Yakında yerel yönetim seçimi var. Bir belediye başkanının seçim için hazırlık toplantısına katıldım. Bu sefer ilk defa bu seçim için desteklemeye gelenlere dönük bir tanışma toplantısıydı. Büyük ve önemli bir şehir. Önce katılanlar söz aldı. İsteyenler tabii ki, zorunlu değil. Neden adayı desteklediklerini açıkladılar. Basitçe ne istediklerini söylediler. Sonra belediye başkanı arka sıralardan birinden kalktı, geldi. Zaten yuvarlak oturmuştuk.
Oldukça kalabalıktık ama yine de yuvarlak oturmuştuk. Kadındı belediye başkanı. Korumaları ya da sağında solunda güneş gözlükleri arkasından sağı solu kesen kimse de yoktu. Başka zamanı bilmiyorum ama o sırada, şehrin boyuna göre irili ufaklı yalaka müteahhitler de yoktu çevresinde. Geldi ve o dönemde neler yaptığını ve bir sonraki dönem seçilirse neler yapacağını anlattı. Hiç de uzun değil.
Basitçe ve boş laf balonlarıyla da değil. Söylediklerinin doğru ya da yanlış olduğundan söz etmiyorum. Sadece bir tarzdan söz ediyorum. Yok canım Türkiye’de geçmiyor bu olay. Barcelona belediye başkanlığı seçimleri yaklaşıyor. Barcelona’da solun ortak adayı Ada Colau’dan söz ediyorum. Bu dönem belediye başkanıydı. Bir önceki dönemse borçlular hareketinin yüzlerce sözcüsünden sadece biri.
Bu sefer de konuşmasında, insanların yatak odalarını bile endüstriyel turizmin piyasasına adak sunmak zorunda bırakan ulusötesi tekel Airbnb’ye karşı mücadelesinden söz etti. Evler şirketleşiyor, ev kiraları yükseliyor, mahalle kahvesinde bile fiyatlar turistlere endeksleniyor ve kentin yaşayanları, Katalanlar, İspanyollar kent dışına süpürülüyordu. Bütün bunlardan da söz etmiyorum aslında bu yazıda. Başka bir zamana bu. Ada Colau bir yerel yönetim programı anlatıyordu onun altını çizmeye çalışıyorum.
Bir ay kaldı Türkiye’de seçime. Kaç yerel yönetim programı dinlediniz? Kaç büyük şehir belediye başkanı adayı ile tanıştınız? Öyle ‘esnaf ziyareti’ tadında değil ama gelsin el sıksın, kolektif grip mikrobu dağıtımı yapsın. Gerçekten kaç aday ne yapacağını anlattı? Kimi niçin seçmek zorundayız? Ve HDP nasıl ve neden, aday göstermediğimiz yerlerde seçmenler kendilerini ikna eden adaya versin diyebilir? Yani HDP’nin bir yerel yönetim programı yok mu?
Neden her yerde isim vererek -ya da vermese de olur- bu programı en çok uygulamayı kabul veren adaya vereceğiz biz demiyor? Bir parti üstünden politik bir inisiyatifi atabilir mi? Buna hakkı var mı? Ve böyle kritik bir kilit politik durumu kaç seçimde elinizde tutabilirsiniz ve de bu duruma aldırmadan, politik bir kazanım elde etmeden üstünüzden silkeleyip atabilirsiniz? Tekrar daha önceki yazılarıma dönüyorum. Hangi parti ‘Toplu ulaşımı bedava yapacaksa’, Hangi parti ‘Çok dilli belediyecilik uygulayacaksa’, Hangi parti ‘Herkese ücretsiz kreş ve anaokulu sağlayacaksa’ ve Hangi parti ‘taşeron şirketler- müteahhitler yerine işçi kooperatiflerine hizmet işlerini yaptıracaksa’ oyum ona. Tabii ki benim oyum budum ne ama bir parti bunu savunsa muhalefetin yerel iktidarı sürüklemesi olmayacak mı bu? Şizofrenik bir duyguya kapılıyorum. Haftalardır kendi kendime konuşuyor gibi geliyor bana.