Altı metre yüksekliğindeki havalandırma duvarının ardından da görünüyor mudur Ay? Saat sekiz olduğuna göre açılmıştır kapılar ama henüz yeterince yüksekte değil. Belki biraz sonra duvarın üzerinden mahpuslara da gösterir kendini. Yerini takip ediyordur, havalandırmaya çıktığında güneye doğru bakacak ve O da görecektir. Belki, kış aylarında yüzüne güneşi değdirmek için parmak uçlarında yükseldiği gibi yapar. Ahh, evet, gördüğüne eminim şimdi, gülen bir yüz yansıyor Ay’dan! Günaydın sevgili oğlum, kızım. Günaydın annem, babam, yoldaşım. Günaydın dostlarım…
Gün aydınlanınca açılmışsa kapılar bu günlerde güneye bakarsa mahpuslar, Ay Ana ile gönderdiğiniz selam ulaşır onlara. Aynı gök kubbenin altındayız ama aynı Ay’a baktığını hissetmek başkadır. Birkaç gün sonra da batarken akşam saatlerine denk geleceğinden yine selamlaşmak mümkün. Ama doğuşundaki ve batışındaki kızıllığa bakarken gördükleriniz gözünüzde düğümlenir. Çünkü duvarlar yüksektir, izin vermez mahpuslara. Ufka yakın manzaraların görünmesi olanaksızdır zindanlardan. En kötüsü de budur dışardakiler için. Yediği boğazına, gördüğü gözüne düğümlenir anası babası evladı, yâri mahpus olanın…
Devlet, zindanlar inşa etmeye devam ediyor. Artık alfabede harf kalmadı, E, F, T, S tipi derken YGC’lere geldik:
“Yüksek Güvenlikli Cezaevleri!”
Buranın daha “güvenlikli” olduğunu sanırsınız duyunca, sanki diğerlerinde güvenlik zaafı varmış gibi. Oysa konunun güvenlikle ilgisi yok. Sadece hukuksuzluğun hâkim olduğu, kötü muamele ve işkencenin “yüksek” olduğu zindanlardır YGC’ler. Üst üste çekmeceleri andıran hücrelerde kalıyor mahpuslar. Üst veya alt katlarda yere çay kaşığı düşse bütün hücrelerde duyuluyor. Uyumak mümkün değil. Pencere diye metal bir plakada açılan minik deliklerden güya girip çıkıyor hava! Gün ışığı yok. Bir sigara içilse dumanı bütün gün hücrede dolaşıyor. Üstelik yukarda söz ettiğim gibi Ay’ı görüp bir “aleykümselam” demek mümkün değil. Günde sadece 1 saat, o da gardiyan gözetiminde dolaştırılıp yeniden, 23 saat kalacağı tabutluğa atılıyor insanlar. Başlı başına tecrit, tam anlamıyla işkence.
Buralara ağırlaştırılmış müebbet ve “Hücre Cezası” alanlar konuluyor(du!) Şimdilerde, diğer mahpuslar da atılmaya başlandı. E, F, T tipi, 2-3 kişi veya daha kalabalık koğuşlarda kalanlar da bu tek kişilik hücrelerde tecrit ediliyor. Anayasaya uymayan devlet, infaz yönetmeliklerine de uymuyor!
Burdur YGC’de bir hücreye 3 kişi konarak nefes almanın bile zorlaştığı koşullara maruz kalıyor mahpuslar. Diğerlerindeki gibi gün boyu havalandırma diye bir olanak zaten yok. 24 saatin 23’ü bu havasız hücrede geçmek zorunda. Burdur’da bu işkenceye karşı mahpuslar, tek kişilik hücrede kalabilmek için 45 gündür açlık grevindeydi. Yani, infaz yasasını uygulatmak için açlığa yatıyordu insanlar! Tek kişi için inşa edilmiş, yüzlerce hücresi boş olan Burdur YGC idaresi, adli mahpusların aralarında kavga çıktığı için tek tek kaldıkları bölümde siyasi mahpuslara bu işkenceyi reva görüyordu. 45 gün süren grev şimdilik sona erse de yeni kötü muamelelerin ve işkencelerin uygulanmayacağının garantisi yok. Oysa özgürlüğü kısıtlanan hükümlüye ilave bir “ceza” verilemeyeceğine dair temel bir kural var.
Bütün cezaevlerinde siyasi tutsaklara yönelik çıplak arama, ayakkabı çıkartma, arama sırasında örseleme gibi sayısız kötü muamele ve işkence yapılıyor. Şakran’da ziyarete gittiğimde arama sırasında bana “Ağzını aç!” diyen bir gardiyan bile olduğuna, yani görüşçülere bile bu işkenceyi yapmaya kalkanların mahpuslara neler yaptığını tahmin etmek zor değil.
1 Mayıs’ta duyulan “YGC’ler tecrittir, Tecrit İşkencedir!” sloganının ne olduğunu soranların sayısı bu konunun kamuoyunda yeterince bilinmediğini gösteriyor. İktidar, YGC’leri yaygınlaştırıp, insanlık onuruyla bağdaşmayan, hukuk dışı tecrit koşullarını bütün mahpuslara ve ailelerine dayatmak istiyor. YGC’lerin güvenlikle ilgisi yoktur, tek kelimeyle işkencedir. Zamanaşımı söz konusu olmayan insanlığa karşı işlenen bir suçtur, kesinlikle kapatılmalıdır.
Cezaevlerindeki her türlü kötü muamele ve işkencenin sorumluları olan Adalet Bakanı ve ona bağlı Ceza Evi Yöneticileri her hak ihlalinin, tarihe not düşülerek tek tek kaydının tutulduğunu ve önünde sonunda yargılanacaklarını, aynı koşullara maruz kalabileceklerini unutmamalıdır.