Millet İttifakı, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi’ni açıkladı. Sanıldığı ve eleştirildiği gibi bir “restorasyon” içeriğine bile sahip değil. Çok ürkek bir metin. 12 Eylül zihniyetinin ve AKP siyasetinin baskılanması altında oluşturulmuş gibi gözüküyor.
Bazı konularda yaldızlı manşetler atıyor ama bu manşetlerin altı boş. En iddialı olduğu parlamentoyu güçlendirme başlığında son derece yetersiz.
Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dair 28 Şubat 2022’de çıkardıkları metinde bir katılımcılık efsanesi dolaşıyordu. Son metinde bu bağlam neredeyse lafzen yok. Zaten Altılı Masa’nın katılımcılıktan anladığı yön, meclisin içerisinde yer alan siyasi unsurların meclis süreçlerine katılımı. Meclis ve toplum arasındaki ilişki onların sorun alanına girmiyor. Hele meclisle örgütlü toplum arasındaki ilişkiyi anmaya dahi gerek yok onlar için. Bu iki taraf arasına yüksek bir set çekilmiş olması gözlerine gözükmüyor.
Meclis ve toplum arasındaki ilişkiden anladıkları bazı milletvekillerinin esnafı ziyaret etmesinin ötesinde bir ruha sahip değil. Oysaki bu ülkede hak ve hürriyetlere sahip olması gereken kesimler saymakla bitmez. İşçi sendikaları ve mücadele birlikleri var, kadınların platformları ve demokratik kitle örgütleri var, öğrenci grupları var, yerel düzeylerde halk meclisleri var, Kürtlerin ve Alevilerin kimliklerini korumak üzere yarattıkları oluşumlar var. Bunlar halkların ve işçi sınıfının örgütleri.
Parlamento gücünü halkların ve sınıfın öz örgütlerinin; söz, yetki ve karar sahibi olabildiği mekanizmalardan almalıdır. Gücünü öz örgütlerin güncel politik tartışmasından alamayan parlamento, güçlü olma sıfatını asla hak etmez. Meclisin bazı komisyonlarına uzman ya da akademisyenleri dahil etmeye çalışmak bu anlama gelmeyecektir.
Kadın örgütleri, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla Taksim ve Kadıköy’de eylem yaparak sözlerini söylemek istediler. Polis kuvvetleri kadınların karşısına Beyoğlu ve Kadıköy kaymakamlarının yasaklama kararlarıyla çıktı. Koskoca anayasadaki “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kaymakamların bir yazısıyla mülga ediliyordu.
Neye dayanarak yapıyorlar bunu? Mevcut anayasa maddesi şöyle diyor: “Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.” İşte Altılı Masa’nın güya hak ve hürriyetçi anayasa önerisi, bu cümleyi kendi deyimleriyle “aynen muhafaza” ediyor.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı; düşünce, kanaat ve ifade hürriyeti; basın ve haber alma hürriyeti gibi anayasa maddelerinde aynı sınırlama, kısıtlama ve istisnalar hep devreye giriyor. Her seferinde hürriyet cümlesinden çok daha uzun bir sınırlama paragrafıyla karşılaşıyoruz. Sözüm ona “hürriyet esas, sınırlama istisna” olacaktı. Tam tersi olan gelenek, bozulmadan sürdürülüyor.
Kanunsuz emir şu şekillerde yerine getirilmez diye uzunca ifade ediliyor 137. maddede. Sonu ise şöyle bitiyor: “Askeri hizmetlerin gerektirdiği hallerde kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.” “Askeri hizmetler” denince akan sular duruyor. Millî güvenlik, kamu düzeni, bölünmez bütünlük ve genel ahlak gerekçeleri mevcut anayasadaki gibi, hak ve özgürlükleri düzenleyen maddelerin ensesinde mutlaka. Bu gerekçeler Cumhur İttifakı’nın her vesileyle gündeme getirdiği “beka” konseptine karşılık geliyor.
Anayasa önerisi Kürt meselesinin yanından bile geçmiyor ama kayyım konusunun ele alındığı bir madde var. Sorsanız prensip olarak “merkezî yönetimin mahallî idareler üzerinde siyasi baskı uygulamasına” çok çok karşılar. Müjdeli anayasa değişikliği önerisine göre, kayyımları İçişleri Bakan değil, onun talebiyle Danıştay atayacak bundan böyle. Ayların yılların ardından Kürt sorunuyla ilgili getirdikleri “açılım” da bu. Kürt halkı daha ne ister ki? Seçimle kazanmış oldukları yerel yönetimlere artık “hukuki” bir merci atama yapacak. Halk tarafından seçilmiş bir yöneticiyi ancak halk yeni bir seçimle görevden alabilir ilkesi, Altılı Masa için çok önemli değil.
Normal zamanlarda AKP hükümeti, seçim yoluyla bir başka partinin hükümet oluşturmak istemesini çok dramatik bir olay gibi görüyor. “Bizi indirmek istiyorlar” tarzında sözler kullanıyorlar. Seçimler yoluyla hükümetlerin değiştirilmesi parlamenter yapının en doğal işleyişi. Sistem şu anki hükümete muhalefet edebilsinler ve bir sonraki dönemde hükümet olabilsinler diye partilere ödenek ayırıyor hatta. Bütün bunlardan, bütün zamanlarda AKP siyasi geleneği de yararlandı. Bu sayede hükümet oldular zaten.
Demokrasinin seçimler üzerinden bu doğal akışı, bir tek Kürt halkının kazandığı belediyelerde dikkate alınmıyor. Öte yandan bir düşünelim, AKP’nin sahip olduğu tek bir yerel yönetime kayyım atansaydı acaba ne olurdu? Muhtemelen yaşanan mağduriyet, ansiklopedilerce anlatılırdı.
Altılı Masa’nın anayasa çalışmasına göre “milletlerarası antlaşmalardan geri çekilmek” artık TBMM’nin uygun bulmasıyla gerçekleşecektir. Gelgelelim olan olmuştur artık. Terk edilmiş olan İstanbul Sözleşmesi’ne dair tek kelime söz söyleyen yok. Sonraki antlaşmalara bakacağız havasını benimsemiş gözüküyorlar.
Sonuç olarak batı cephesinde; gerçekten güçlü olan parlamento, işçi sınıfı, Kürt ve Alevi halkı, kadınların ve LGBTİQ+’ların eşitliği, ifade özgürlüğü ve yerel yönetimler adına yeni bir haber yok.
Gücünü halkların ve işçi sınıfının örgütlerinden alan bir parlamento için, öncelikle bu hükümeti göndermemiz gerekiyor. Onları göndereceğiz elbette. Sonra hakları ve özgürlükleri gerçekten savunan demokratik bir anayasayla ülkemizi güzel ve güneşli günlere taşıyacağız.