Aydın Cezaevi’nden tahliye edilen tutuklu, Yılmaz Ekinci’nin intihar etmesinin mümkün olmadığını söyledi: ‘Müşahedede bırakın kendisini asacak bir şey bulmayı, ayakkabını bile alırlar. Normalde kimi müşahede koğuşuna koysalar vuruyorlar. Beni de vura vura içeri soktular’
Koronavirüs (Kovid-19) salgını sürecinde hak ihlallerinin arttığı Aydın E Tip Kapalı Cezaevi, 28 yaşındaki tutuklu Yılmaz Ekinci’nin şüpheli ölümüyle bir kez daha gündemde. Cezaevi yönetimi, 13 Ocak’ta Ekinci’nin intihar ettiğini ileri sürdü. Ancak hem Ekinci’nin cansız bedenin çıkarıldığı müşahede odasının kapsını gören kamera görüntülerinin aileye verilmemesi hem de asıya dair cezaevi yönetimi tarafından hazırlanan rapor ve aileye aktarılan bilgilerdeki çelişkiler ölümü kuşkulu kıldı.
Görüntülerin de bu kuşkuyu desteklemesi kamuoyunda soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu. Aydın Cezaevi’nden tahliye edilen ve güvenlik nedeniyle ismini vermek istemeyen bir tutuklu, Ekinci’nin ölümü ve cezaevinde yaşanan hak ihlallerine dair MA’dan Tolga Güney ve Semra Turan’a konuştu
‘İntihar süsü verildi’
Olayın yaşandığı gün koğuştan Yılmaz Ekinci ile gardiyanlar arasındaki konuşmaları duyduklarını aktaran tutuklu, bir süre sonra ölüm haberi aldıklarını söyledi. Bu duruma inanamadıklarını ifade eden tutuklu şunları söyledi: “Çünkü girdiği müşahedede kendisini asacak bir yer yok. Bırakın kendini asacak bir şey bulmayı, içeri girerken ayakkabını bile alırlar. Eşofman ipini de çekip alırlar. Oraya seni yalnızca pantolon ve tişörtle koyarlar. Oraya kesinlikle ne kesici bir cisim ne de ip sokabilirsin. Bundan önce de orada intihar olduğu için bu imkânsız. Saçlı kapının boyu 1 buçuk metre, bir insanın oraya kendisini asması imkansız. Yılmaz dik dursa, kapının boyunu geçiyor. Ancak kendini dizden bağlayacaksın, birisi de seni kaldırıp oraya asacak. Ben olaydan sonra müşahedeye girdiğimde, Yılmaz nasıl yapmış olabilir diye düşündüm. Kapı göbeğime geliyordu. Burada birinin intihar etmesi mümkün değil. Benim düşüncem boynu kırıldı. Daha sonra intihar süsü verdiler”
Mesai saatinde müşahedeye alınmaz
“Burada ilginç olan; tutuklular mesai saatinde müşahedeye alınmaz” diyen tutuklu, şöyle devam etti: “Sorumlu baş memur ya koğuştan hiç almaz ya da başka bir koğuşa verir. Yılmaz’ın gündüz müşahedeye girmesi kafamızı karıştırıyor. Akşam mesai olmadığı için işlemini yapıp başka koğuşa alamazlar. Onun için müşahedeye gönderilir. Ama mesai saatlerinde sorumlu baş memur, savcı, cezaevi idarecileri var. Yani işlemleri yapılabilir. Ancak büyük bir kavga çıkarırsın, gardiyanlara yumruk atarsın, öyle mesai saatlerinde müşahedeye alırlar. Ama Yılmaz’ın durumunda öyle bir şey de yoktu.”
Görüntüler eksik
Ekinci’nin ölümüyle ilgili aileye verilen cezaevi görüntülerini izleyen tutuklu, görüntülerin eksik ve kesik olduğunu ifade etti. Tutuklu şöyle konuştu: “Merdivenden çıkarıp odaya soktukları zaman ve ölümünün fark edildiği saatlerin görüntüleri yok. Önemli olan o görüntüler. Sadece Yılmaz’ı merdivenden çıkarırken ki görüntüler var. Görüntülerin eksik olması onu dövdüklerini gösteriyor. Zaten normalde kimi müşahede koğuşuna koysalar vuruyorlar. Ben de 4-5 kere müşahedeye girdim. Beni de vura vura içeri soktular. Müşahedede merdiven boşluğu ile ikinci kata dönen kısım arasında da kamera yok. Orada şiddet uygulayarak, hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyorlar.”
Kendisine özen gösteren biriydi
Yılmaz Ekinci’nin spor yapan, kendisine özenen ve kendini asacak biri olmadığını belirten tutuklu, “Gayet neşeliydi. Yılmaz’ı tanıyan herkes onun böyle bir şey yapmayacağını söylüyor. Yılmaz intihar etmişse bile, o gün müşahedede bulunan gardiyanın ihmali var. Gardiyanın saat başı odaları kontrol etmesi gerekiyor. Ama akşamdan atılırsan, sabaha kadar gardiyan gelip sana bakmaz. Ben mesela yattığımda, sabaha kadar kapıya vurdum ama gelip bakan olmadı. En son sabah sayımında geldiler” diye belirtti.
