya çıkarsa, dünyadaki yaşam bir anda biter. Bu hırs niye? Madenlere bu kadar saldırmak neden? Burası yetmedi, uzay madenciliği yapılıyor. ‘Ormanları, akarsuları, denizleri ticarileştireceğiz, satacağız, toprakta yaşam unsuru ne varsa çıkaracağız’ diye bakıyorlar. Evet, madenler gerekli. Fakat altını çıkarmaya ne gerek var? Sanayinin 250 yıl boyunca ihtiyacını karşılayacak altın var. Gerisiyle, tuvalete, arabalara altın kaplama yapılıyor ya da Ortadoğu ülkelerinde tonlarca altın ziynet eşyası olarak kullanılıyor. Ama bu süsler için altının çıkarıldığı yerler, kimyasallarla yok oluyor. Artık orada bir daha hayat olmuyor. Oysa o topraklar sonsuza kadar tarım olarak kullanılabilir. Kilosu 40-50 liraya da domates yemeyiz” ifadelerini kullandı.
‘Başka çözüm yolu yok’
Doğadaki tüm canlıların birbirleri için var olduğunu ve ekolojik bir zincir oluşturduğunu kaydeden Barka, şunları söyledi: “Bu yaşadıklarımızın tek çözümü; ekolojik, komünal toplum. Antikapitalist toplum bunu kurmak için kesinlikle yaşamdan yana olan insan türünün diğer canlılarla birlikte dünya üzerinde yaşamasını isteyenler, sermaye yanlısı olmamak zorundadır. Ekolojik sınırlar içinde kuracakları komünler içinde yaşamaları lazım. Başka çözüm yolu yok.”
Haber: Tolga Güney / İzmir-MA