Aslında bu davanın sadece hukukla değil, asgari mantıkla da uzaktan yakından bir ilgisi yok… Siz savcı olsaydınız zahmet edip dava açar mıydınız? Amaç muhalifleri susturmak. Lâkin bu dinci iktidar ne yaparsa yapsın, Mahmut Konuk’u susturmak mümkün olmayacak… AKP ve onun lideri farklı düşüneni hain, muhalifi düşman sayıyor… Dâr-ül harp – Dâr-ül İslam ayrımı yapıyor
Fikret Başkaya
“Özgürlük başkasının özgürlüğüdür”.
Rosa Luxemburg
Mahmut Konuk’la İstanbul’da açılışını Yaşar Kemal’in yaptığı ‘Demokrasi Kurultayı’nda yaptığı konuşmadan 1 yıl hapis ve o zamanın parasıyla 1 milyar TL para cezasına çarptırılıp Ulucanlar Cezaevi’nde yatarken tanışmıştım. Biz de Şanar Yurdatapan, Mahmut Tali Öngören, Varlık Özmenek’in de olduğu bir grup arkadaş, Mahmut Konuk’u desteklemek üzere, biz de aynı suçu işledik, bizi de yargılayın diye kendimizi ihbar ettik… Yargılandık ama hiçbirimiz ceza almadık… Şanar Yurdatapan ‘suça ortak olma eylemini’ Yaşar Kemal’in yargılanma sürecinde başlatmıştı…
O tarihten sonra Mahmut Konuk hep alanlardaydı. Tabii öncesinde de. Başı burjuva devletle derde giren herkesin yanındaydı. Temel Demirer’in Hrant Dink anmasında yaptığı konuşmada “Türklüğe Hakaretten” yargılandığı 2007 yılında Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’ni başlatmıştık… Mahmut Konuk her zaman Girişimin en aktif üyelerinden biriydi… Yargılandığım tüm davalarda hep yanı başımdaydı… Benim davalarla benden çok ilgiliydi desem abartmış olmam…
KHK ile işinden atıldıktan sonra çalıştığı kurumun önünde aralıksız her pazartesi eylem yaptı. Sadece çalıştığı kurumun önünde değil, Yüksel Caddesi, Mülkiyeliler Birliği’nin önü de her Cumartesi onun eylem mekanı… Sayısız kereler gözaltına alındı. Yakın zamanda hakkında açılan bir davadan Sincan ve Adana Cezaevi’nde yattı…
Ve bir dava daha… Bu sefer 17 Mart 2020’de bir basın açıklamasının yasaklanması üzerine söylediklerinden TCK’nın 299/1, 216/1,53 maddelerinden yargılanıyor… Meğer o konuşmasında iki suç birden işlemiş: Cumhurbaşkanı’na Hakaret ve Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik…
İddianamede Cumhurbaşkanına hakaretle ilgili olarak şöyle deniyor: “Şüphelinin suç tarihinde kamuya açık aleni mahalde yapmış olduğu gösteri sırasında “… Bunun yasaklanması dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Dünyanın faşizm ile yönetilmeyen hiçbir ülkesinde yok. Hitler Almanyası’nda bulabilirsiniz. Mussolini İtalyası’nda bulabilirsiniz. İran Şahı’nın Pehlevi’nin İran’ında bulabilirsiniz. Başka herhangi bir demokratik ülkede bulamazsınız. Bakın çok basit bir şey, Fatih Terim hayatında ilk defa benim hoşuma giden bir şey yaptı. Fatih Terim ‘futbol maçları seyircisiz oynanıyorsa, futbol maçı niye oynanır. Madem ki seyircilerin bulunması sakıncalı futbolcular için bunun bir sakıncası yok mu, teknik heyet için oradaki görevliler için bunun bir tehlikesi yok mu. Siz hangi bilimsel mantıkla bunu yapıyorsunuz dedi’. Verdikleri cevap şu: Futbol Federasyonu o kararın altında bizim imzamız yok. Cumhurbaşkanı almış. Ya Cumhurbaşkanı aldıysa bu bilime aykırıysa siz bunu uygulamak zorunda mısınız? Cumhurbaşkanı’nın kararına itiraz etmek gibi bir şeyiniz yok mu? Ayıptır ayıp. Yani Fatih Terim’e verdikleri cevap; o kararı biz almadık, Cumhurbaşkanı aldı diyor. Evet yani diktatörlüğün bundan daha ala bir göstergesi olabilir mi? Geçmişte araba camının filmine bile Cumhurbaşkanı’nın karar verdiği görüldü. Yani bir ülkede her şey bir kişinin iki dudağı arasından çıkıyorsa, orada bir diktatörlük var demektir. Orada bir faşist diktatörlük var demektir…” şeklinde sözlerle müştekinin şeref, onur ve saygınlığını rencide edebilecek sözler sarf ettiği…”
