Bazı hesaplar ahirete kalmaz; kalmamalı da zaten. Michael O’Dwyer’ınki de öyle. Yönetmen Shoojit Sircar, Sardar Udham filminde 21 yıllık bir hesabın izini sürdüğü gibi, Hindistan devrimci hareketinin de bir kesitini perdeye yansıtıyor
M. Ender Öndeş
“18 yaşıma bastığımda, öğretmenim bana dedi ki: Oğlum, gençlik tanrının bir armağanıdır. Solmasına izin vermek ya da ona anlam vermek, sana kalmış. Yukarıda onu gördüğümde, gençliğe anlam kattım mı diye soracağım. Yoksa boşa gitmesine izin mi verdim?”
İdam sehpasına çıkmadan bir gece önce, hücresinde bunları söyleyen adam, Udham Singh, 21 yıllık bir hesabı kapatmış olmanın huzuru içindeydi. Londra’nın orta yerinde, eski Hindistan Sömürge Valisi Michael O’Dwyer’ı vurmuştu.
Amritsar’ın kanlı günü
2019’da çekimleri tamamlanan ama pandemi talihsizliğine uğrayıp yapımcıların dijital ortama satmak zorunda kaldığı ‘Sardar Udham’ filmi, Hintli devrimci Udham Singh’in hikâyesini anlatıyor. Anlatılan aslında Hindistan ve sömürgeciliğin hikâyesi biraz da.
1899’da Pencap’ta doğan Hint devrimci hareketinin parlak yıldızlarından Udham Singh, 13 Nisan 1919 gecesi Amritsar’ın Jallianwala Bagh meydanında inleyen yaralılara yardım etmeye çalışırken, gencecik bir adamdı. O gün orada, resmi rakamlara göre 379, halkın bildirimlerine göre bin 500’den fazla insan katledilmiş, binden fazlası da yaralanmıştı.
Sorunun kaynağı İngiliz yönetiminin keyfi tutuklamalar için çıkardığı Rowlatt Yasasıydı. 10 Nisan’da Hindistan Ulusal Kongresi’ne bağlı bir dizi yerel lider bu yasa uyarınca tutuklanmış, bu arada çıkan karışıklıklarda Hintlilerden ve İngiliz askerlerinden ölenler olmuştu. 13 Nisan’da, Sih festivali Baisakhi’yi kutlamak ve tutuklamaları barışçıl bir şekilde protesto etmek için Jallianwala Bagh’da 20 binden fazla insan toplanınca, Sömürge Valisi Michael O’Dwyer “etkili bir gözdağı” kararı vererek General Reginald Dyer’i görevlendirdi. Sonuç tam bir kıyım oldu. Alanda toplanan, aralarında çocukların da olduğu kalabalığa acımasızca ateş açıldı. Kadın, çocuk, silahsız insanlar, kaçmayı başaramadılar; çünkü çıkış yolu da tanklarla kapatılmıştı; çaresizlikten insanlar kendilerini kuyulara attılar. Ortalık kan gölüne dönmüş, alan tümüyle cesetlerle kaplanmıştı. Olay, Hindistan tarihine “Amritsar Katliamı”, sömürgeci tarihe ise “Amritsar isyanının bastırılması” olarak geçti ve başta O’Dywer olmak üzere bütün sorumlular, kahramanlık madalyalarıyla ödüllendirildi.
Udham yolunu seçiyor
O güne kadar genç bir bağımsızlıkçı olan Udham, katliamdan sonra büyük bir hızla devrimci güçlere yaklaşırken, Bhagat Singh’in önderliğini yaptığı Marksist eğilimli Hindistan Sosyalist Cumhuriyetçi Derneği’ne (HSRA) katıldı. Gandhi’nin pasifist tutumunu eleştiren ve “Bombanın Felsefesi” başlıklı bir manifesto yayınlayarak sömürgecilere karşı bir dizi silahlı eylem gerçekleştiren grubun neredeyse bütün militanları katledilirken, silah sevkiyatından tutuklanan Udham bir süre cezaevinde kaldı. Çıktığında ise artık Hindistan’da yaşaması mümkün olmadığı için Keşmir, SSCB, Almanya üzerinden Londra’ya ulaştı.
