Abdullah Öcalan’a dönük tecrit, 15 yıl önce hücresinin değiştirilmesiyle daha ağır bir hal aldı. Bu durumu ‘17 Kasım Darbesi’ değerlendiren Abdullah Öcalan, son görüşmede de tecrit koşullarının sürdüğüne işaret etti
PKK Lideri Abdullah Öcalan, uluslararası komployla 15 Şubat 1999’da Türkiye getirildikten sonra İmralı Adası’nda bulunan F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’ne konuldu. Abdullah Öcalan, söz konusu tarihten bu yana cezaevinde ağırlaştırılmış tecrit altında tutuluyor. Abdullah Öcalan, bu süreçte tek kişilik hücreden hiç çıkarılmadı. Bundan 15 yıl önce, yani 17 Kasım 2009 tarihinde ise hücresi değiştirilerek, daha kötü koşullarda tutulmaya başlandı. Abdullah Öcalan’ın “17 Kasım Darbesi” olarak nitelendirdiği söz konusu değişim sonrası İmralı’daki tecrit de koşullar da daha kötü bir hal aldı.
Hücresi küçültüldü
Abdullah Öcalan, hücre değişikliğinin yapılmasından bir gün sonra avukatlarıyla görüşerek, yeni hücrenin eskisinden daha kötü olduğunu belirtti. Abdullah Öcalan, hücre değişimiyle amaçlananın “teslim almak” olduğunu vurguladı. Eski hücrenin 12 metrekare, yeni hücrenin 6 metrekareden oluştuğu bilgisini avukatlarına veren Abdullah Öcalan, yeni hücrede dışarıyı görmenin olanaksız hale getirildiğini dile getirdi. Abdullah Öcalan, “Bunu açılım, gelişme, iyileştirme olarak sunuyorlar ama öyle değil. Amaç iç kamuoyunu yanıltmak, dış kamuoyunun, CPT’nin baskısını azaltmaktır. Durumum böyle bilinmelidir. İyileştirme falan yok” dedi.
Abdullah Öcalan, daha sonra gerçekleşen avukat görüşmelerinde de sık sık hücre değişikliği ve yeni hücrenin koşulları üzerinde durdu. Avukatları ile 25 Kasım 2009 tarihinde yaptığı görüşmede sağlık sorunlarının arttığını söyleyen Abdullah Öcalan, havalandırma sisteminden kaynaklı nefes almanın zor olduğunu, odanın havasız bırakıldığını kaydetti. Yaşamına dair Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) ve Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne (AİHM) rapor yazdığını dile getiren Abdullah Öcalan, yeni hücrenin CPT ve AİHM tarafından önerildiğini, yaşananlardan kendilerinin sorumlu olduğunu vurguladı.
Bu durum CPT’nin pisliğidir
Abdullah Öcalan, “Bu durumu sürekli eylemler yaparak genelleştirmelidirler. CPT’nin yapmış olduğu hatadan dönmesini istemeli ve koşulların düzeltilmesini talep etmeliler. Bu durum CPT’nin, onların planıdır, onların pisliğidir. Gelmek zorundalar buraya. Gelip burayı görüp incelemek zorundadırlar. Yoksa olmaz. Bunu aynen söylemek lazımdır” tepkisinde bulundu.
Yeni hücrenin fiziki yapısı
Abdullah Öcalan, aynı görüşmede, yeni hücrenin fiziki yapısına dair şunları söyledi: “Kaldığım yer tek katlı. Isınma koşulları avukat görüşme yeri gibi, fena değil. Aydınlatmada sorun yok. Kaldığım yer 6-6,5 metrekare bir yer. Bitişik bir şekilde kapalı banyo tuvalet yapmışlar, yani iç içedir. Banyo-tuvalet böyle içten ayrılmış bir şekilde. Hemen duvar dibinde yatağım var. Duvara bitişik. Öbür duvarla yatağım arasında çok dar bir mesafe var. Neredeyse sadece bir kişinin geçebileceği kadar bir mesafe var duvarla yatağım arasında. Birkaç adımlık ta yürüme mesafesi var. Bu daracık mesafede gidip geliyorum. Oldukça daraltılmış bir yer.”
