Devrimsel hareketler siyasal olarak var olabilir ancak kültürel ve mekânsal olarak da var oluşunu güçlendirmesi gerekmektedir. Diğer türlüsü ‘imkansız iktidar’ denilen sınırda dolanmaktır. Bu eksik kalınca da darlaşma ve karşı sistem tarafından maddi olgularla halk tabanının erozyona uğraması riskiyle karşı karşıya kalırlar. Bunun önemli bir panzehri halkla birlikte özgür komünler, meclisler yaratılması ve ekolojik mekanlar inşa edilmesidir.
Emeğin, kentleşmenin, köylere geri dönüşlerin, travmalar yaşamış Kürt birey ve toplumunun özgürleşmesi ve alternatif bir yaşam formunu somutlaştırması açısından yerel yönetimlerin rolü çok büyük. Özgürlük bu topraklarda kaybedilmişse, bu topraklarda yeniden filizlenecektir.
Sayın Öcalan yıllar önce kamuoyu ile paylaşılan görüşme notlarında “Kürt sorunun çözümünde, geldiğimiz aşamada yerel yönetimler yüzde doksan etkilidir” diyor. Ve ek olarak “Kürt sorununu yerel yönetimler düzeyinde çözeceğiz” diyeli uzun zaman oldu.
Bu gerçeklik bilindiğinden olsa gerek bu alandaki gelişmelere sürekli sistematik müdahaleler oldu. Kayyım rejimi süreci ile 31 Mart sonrası yaşananları düşünmek yeterli olacaktır. Sistemin bu alan üzerinden özellikle ‘terbiye etme’ yönü dikkat çekicidir. Açlıkla, güdülerle terbiye etmenin gerçek bir silah olarak kullanılması sır değil! Kurdistan’ın açlıkla nasıl terbiye edildiğini, seçim dönemlerinde halka yaklaşım şeklinin özellikle karın doyurma üzerinden vaatlerle dolu olduğu gerçeği de önümüzde duruyor. Belediyelerin ‘iş’ yapması için çıkış yapacağı onlarca zemin vardır. Bunlar ortaya çıkmadan siyaset ve politikasını yapmak gerçekçi değildir. Çünkü toplumsal gerçeklikler açığa çıkmadan toplum örgütlenemez. Bunun için Kürt sosyolojisinin iyi bilinmesi gerekiyor. Belki de ilk şart!
Kanımca bu dar zaman aralığında belediyelerin yapacağı en önemli şey kendilerini halka kabul ettirmektir. Oy vermek tümüyle onaylamak değildir. 20 yıllık deneyimin ortaya çıkardığı şey basittir: “Halkın değerleri büyük değerlerdir.”
Bu değerlere nasıl yaklaşılacak, nasıl ele alınacak? Devletçi zihniyetin bir tezahürü olarak kendini dayatan ve adına ‘koltuk kapma sosyalizmi’ denilen yerden mi yoksa toplum tarafında durarak mı? Talep ve dayatmayı aşan bir ‘a-devlet’ durumundan bahsediyor Kürt Özgürlük Hareketi. Bugün üçüncü çizgi olarak tartışılan şeyin bir nevi çekirdek hali…
Bugün belediyelerin mevcut durumuna demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma çerçevesinde bakıldığında işlerinin ne kadar zor olduğu da ortaya çıkıyor. Çünkü kuşatma var. Diyadin’de olan bitenler ibretliktir. Devletin yerel politikalara dair, ne düşündüğüne dair sağlam veriler veriyor bize.
HDP, “Hedef toplumdur. Toplumun demokratikleştirilmesidir” dedikçe baskılar artıyor. Toplumun demokratik taleplerini devlete dayattıkça, devlet; ilişkilenme şeklini ve sınırlarını değiştiriyor. Savaş halini büyütüyor. “Demokratik Belediyecilik” denildikçe yerele baskı büyüyor. Hakeza yine hedef devletten koltuk kapma değil, toplumun bilinçlenmesidir denildikçe de aynı durumlar tekrar ediyor. Altı çizilmesi gereken diğer bir şey de, bu demokratik ilkeler etrafında kurumsallaşan yaklaşımlara kadınlar dahil oldukça, devletin mekan-zihin-sosyal yönelimi de derinleşiyor.
Tam da böylesi bir süreçte HDP Van’da “Demokratik Yerel Yönetimler Eğitim Çalıştayı” düzenledi. Dört günlük çalıştayda ‘Eşbaşkanlık Sistemi, Yerel Yönetimlerde Kadın Modeli ve Kadın Perspektifi olmak üzere; HDP Fikriyatı ve Yerel Yönetimler İlişkisi, Yerel Yönetimlerde Pratik Politikalar ve Modeli, Yerel Demokrasi, Demokratik Ulus ve Radikal Demokrasi, Pratik Politikalar ve Mahalle Çalışmaları’ tartışılan bazı başlıklar oluyor.
Bu toplantı her şeyden önce ortak politikalarda buluşmayı, anlayış sorunlarını aşmayı, sokağa dokunmayı tetikleyecekse elbette başarılı sayılmış olacaktır. Ki açıklanan sonuç bilgilendirme metninde de “…halkın gücünden daha büyük bir güç yoktur. Bu güç ile demokratik yönetim kültürünü oluşturmak temel hedefimizdir. Bu dört günlük toplantıda ortaya çıkan ortak irade de bu yönlü tezahür etmiştir. Tüm hukuk dışı engellere rağmen demokratik ve toplumcu belediyeciliğin inşası ve katılımcı belediyecilik anlayışıyla halkın yönetime katılımı sağlanarak yapılacaktır. Bunun ilk ayağının da kadın ile birlikte eşit temsiliyete dayalı, yan yana hareket etmek olduğunu, yapılacak tüm çalışmalarda kadın özgürlüğünün temel alınarak yapılmasının hayati olduğu vurgulanmıştır” deniyor.
Kritik bir yerel yönetimler sürecinden geçildiğini kabul edersek, ki öyledir, pek çok alternatif yol bulunması gerektiği gözüküyor. Bunun için ‘halka kendini kabul ettirmek, onlarla beraber her şeyi yapmak’ çok hayatidir. İkinci en önemli şey, belediye çalışmalarında olanların HDP’nin yerel yönetimlere dair ilke ve prensiplerini içselleştirmesidir (örneğin eşbaşkanlık konusu). Böylece yeni yaşama dönük hamle şansı ve umut doğacaktır diye düşünüyorum.