Küreselleşmiş, neoliberal bir ekonomi ve derin bir ulusal egemenlik krizi döneminde, “yeni yerel yönetimcilik” adı verilebilecek bir dalga, Barselona, Cadiz, Amsterdam, Grenoble, Napoli gibi ilerici yerel yönetimlerle Avrupa çapında güç kazanmış görünüyor.
Bu şehirlerde yurttaşlar yolsuzluk, sosyal harcamalarda ayrım gözetmeksizin yapılan kesintiler ve yönetenler ile yönetilenler arasındaki genişleyen uçurum sebebiyle geleneksel partilere sırtlarını döndüler ve bunun yerine yerel yönetimciliğe dönerek, yerel seçimlerle şehirlerinde iktidarı geri alma şansı yakaladılar. Yurttaş hareketlerinin, sivil toplumun ve katılımcı kentsel platformların öncülük ettiği bu dalganın siyasi gündemi sosyal mücadelelerden, örneğin Barselona’da sosyal konutlardan tahliyelere karşı direnişlerden veya Napoli’de çevresel adaletsizliğe karşı hareketten yükseliyor.
Tüm “yeni yerel yönetimci” şehirlerin ortak bir ilkesi var: kârdan önce insan ve piyasa kurallarından önce yurttaşlar. Bunun anlamı, siyasi önceliklerin kamusal ve müşterek mülkler için neoliberal yağmaya karşı sosyal haklar temelinde tanımlanması demek. Bu doğrultuda, yenilikçi yurttaşlık ve katılım modellerini hayata geçiriyorlar, hizmetlerin kamusal mülkiyetini, makul fiyatlı konut/barınmayı, kentsel ekolojiyi ve sürdürülebilir enerjiyi savunuyorlar.
Napoli örneği
Napoli’de yalnızca yerel hareketlerin ve sivil toplumun desteklediği aykırı aday Luigi de Magistris ilk kez 2011’de belediye seçimini kazandı. Bundan önce tüm şehir sokaklarının ve banliyölerin çöple kaplandığı ve eski yerel siyasetçilere bir daha asla dönülmeyeceğinin sembolü haline gelen bir çöp toplama krizi vardı.
2011’den bu yana, yeni yerel yönetim, çıkar gruplarına, ulusal hükümete ve Avrupa direktiflerine karşı irili ufaklı bir sürü kavga vermek zorunda kaldı. Bunların belki de en önemlisi, gayrimeşru borç dediğimiz, banka faizleri, toksik finansal ürünler, kamusal işlerde yolsuzluk vb.nin neden olduğu şehir borcuydu. Bu borcun çok ciddi kısmı, 1980’deki yıkıcı depremi ve 2008’deki çöp krizini takip eden acil durum tedbirlerinden kaynaklanıyordu.
Napoli şimdi İtalya’da müşterekleri savunma konusunda öncü şehir olarak değerlendiriliyor.
Napoli için bunun anlamı, yüzlerce milyon euro demek ve bu durum yerel nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için gereken kaynakları çok ciddi etkiliyor. Bu yüzden Napoli bir kampanya başlattı ve Turin gibi batma noktasında olan diğer şehirleri de dahil etti. Kampanya, ulusal seviyede ve AB seviyesinde, belediye borçları üzerinde denetimler yapılmaya başlanmasını, banker faizleri gibi toksik borçların bulunmasını ve tasfiyesinin istenmesini savunuyor.
Öte yandan Napoli İtalya’da müşterekleri savunma noktasında da öncü şehir. 2011’de, İtalyan halkı ulusal bir referandumda suyun ve yerel kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı oy kullandı. Başka birçok İtalyan belediye başkanı bu yıllar boyunca referandumun sonucuna ihanet etmesine rağmen, Napoli uydu ve suyu kamu malı olarak korudu.
Barınma krizi
Belediye, ne özel ne müşterek üçüncü türde bir sosyal alanın tanınması (yasallaştırılması değil) konusunda da önergeleri onayladı. Bu önergeler, işgal edilen alanların yönetimi için oluşturulan yerel meclisleri bunların tek egemen organları ve bu sebeple, tek karar alıcı organ olarak tanıyordu. Bu, her gün sayısız öz yönetimli mekânı/alanı zorla tahliye eden birçok ulusal hükümetin yaklaşımına tamamen zıt.