Konuk’un ikinci “suçuyla” ilgili olarak iddianamenin geri kalanı da şöyle: “Şüphelinin suç tarihinde kamuya açık aleni mahalde yapmış olduğu aynı gösteri sırasında “Sözümona darbe oldu, sözümona bizler de darbeyle ilgili, iltisaklı, ilişkili imişiz, onun için bizi ihraç ettiler. Yalan, yalanınız batsın. Yalanlar üzerine kurulu, düzenbazlıklar üzerine kurulu bir siyasi iktidar her şeyde yalan söylüyor. Her taraf hukuksuzluk. Her tarafta yolsuzluk. Her tarafta pislik, rüşvet, yolsuzluk gırla gidiyor. İnsanlar adalet talebi için ölüme yatmış. Ölüme yatan insanlar zorla beslenme işkencesine uğruyorlar. Mustafa Koçak yattığı Şakran hapishanesinden zorla hastaneye kaldırıldı. Tepkiler üzerine tekrar kaçırıldı. Bu sefer de Kırıklar hapishanesine götürdüler. Mustafa Koçak’a zorla müdahale ediyorlar” şeklinde sözler sarf ettiği, “…şüphelinin “halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği ve böylece üzerine atılan suçu işlediği anlaşılmıştır…”
Aslında bu davanın sadece hukukla değil, asgari mantıkla da uzaktan yakından bir ilgisi yok… Siz savcı olsaydınız zahmet edip dava açar mıydınız? Amaç muhalifleri susturmak. Lâkin bu dinci iktidar ne yaparsa yapsın, Mahmut Konuk’u susturmak mümkün olmayacak… AKP ve onun lideri farklı düşüneni hain, muhalifi düşman sayıyor… Dâr-ül harp – Dâr-ül İslam ayrımı yapıyor. Toplumun kendini desteklemeyen muhalif öteki yarısını düşman sayan bir rejim ne demektir? Böyle bir rejimin yıkımdan, yok etmekten başka topluma teklif edeceği bir şey olabilir mi? Esasen politik İslamcıların yönetme yeteneği yoktur… Yapabildikleri yegâne şey, bütçeyi, hazineyi, müşterekleri ve doğayı yağmalamak, talan etmek, sınırlı hukukun ve demokrasinin de köküne kibrit suyu dökmektir… Doğrusu o işi ‘çok iyi’ beceriyorlar… Geride kalan 20 yılda yağmalanacak, talan edilecek bir şey bırakmadıklarına göre…
2020 Adalet İstatistikleri’ne göre RTE’nin cumhurbaşkanı olduğu dönemde açılan hakaret davası ve soruşturmaların sayısı 160 bin 169… Oysa, onu önceleyen dört cumhurbaşkanı, Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer’e açılan toplam dava sayısı 863… Herhalde bu rakamlar bir şey ifade ediyordur…
Lâkin, bir şey daha var. Cumhurbaşkanı RTE sadece cumhurbaşkanı değil. Bir siyasi partinin, AKP’nin de lideri. Aynı zamanda başbakanlık görevi de yapıyor. Soruşturmalar ve davalar bunların hangisi için açılıyor?
Bu davanın sonucu ne olursa olsun, kaybeden Mahmut Konuk olmayacak… Zira, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde kaybetmek diye bir şey yoktur… Adımını attın mı özgürleşmeye başlarsın ve öylece sürüp gider…
14 Aralık Salı saat 11.00‘de Ankara Adliyesi 54. Asliye Ceza Mahkemesi’nde olacağız… Durumu müsait olan dostlarımızı bekleriz…