Yılmaz Güney’in Komîna Fîlm a Rojava ile yaşadığını söyleyen Sevînaz Evdîkê, Çirkin Kral’ın halkın sanatçısı olduğunu belirterek, ‘Bizim en büyük öğretmenimiz. Onun açtığı yoldan yürüyoruz’ dedi
Yılmaz Güney; filmleri, romanları, senaryoları, öykü kitapları ve devrimci kişiliğiyle halkların gönlünde yaşıyor. Güney’in sinemada yarattığı tarz birçok sinema yönetmenini etkiledi. Güney’in sinema tarzından etkilenen ve kurdukları akademi müfredatında yer veren Komîna Fîlm a Rojava (Rojava Film Komünü), Kuzey ve Doğu Suriye’de 2015 yılında kuruldu. Komün yöneticilerinden Sevînaz Evdîkê, Rojava sinemasına Yılmaz Güney’in etkisini anlattı.
Komîna Fîlm a Rojava’da yaşıyor
Kuzey ve Doğu Suriye’de Rojava Devrimi’nden önce de Yılmaz Güney’in tanındığını dile getiren Sevînaz Evdîkê, “Biz sinema ile daha tam olarak tanışmadan önce Kürt sinemasına dair tek tanışıklıklarımız Yılmaz Güney ve şehit Halil Dağ idi. İki isim bizim için Kürt sinemasını tanıma kapıları oldu. Rojava’da sinema ile alakası olmayanlar bile Yılmaz Güney’i tanırlar. Genç, çocuk, yaşlı, kadın, erkek herkes onun filmleri izlerlerdi. Çünkü onun filmlerinde anlatılan onların kendi hikayesiydi. Bunun için Yılmaz Güney’in adı uzun bir zamandır bu topraklarda var. Rojava Devrimi’nden sonra sinemaseverler kendi aralarında Komîna Fîlm a Rojava’yı kurdu. Bu komün Yılmaz Güney sinemasının etkisi altında kuruldu. 2012 yılında komün kuruldu ve komün içerisinde sinema dersleri verildi. Bizim akademi dediğimiz eğitimde ilk aldığımız derslerden biri Kürt sineması idi. Kürt sineması içinde ise en başta biz Yılmaz Güney sinemasını öğrendik. 38 yıl geçti ancak hâlâ sinema üzerine tartışmalarımız, araştırmalarımız Yılmaz Güney’in bize gösterdikleri üzerine” diye konuştu.
Kürt halkının hikayesi
Yılmaz Güney sineması ile Komîna Fîlm a Rojava’nın çektiği filmler arasında büyük benzerlikler olduğuna dikkat çeken Sevînaz Evdîkê, “Bizi bir araya getiren, buluşturan Kürt halkının hikayesiydi. Kürt halkının kimliği bizim ortak kimliğimizdir. Her ne kadar Yılmaz Güney başka bir dilde filmlerini çekmiş olsa da Kürt kimliğini savundu. Komîna Fîlm a Rojava’nın kuruluş esaslarından biri de Kürt halkının kimliğini tanıtmak. Yılmaz Güney’in ardından 38 yılda birçok Kürt yönetmen yetişti ve çeşitli ödüller de aldılar ancak halkın sanatçısı olamadılar. Yılmaz Güney ve bizler halkın sesi olduk, onların hikayesini beyaz perdeye taşıdık. Bu bize moral veriyor. Bir senaryoyu yazmadan önce o senaryoyu gidip yaşayanlar ile konuşuyoruz, anlatıyoruz. Biz onlara senaryoyu anlatırken yaptığımız yanlışları da onlar bize anlatıyor. Bu bizi birbirimize yakınlaştırıyor. Sadece Kürtlerin yoksulluğunu değil, Kürtlerin direnişini de hem Yılmaz Güney hem de Komîna Fîlm a Rojava’nın çektiği filmlerde görmek mümkün. Yılmaz Güney’in Yol filminde ana karakter son sahnede yönünü dağlara çeviriyor. Rojava’da da yaşananları olduğu gibi aktarıyoruz, bu yaşananlar arasında direniş de var. Biz bunu Yılmaz Güney’den öğrendik ve ileride çekeceğimiz filmlerde de bunu esas alacağız” şeklinde konuştu.