Napoli’nin yeni yerel yönetimci idaresi, şehrin kuzey bölgesindeki bir banliyö olan Scampia’daki ‘Vele’ adlı popüler bir konut kompleksinin yıkımına karar verilmesinde demokratik bir süreç de işletti. Vele, depremin çok ciddi bir barınma krizine yol açtığı 1980’den bu yana işgal edilmiş olan, bitirilmemiş devasa bir sosyal konut yığını.
Binlerce insan 38 yıldır dökülmekte olan bu binalarda yaşıyordu ve ironik biçimde, maksimum güvenlikli hapishane diyorlardı buraya. Bu yıllar boyunca aktivistlerin örgütlediği bir halk komitesi, yıkılıp yerlerine yeni evlerin yapılması için mücadele verdi. Bu yüzden Napoli belediyesi, Napoli Üniversitesi ve yerel halk komitesi ile birlikte, Vele bölgesinde yıkım ve yeniden inşa çalışması için bir plan hazırladı. İtalyan ulusal hükümeti en sonunda finansman sağlamayı kabul etti, yani önümüzdeki yıllarda yerel sakinlerin ütopyası gerçeğe dönüşebilir.
Belki de bir sonraki AB seçimleri biz yerel yönetimcilere tüm bu mücadele ve deneyimleri birleştirme fırsatı sunabilir.
Son olarak, Napoli’nin yerel hükümeti, şehri ziyaret eden turist sayısında yaşanan ciddi artış sonrası, zararlı “turistikleşmeyi” ve eski şehir merkezinin mutenalaştırılmasını önlemeye yönelik stratejileri ve AirBNB gibi kısa vadeli kiralama hizmetlerinin vahşi piyasasına düzenleme getirmeyi ele almak için kamuoyunda bir tartışma başlattı. Napoli’deki turist sayısı henüz Barselona, Venedik veya Paris ile kıyaslanamaz ama yaşanan dikine yükseliş kaygı verici. Birkaç yıl içinde diğer şehirlere yaklaşabilir. Bu yüzden şimdiden etkili tedbirler almak gerekiyor.
Avrupa çapında bir ağ ihtiyacı
Ancak tüm bu çabalar, Napoli “yeni yerel yönetimci” diğer İtalyan ve Avrupa şehirleri ile ortak bir mücadele hattı örnek için güçlü bir ağ oluşturmanın yolunu bulamazsa izole kalma riski taşıyor.
İki somut örnek vermek gerekirse: Napoli’nin gayrimeşru borca karşı verdiği mücadele, Avrupa seviyesinde tüm şehirler AB’nin kamu borcundan tüm toksik borçları silmesi için lobi yapmış olsaydı çok daha etkili olabilirdi. Turistikleşmeye karşı stratejiler de AirBNB’ye karşı ortak bir inisiyatif geliştirilmesi halinde çok daha etkili olacaktır.
Bunun nasıl işleyeceğine dair iyi bir örnek de var üstelik: AB’nin Bolkenstein Direktifi’nde (AB genelinde tüm hizmetleri liberalleştirmeyi amaçlayan 2006 tarihli bir direktif) yapılması planlanan ve belediyelerin yerelde yeni tedbirler almadan önce Avrupa Komisyonu’nun iznini almasını gerektirecek, çok kimsenin farkında olmadığı bir değişiklik. AB’nin rekabetçiliğe ne kadar obsesifçe odaklandığı düşünülürse, bu değişiklik ilerici yerel yönetimlerin siyasi alanını ciddi şekilde sınırlandıracaktır. Ancak değişiklik 75 sivil toplum grubu, sendika, belediye başkanı ve ilerici partiden birleşik bir direnişle karşılandı. Mevcut Avusturyalı AB Başkanlığına bir protesto mektubu gönderdiler ve görüşmelerin iptal edilmesini sağladılar.
Bu örnek düşünüldüğünde, belki de bir sonraki AB seçimleri biz yerel yönetimcilere tüm bu mücadeleleri ve deneyimleri birleştirme fırsatı sunacak. Çünkü “yeni yerel yönetimcilik” Avrupa solu içinde gerçekten yenilikçi olan tek süreç olabilir.
*dunyadanceviri.wordpress.com’dan alınan bu yazı Serap Şen tarafından çevrilmiştir.