6 yıl bekledi Londra’da. Hayatta kalabilmek için çeşitli işler yaptı, Hint diasporasını daha aktif mücadele için ikna etmeye çalıştı. Bu arada, Amritsar sorumlularını adım adım izledi. Sonunda, 13 Mart 1940’ta fırsatını buldu. Eski vali Michael O’Dwyer, Londra’daki Caxton Hall’daki bir toplantıda konuşacaktı. Udham, kalın bir kitabın arasına gizlediği silahıyla salona girdi, oturdu, konuşmaları izledi. O’Dywer’in “Hintlilerin neden kendilerini yönetemeyeceğini” uzun uzun anlattığı toplantı bittiğinde ise tam 6 kurşun sıktı. O’Dwyer hemen öldü. Hindistan İşleri Bakanı Zetland ağır yaralandı. Udham, orada yakalandı ve yargılanmaya başlandı.
Uzun bir çalışmanın ürünü
Yönetmen Shoojit Sircar, Udham Singh’in biyografisini filme çekme fikrine üniversite yıllarında sahip olduğunu ve filmi 1990’ların ortalarında çekmeyi planladığını anlatıyor; hatta oyuncularla bile konuşulmuş o zaman. Araştırma çalışmaları neredeyse 20 yıl sürmüş ama projeden vazgeçmemiş. Sonunda 2019’da 4 ülkede çekimlere başlanıp bitirilmiş ama film 15 Ekim 2021’de Mumbai’deki bir tiyatroda basına gösterildikten sonra ancak vizyona girebilmiş. Şu anda da çeşitli sitelerde Türkçe altyazılı versiyonlarını izlemek mümkün.
Film, kendisine merkez olarak Amritsar Katliamını seçiyor ve doğrusu katliamı ‘aşırı gerçekçi’ denebilecek biçimde anlatıyor. Keza cezaevi, işkence, açlık grevinde zorla besleme sahnelerinde de en küçük bir flulaştırma çabası yok. Ama daha önemlisi, Udham’ın hikâyesini gerçeklikten sapmadan ve hiç yumuşatmadan keskin çizgilerle veriyor. Dahası bu suikastın bir “intikam” eylemi olmadığı, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı bir isyanı ifade ettiği, altı kalın çizgilerle çizilerek vurgulanıyor. Özellikle mahkeme sahneleri (ki çeşitli kaynaklarda Udham’ın, duruşmalar boyunca kasıtlı olarak berbat bir İngilizce konuştuğu belirtiliyor) çok etkileyici. “Bunu yaptım çünkü hak etti. Ölüm umurumda değil. Yaşlanana kadar beklemenin ne anlamı var? Halkımın ruhunu ezmek istedi, ben de onu ezdim. Ülkem için ölüyorum. İnsanlarımın Hindistan’da İngiliz yönetiminde açlıktan öldüğünü gördüm. Buna karşı görevim vardı. Anavatanım uğruna ölümden daha büyük bir şerefi bana kim verebilir?” diye sesleniyor Udham mahkeme heyetine. “İngiliz halkına karşı hiçbir nefretim yok. İngiliz arkadaşlarım var, İngiliz işçilerini çok seviyorum. Ben emperyalist hükümete karşıyım.”
Benim en tuttuğum sahne ise, sonunda yargıcın basın bölümüne dönüp “Sanığın savunmalarından hiçbiri haber olarak yayınlanmayacak. Anlaşıldı mı?” diye seslenmesi ve hazırolda bekleyen ‘Havuz’ elemanlarının kafa sallamaları! İnsan, bir Hint filmi seyrederken memleket kokusu alabiliyor böylece!
Sonuç olarak izlenmesi gereken bir film Sardar Udham. Yönümüzü biraz doğuya döndürüp orada olan bitenleri anlamak açısından da. Bhagat Singh ve Hindistan devrimci hareketinin bütün kimlikleri, ciddi bir ilgiyi hak ediyor diye düşünüyorum.