Halkın sanatçısı olmak
Yılmaz Güney’i “büyük öğretmen” olarak tanımlayan Sevînaz Evdîkê, her Kürt yönetmenin Yılmaz Güney’i esas alması gerektiğini kaydetti. Yılmaz Güney’in halkının sanatçısı olduğunu vurgulayan Sevînaz Evdîkê, şunları söyledi: “Sadece film çekmek, sadece kitap yazmak yetmez, her sanatçının halkın sanatçısı olması gerekir. Biz Komîna Fîlm a Rojava olarak halkın bir komünü olmak istiyoruz. Rojava’da 12 yıldır savaş durumu var. Savaşçılar silahları ile tarih yazıyor, biz de bunu perdeye yansıtarak dünyaya duyurmayı amaçlıyoruz. Direniş devam ediyor ve devam edecek. Eğer biz halkın sanatçıları olarak bu direnişi yeterince duyuramazsak, sanatımız bizimle ölür. Sinemaya bakarak herkesin Rojava’da nasıl bir devrim yapıldığını anlaması gerek. Bizim amacımız Rojava Devrimi için bir ayna olmak. Sinema sanatı, akan bir dereye benzer. 40 yıl önce Yılmaz Güney bize dersler verdi, bugün biz ondan öğrendiklerimizi başkasına öğretiyoruz. Yılmaz Güney, Komîna Fîlm a Rojava ile yaşıyor. Biz bu halkın çocuklarıyız. Sinemanın birleştirme yan yana getirme gücü var ve burada bize en iyi dersi Yılmaz Güney veriyor.”
Sinema için bir ömür
Sinemanın “Çirkin Kralı” olarak tanınan ve hem oyunculuğu hem de filmleriyle büyük bir beğeni toplayan yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney’in yaşamını yitirmesinin üzerinden 38 yıl geçti. “Halkın sanatçısı, halkın savaşçısıdır” şiarıyla sinemada bilindik tüm tabuları yıkan Güney, sürgünde son bulacak yaşamının ilk yazgısı gibi bir iç sürgünde, Adana’nın Karataş ilçesine bağlı Yenice köyünde yoksul bir Kürt ailenin 7’nci çocuğu olarak 1 Nisan 1937’de dünyaya geldi. Daha çocuk yaşta mevsimlik tarım işçiliğinden simit satıcılığına kadar birçok işte çalıştı. Türkiye sinemasının yüz akı olan Güney, liseyi bitirdikten sonra arkadaşlarıyla Püren ve Doruk edebiyat dergilerini çıkardı. Güney, 1955 yılında büyük umutlarla okumaya gittiği İstanbul’da üniversite öğrencisi iken yazdığı “3 bilinmeyenli eşitsizlik sistemleri” yazısı nedeniyle hakkında soruşturma açıldı ve “komünizm propagandası yapmaktan” 18 ay hapis, 6 ay sürgün cezası aldı. Güney, cezaevinden çıktıktan sonra bir süre macera filmleri çekti ve bu filmlerinde özellikle hor görülen ve ezilenlerin otoriteye başkaldırısını beyaz perdeye taşıdı.
Oyuncu, senarist ve yönetmen
Kameranın karşısına ilk kez 1959 yılında Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı “Bu Vatanın Çocukları” filminde geçen Güney, filme sadece oyuncu değil, senaryo yazarı olarak katkılarını sundu. Güney, 1966’da “At Avrat Silah” filminde ilk kez yönetmen koltuğuna oturdu. Oyuncu, yapımcı, yönetmen ve senaryo yazarlığını üstlendiği “Seyit Han” filmiyle 1968’de Adana Altın Koza Şenliği’ne katılan Güney, “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü aldı. Ayrıca Seyit Han, Çirkin Kral Güney’in ilk reji denemesi yaptığı film oldu. Bir Çirkin Adam ile 1970’te Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülü alan Güney, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında da ödül kazandı. 1971’de Ağıt, Acı ve Umutsuzlar olmak üzere üç filmi birden Adana Altın Koza Film Şenliği’nde dereceye girdi. Umut filmiyle Grenoble Film Şenliği’nde Büyük Jüri Özel Ödülü’ne de layık görülen Güney’in, Türk Sinema Derneği’nin 1971-1972 yılları En İyi 10 film sıralamasında “En İyi Film” seçilen Ağıt adlı filmi 1972’de Venedik’te Türkiye’yi temsil eden ilk film olma özelliğini taşıyor.
Emrullah Acar / Urfa-MA