Menderes’i hatırlattı
Koşullarının idamdan beter olduğunu dile getiren Abdullah Öcalan, 1961’de idam edilen eski başbakan Adnan Menderes’in İmralı koşullarına 24 saat dayanamadığını söyledi. İmralı’da halk için mücadele ederek ve sorumlulukları için yaşadığının altını çizen Abdullah Öcalan, “Onurluca mücadele ve yaşamım bu anlamda halk için hep olacaktır. Ben sonuna kadar aldığım bu sorumluluğun gereklerini yerine getireceğim. Son nefesime kadar mücadele edeceğim, onurlu mücadelemi sürdüreceğim. Halkım için yaşayacağım. Ama yineliyorum bu şartlara karşı ne kadar dayanacağımı bilemiyorum” ifadelerini kullandı.
Öcalan: Ölüm çukurudur
Yeni hücreyi “ölüm çukuru”na benzeten Abdullah Öcalan, “Buradaki cezaevi yönetimi, hiç kimse kendi başına ve direk bir davranış sergileyemiyor. Buradaki müdür de bir başına karar veremiyor. Daha önce de söylemiştim, burası özel ve dıştan müdahaleyle yönetiliyor. Nasıl istenirse öyle oluyor? Bütün bu güçler amaçladıklarını benim üzerimde gerçekleştirdiler. Komployu bu şekilde sürdürüyorlar. 20 yıldır bu komplo var ve devam ediyor. 20 yıldan beridir süren bu komplonun anlaşılması gerekiyor. Asırlardır Türkiye’den alamadıklarını benim durumumu kullanarak, benim durumumdan faydalanarak tavizler şeklinde elde ettiler. Bunlar görülmüyor mu?” diye kaydetti.
Seçilmiş bir yer
Abdullah Öcalan, 13 Ocak 2010 tarihli avukat görüşmesinde de yeni hücreye dair sorunların devam ettiğini söyledi. Abdullah Öcalan, “Yeni yapılan yer ustalıkla ve bilinçli olarak yapılmış, sistemli bir yerdir. Çok özel ve bilinçli olarak ve ince planlamayla yapılmış bir yerdir. Çok masraf edilmiş, bundan sonra bunun düzeltilme durumunun olacağını da zannetmiyorum. Kendimi 15 metre derinlikte bir kuyunun dibinde gibi hissediyorum. Nefessiz kalıyorum, uyuyamıyorum. Dün de uyuyamadım. Odanın havalandırmasını pencereyi açarak sağlıyorum. Havalandırmada oturamıyorum. Havalandırma yeri yüksekçe beton duvarlardan oluşan ve sadece beş ile yedi metre uzunluğunda olan bir alandan oluşuyor. Eski havalandırmadan daha küçük” dedi.
‘Taviz vermeyeceğim’
Dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in İmralı’daki koşullara dair basına yaptığı telkinlere değinen Abdullah Öcalan, “Ben burada kararımı vermişim. Ne çok ılımlı, uzlaşmacı ne de çok sert bir tutum takınacağım. Politikada esnek olacağım, ancak ilkelerimden taviz vermeyeceğim. İki taraflı uç yaklaşımlarda bulunmayacağım. Burada nefsimi koruma mücadelesi vereceğim. Burada günlerimi anlamlı bir şekilde doldurmaya çalışacağım. Mazlumların, Kemallerin anısına bağlı kalacağım. Buradaki yürüyüşüm bu şekilde olacak” ifadelerini kullandı.
Guantanamo benzetmesi
8 Haziran 2011 tarihinde yaptığı görüşmede İmralı’nın Küba’nın Guantanamo Körfezi’ndeki ABD’ye ait askeri hapishaneden önce hayata geçirildiğine dikkati çeken Abdullah Öcalan, “Guantanamo’yu biliyorsunuz, orada tutulanlar da bir nevi rehine gibi tutuluyor. Orada tutulanlardan hukuk dışı yollarla bilgi alınmaya, onlardan yararlanılmaya çalışılıyor. Aslında burası da Amerika’nın Guantanamo’sundan önce düşünülmüş, hayata geçirilmiş bir yerdir. Ben de burada rehine olarak tutuluyorum. Rehinelerin başına ne gelir? Ya politik gücü-konumu karşılığında istenilenler yerine getirilir ve serbest bırakılır, ya rehin tutanların şartları yerine getirilmez ve rehine öldürülür ya da hiç bir şey yapılmaz, rehine çürütülür. Rehineliğin böyle iki-üç sonucu vardır. Ben burada çürütülmeme izin vermem” dedi.
Son görüşme
Abdullah Öcalan, 43 ayın ardından 23 Ekim’de yeğeni Ömer Öcalan ile yaptığı görüşmede de tecride dikkati çekti. Abdullah Öcalan, “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” diye kaydetti.
Haber: Emrullah Acar / MA