JES’ler akiferleri, akarsuları ve tarım arazilerini zehirlemeyi sürdürüyor. Diğer yandan kurulduğu alanların deprem bölgesi olması ve aynı zamanda yeni depremlere yol açması bakımından bir paradoksu ortaya çıkarıyor
29 Nisan’da Jeotermal Enerji Santrali (JES) için açılan kuyunun sondaj çalışması sırasında yaşanan patlamadan bu yana üzerinden 12 gün geçerken, hidrojen sülfür ve karbondioksit gazı, bor, kadmiyum, arsenik gibi ağır metaller durdurulamayan püskürme ile bölgeyi zehirliyor. Tarım arazileri ve akarsular JES’lerde soğuyan ‘akışkanın’ akarsulara ve çevreye salınması ve yeniden yeraltına basılması sonucu yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarmakta. Diğer yandan JES’lerin olduğu bölgelerde sık sık deprem silsilesi yaşanırken Prof. Dr. Ahmet Ercan JES’lerin 7 şiddetinde depremleri tetikleyebileceğine işaret etti. Dünyanın birçok yerinde JES’ler nedeniyle depremlerin ilişkisi ortaya çıkarılmış ve yine birçok bölgede JES çalışmaları durdurulmuştu.
‘Sarayköy yalnız değildir’
Denizli Sarayköy’de yaşanan patlamaya ilişkin Büyük Menderes İnisiyatifi (BMİ) tarafından Denizli Çınar Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı. “Jeotermal akışkanlar masum değildir” ve “Doğal afet değil. Tarım topraklarına sermaye için vahşi tahribat” pankartlarının açıldığı açıklamada, “Havama, suyuma, toprağıma dokunma” ve “Sarayköy halkı yalnız değildir” sloganları atıldı. Mezopotamya Ajansı’nda yer alan açıklamaya göre, kentte bulunan siyasi parti ve kurum temsilcilerinin yanı sıra çok sayıda yurttaşın katıldığı belirtildi. Açıklamada konuşan BMİ Dönem Sözcüsü Mustafa Çallıca, aradan 9 gün geçmesine rağmen kimyasallar içeren sıcak su, buhar, gaz ve akışkanların püskürerek havayı, suyu ve toprağı tehdit etmeye devam ettiğini vurguladı.
JES’ler zehirler
Hidrojen sülfür ve karbondioksit gazı, bor, kadmiyum gibi ağır metallerin halen kontrol altına alınamadığını söyleyen Çallıca, “Patlayan kuyudan çıkan akışkanlar en verimli tarım alanlarını, sebze/meyve bahçelerini ve halkın sağlığını halen tehdit etmektedir. Akışkanların sıvılaşan kısmı kirli su olarak toprakları da kirletmektedir. Bu çeşitli kimyasalları içeren sular nerede birikmektedir? Büyük Menderes’e mi yoksa başka bir yere doğru mu akmaktadır? Bu sularla ilgili kimyasal incelemeler yapılmış mıdır? Bilim insanları ve uzmanlar JES’lerle yeraltından çekilen akışkanların bir damlasının bile doğaya bırakılmasının tehlikeli olduğunu söylemektedirler” dedi.
Tarımsal rekolte düştü
Sarayköy Kaymakamlığı, Denizli İl Sağlık Müdürlüğü veya Denizli Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü’nden konuyla ilgili tek bir açıklama yapılmadığını söyleyen Çallıca, “Kuyunun patlaması ile başlayan tehlikeli süreç kuyunun kapanmasıyla asla bitmeyecektir. Hava, su ve toprağa karışan kimyasalların yaşam alanlarına etkisi aylarca hatta yıllarca devam edecektir ve geriye dönülemeyecek zararlar oluşacaktır” derken sorumlular hakkında cezai işlem yapılması gerektiğini söyledi. JES’lerin zaten halkın geçim kaynağı olan incir, zeytin gibi birçok ürünün rekoltesinin düşmesine neden olduğunu kaydeden Çallıca, “Kurulu ve hali hazırda kurulması planlanan JES’lerin Ege Bölgesi başta olmak üzere tüm ülke coğrafyasından sökülmesi doğa, canlı yaşamı ve kamu yararı için elzemdir” dedi.
JES’ler ve deprem riski
Deprem bilimcilerinin Germencik’te 5 ile 7 arasında büyük bir deprem beklendiği yönünde uyarılar yapmalarına rağmen JES’lerin neden olduğu yeraltı çatlaklarına olan ilgisizlik ve gelmekte olan depreme dair hiçbir çalışmanın yapılmıyor olması dikkat çekici. Jeotermal kaynaklara ulaşmak amacıyla yapılan sondajlarla yeraltının bin ila 5 bin metre derinliğine kadar inilerek ulaşılan yüksek sıcaklıktaki akışkan yeryüzüne çekiliyor. Bu akışkan içinde arsenik dahil birçok ağır metal bulunduğu bilinmektedir. Prof. Dr. Ahmet Ercan, geçtiğimiz gün sanal medya hesabından paylaşımda bulunarak, jeotermal alanlara dikkati çekti. Ercan, 7 büyüklüğünde depremi işaret ederek deprem riski olan illeri saydı. Deprem uzmanının, “Her deprem yeni bir enerji, bir jeotermal doğuştur” ifadesi yıkıcı bir paradoksu ortaya koymakta.
Sismik dalgalara yol açar
JES’lerde rezervuarı beslemek amacıyla, yeraltından sıvıyı çekebilmek için yeraltına ayrıca su basılır. Sondaj sırasında yeraltına basılan suyun ve enerji santralinde kullanım sonrası soğuyan akışkanın geri basıldığı reenjeksiyon kuyularında uygulanan bu işlemin fay hatlarında çeşitli dengesizliklere sebep olduğu bilimsel raporlarla ortaya konmuştur. Toprağın derinlerinde birikmiş ısının çıkarılmasına dayanan jeotermal enerji, yarattığı sismik dalgalarla depremleri tetiklerken, açığa çıkan sıvıdaki kimyasallar da canlı yaşamı tehlikeye sokmaktadır.
Büyük depremler tetiklenir
Science dergisinde yayımlanan bir çalışmada, ABD’nin Güney Kaliforniya’daki jeotermal sahasının bulunduğu bölgede jeotermal kaynaklardan enerji elde etme süreçleri ile sismik faaliyetler arasında kuvvetli bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Araştırmacılar, bu bölgedeki depremlerin sıklığının, enerji üretimi sırasında yeraltından çekilen ve yeraltına verilen suyun hacmine bağlı olarak değiştiğini kaydetmişlerdir. 30 yıllık çalışma döneminde jeotermal bölgesindeki en büyük deprem 5.1 büyüklüğünde olmuş, ancak yakınlardaki San Andreas fayının, en azından büyüklüğü 8 olan son derece yıkıcı depremleri açığa çıkarma yeteneğine sahip olduğu uyarıları yapılmıştır. Sarsıntılar ilk olarak Colorado’da Rock Flats alanında 3 bin metre derinliğe atık suyun reenjeksiyonu yapılmasının ardından bölgeye yakın şehirlerde pek çok sayıda depremin hissedilmesi ile saptanmıştı.
EKOLOJİ SERVİSİ