Baskı ve sürgün
Yaşanan ölümden sonra tutuklulara yönelik psikolojik baskının arttığını vurgulayan tutuklu, Yılmaz Ekinci’nin intihar etmediğini söyleyen tutukluların sevk edildiğini aktardı. Son olarak bir tutuklunun hücre cezası aldığında, “Beni Yılmaz gibi asacaksınız’” dediğini aktaran tutuklu, “Onu da ertesi gün başka yere sürgün ettiler. Onun kardeşini de gönderdiler. ‘Yılmaz’ın olayında sizin parmağınız var’ diyen bir tutuklu da sürgün edildi. Bu konuda cezaevinde psikolojik bir baskı var. Hepimize baskı yaptılar. Bana da defalarca ‘Rahat dur. Çok konuşuyorsun. Senide listenin başına alırız. Sabah gözünü başka yerde açarsın’ dediler. Gardiyanlar kaç kere bizi tehdit eder gibi uyardı” ifadelerini kullandı.
Koğuşlar kalabalık
Ekinci’nin gardiyanlarla yaşadığı sorunun koğuşların kalabalık olması olduğunu aktaran tutuklu, 16 kişilik koğuşlarda 35 kişi kaldığını söyledi. Koğuşlarda yerde yatacak yer olmadığını dile getiren tutuklu, “10 kişi sabaha kadar bekliyor. Sabah sayımdan sonra 10 kişi kalkıyor, diğerleri uyuyor. Koğuşta oturacak yer bile bulunmuyor. Tutukluların koğuştan çıkmak istemelerin sebebi de budur. Koğuşta dolaşamıyorsun, televizyon izleyemiyorsun, kitap okuyamıyorsun. Psikolojin bozuluyor. Aydın E Tipi Cezaevi’nin kapasitesi 870 kişi ama içeride şu an bin 302 kişi kalıyor” şeklinde konuştu.
Gardiyanlar değişti
Ekinci’nin ölümünden sonra müşahedede iyileşme olduğunu aktaran tutuklu, artık sağlık raporu almadan müşahedeye götürülmediklerini söyledi. Saat 23.00 gibi müşahedeye götürdüklerinde, 112 Acil Servis’in gelip kendilerini muayene ettiğini belirten tutuklu, “Yarım saat sonrada devlet hastanesine götürüp, darp var mı diye rapor aldılar. Sabah çıkarırken revire götürüp oradan koğuşuma götürdüler. Önceden böyle bir şey yoktu. Döve döve içeri atarlardı. Yine görüntüde izlediğim gardiyanların hepsi vardiyada sözü geçen gardiyanlarken, soruşturmadan sonra hepsinin yetkisi kısıtlandı. İfadelerde adı geçen Serkan isimli gardiyan ise son 2 aydır bizim blokta görünmüyor” dedi.
Talepler karşılanmıyor
Uzun yıllardır cezaevine girip çıktığını söyleyen tutuklu, daha önce E Tipi cezaevlerinde siyasi tutukluların da bulunduğunu kaydetti. “Onlar varken burası cennet gibiydi” diyen tutuklu, şöyle devam etti: “F tipleri açıldığı zamanda buradaydım. O zamana kadar gardiyanlar tutuklulara hakaret edemezdi. Kibar konuşur ve iyi davranırlardı. Ne zaman siyasi mahkumlar E tiplerinden gitti, adli tutuklulara baskı başladı. Mesela normalde cezaevi yönetimine, savcısına, Adalet Bakanlığı’na dilekçe hakkımız var. Ama bunlara verdiğin hiçbir dilekçeye cevap gelmiyor. Tahliye zamanım geldi. Ama bana 3 ay deneme süresi verdiler. Ben de bunu psikologla konuşmak için dilekçe yazdım, çağırmadı. Yönetime yazdım, çağırmadı. O hafta 10 tane dilekçe yazdım, hiçbirisinden sonuç alamadım. En son cezaevi savcısına yazdım. Ama savcıya yazdığın dilekçe savcıdan önce 2’nci müdüre gidiyor. 2’nci müdür beni çağırdı, 10 tane gardiyanla beraber ‘Sorunun ne?’ diye sordu. ‘Ben size değil, savcıya yazdım’ dediğimde, ‘Savcı izinde. Derdin varsa bize anlat’ dedi. Böyle bir sistem var. Bakanlığa dilekçe yazıyorsun, ona da bir cevap almıyorsun.”
Tepki versen hakkında tutanak tutuluyor
Salgınla birlikte cezaevlerinde koşulların daha da ağırlaştığını ifade eden tutuklu, hiçbir sorunlarına çözüm bulunmadığını kaydetti. Tutuklu, “Bizi teste bile sokmadılar. ‘İçeride öleceksin’ diyorlar. Çok kötü olanları da hastaneye değil, müşahedeye götürüyorlar. Yemeği bırakırken koğuşun kapısını açıp iki metre geri çekiliyorlar. Normal hastalıklarda bile hastaneye götürmüyorlar. Kalp krizi geçirirsen, onu da son anda götürüyorlar. En son Mart ayında İbrahim Kaplan isimli bir tutuklu kalp krizi geçirdi. Butona basıp, kalp krizi geçirdiğini söylüyorlar. Gardiyan 112’ye haber vereceğine, sadece su tutuyor. Gardiyanın elinde ölüyor, 1 saat sonra hastaneye götürüyorlar. Mesela açık görüşü yarım saatle sınırlıyorlar. Koğuştan çıkıp görüş alanına gelene kadar zaten 10 dakika geçiyor. 20 dakika görüşebiliyorsun. Bu da tutukluların psikolojisini etkiliyor. Tepki versen hakkında tutanak tutuluyor” diye konuştu.