Ellerinden gelse hepsini silerlerdi aslında ama o kadar uzun bir sömürgeci geçmişi yok etmeye de ne odun dayanır ne benzin. Yine de yaptılar: Kraliçeleri utanmasın diye
Arif Mostarlı
“Günah işleyeceksek, sessizce günah işlemeliyiz.” Sömürge Kenya’nın başsavcısı, ülkenin sömürge valisi Evelyn Baring’e, 1950’lerin sonlarında böyle diyordu. Sözünü ettiği şey, Kenya’daki zorunlu çalışma kamplarıydı. Ama “gizli günah” işlemek de o kadar kolay bir şey değil ki; özellikle günah miktarı arşa ulaşmışken… Yine de ellerinden geleni yaptılar ama kolay değildi yüzlerce yıllık kasaplığın bütün izlerini silmek!
Tarih hırsızlığı
İngiliz Sömürge Ofisi’nin (daha sonra Dışişleri Bakanlığı )1950’lerden başlayıp 1970’lere ve hatta daha sonrasına kadar sürdürdüğü bir programdan söz ediyoruz: Operation Legacy (Miras Operasyonu)
Kısaca yapılan şey, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra sömürgelerin çoğu bağımsızlığını kazanırken Birleşik Krallık’ın bu ülkelerde geçmişte işlediği suçları kapsayan dosyaların yeni yönetimlerin eline geçmemesi için yok edilmesiydi. Düpedüz bir ‘Tarih Hırsızlığı’ydı bu.
MI5 veya Özel Birim ajanları, örneğin ırksal veya dini önyargı göstererek İngiliz hükümetini utandırabilecek belgeleri bulmak için sömürge yönetimlerindeki tüm gizli belgeleri inceledi. 1950’ler ve 1960’larda 37 ülke ve bölgeden binlerce dosya belirlediler ve onları yok ettiler veya Birleşik Krallık’a gönderdiler. 3 Mayıs 1961’de Birleşik Krallık Sömürge Bürosu’ndan Iain Macleod, tüm İngiliz büyükelçiliklerine bir telgraf yazarak, yeni bağımsız ülkelerden resmi belgelerin nasıl alınacağına dair talimatlar verdi. Diplomatlara dosyalardan tam olarak nasıl kurtulacakları söyleniyor, ayrıca ırkçılık olarak yorumlanabilecek her türlü dosyanın da imha edilmesini emrediliyor, denizde yakma ve boşaltma da dâhil olmak üzere imha için kullanılacak yöntemler hakkında kesin talimatlar veriliyordu. Kurallara göre, “Çok Gizli” veya “Gizli” olarak işaretlenen tüm materyaller ya donanma aracılığıyla İngiltere’ye geri gönderildi ya da yakılarak imha edildi ya da ağır sandıklara yerleştirilerek derin sulara atıldı. Dahası talimatlara göre belgeler yakıldığında, “atık küle dönüştürülmeli ve küller de parçalanmalı”ydı. Bazı durumlarda, yakma işi kadar büyüktü ki, sömürge yöneticileri Dışişleri Bakanlığı’nı “Bağımsızlık Günü’nü dumanla kutlama” tehlikesi olduğu konusunda uyarmışlardı.
Kirli işler güçler
Belgelerde neler yoktu ki? 1950’lerde Mau Mau ayaklanması sırasında sivillerin maruz kaldığı taciz ve işkenceden bahseden Kenya istihbarat dosyaları, Malaya’daki Batang Kali’de meydana gelen ve İngiliz askerlerinin 24 kauçuk işçisinin katledilmesi, ordunun İstihbarat Birlikleri’nin gizli bir işkence merkezi işlettiği Aden’de tutulan hassas belgeler, İngiliz Guyanası’ndaki yetkililer tarafından tutulan dosyalar da bunlara dâhildi.
İşler büyük bir titizlikle yürütülüyordu. Operation Legacy sömürge Özel Şube memurları tarafından yönetiliyor, (sadık işbirlikçiler dışında) hiçbir Afrikalının tasfiye sürecine katılmasına izin verilmiyordu. Talimatta, “Eski dosyaların izlenebilmesine yol açacak hiçbir referans bırakmamalıdır” denildi. Bir grup eski dosyadan tek biri kaldırılacağı zaman, onun yerine bir “sahte dosya” oluşturulacaktı. Bu uygulanabilir değilse, belgeler toplu olarak kaldırılacaktı.
Utanmak mı? Nasıl?
Yok edilecek belgelerin ölçüsü gayet basitti. Kenya için yazılmış bir notta, şöyle özetleniyordu: “1- Kraliçeyi ve Majestelerinin Hükümetini veya diğer hükümetleri utandırabilecek; 2- polis mensuplarını, askeri güçleri, kamu görevlilerini veya diğerlerini (polis ajanları veya muhbirler gibi) utandırabilecek; 3- İstihbarat kaynaklarını tehlikeye atabilecek; 4- Bağımsızlık sonrasındaki yeni hükümetin bakanları tarafından’ etik olmayan bir şekilde’ kullanılabilecek” belgeler, yok edilecekler arasında yer alıyordu. Asıl saplantıları ise bir başka belgenin notunda yer alıyordu: Naziler gibi yapmamak!
Naziler gibi yapmadılar tamam ama tümden başarılı da olamadılar. Çünkü asıl problem şuydu: Sömürgelerde hâkim olabilmek için halka korku salacak ölçüde çok vahşet uygulamak gerekliydi ve bu vahşetin açık, bariz ve görünür olması gerekiyordu. Dolayısıyla, milyonlarca insanın tanık olduğu suçların belgelerini yok etmek sorunu çözmüyordu ve çözmedi. Çok sonraları, binlerce yok edilememiş suç dosyası yeniden yeniden ortaya çıktı ve arşivlere geçti. Örneğin 2011’de Kenya belgelerinin ifşası başladı ve Kasım 2013’te yaklaşık 20.000 dosyanın gizliliği kaldırıldı.
Çünkü öyledir; ne kadar gizlerseniz gizleyin, belgelerden öte halkların belleği vardır ve hiçbir operasyon onu yok edemez.