Tarihi deneyimler ışığında yeren seçimlere nasıl bakmak gerekir? 1915’den bu yana çok kısa olsa da Ortadoğu’ya, burada yaşayan halkların birbirleriyle ilişkilerine ve emperyalizmin bu bölgelerde hayata geçirdiği politikalara bakarak birkaç söz söylemek günün kaçınılmaz görevi. 1. Dünya Savaşı’ndan önce başlayan ve tüm bölgeyi alt-üst eden politik duruşlara benzer bir durum bugün de Ortadoğu’da yaşanıyor. O günlerde İran, Osmanlı, Rus imparatorlukları bir dağılma sürecine girmiş ve emperyalist ülkeler yeni politik istemlerle bölgeyi yeniden dizayn etmeye başlamıştı. Bu hengâmenin içinde hiçbir hak elde edemeyen, bugün nüfusları 50 milyona ulaştığı tahmin edilen halkların başında Kürtlerin geldiği bilinmektedir.
Bu yazının amacı geçmişte yaşanmış tarihi gerçeklere dikkat çekmek yerine günümüzde de Kürtlerin rasyonel (ulusal demokratik birliğin) birlikteliğinin oluşmamış olmasının kimi nedenlerine dikkat çekmek olacaktır. Birinci Dünya Savaşı’nda dinamik bir güç olamayan Kürtler, “dış güçlerle” pazarlık etmede en avantajsız durumdaydılar. Ekonomik, politik ve örgütsel olarak Kürtler ve Kürt coğrafyası dağınık bir haldeydi. O nedenle Kürtler ne özgürlüklerine kavuştular ne de bölge halklarıyla eşit bir millet olduklarının ulusal psikolojisine ulaştılar. Bu nedenle “Biat” kültürü Kürtlerin genlerinde yer edinmeye başladı. Bu konu sadece Kürtleri boyunduruk altına sokmakla kalmadı aynı zamanda başta Türkler olmak üzere bölge halklarını da “ezen halk konumuna” çıkardı. Kendi özgürlüklerinin yolunun da Kürtlerin özgürlüğünde geçtiğini kavrayamadılar. Yerel seçimlere gidilirken bu tarihsel olgu asla unutulmamalıdır. Bu birincisi.
İkincisi; Kürtlerin siyasi düşünürlerinin dağınık ve çelişkili düşünceleri ve olaylara “çıkarcı” yaklaşımlar temelinde bakmaları gerekli olan ulusal bilincin yakalanmasını engelledi. Oysa daha E. Xani’nin yüz yıllar öncesinden Kürt bilincinden söz ettiğini ve özgürlük için birliklerinin gerekliliğinin söylediğini biliyoruz.
Üçüncüsü; Kürt egemen güçleri ve mütegallibe sınıfları sömürgeci güçlerin bir uydusu durumundaydılar ve çıkarları için Kürt halkına ihanet ettiler. Bu durum sadece Kürt halkının özgürlüğünün önünde engel oluşturmakla kalmadı, bölgedeki tüm emekçi halkların kurtuluşuna zarar verdi. Hatta ırkçı Türk egemen ideolojisinin oluşumuna katkı yaptı. Daha da önemlisi “Türkler ve Kürtler kardeştir” demagojisi ve “biz sınıfsız ve imtiyazsız bir toplumuz” düşüncesinin “Türk solunu” esir almasında bu Kürt işbirlikçilerin payı hiç de az değildir.
Dördüncüsü; bugüne kadar Kürt ve Türk birlikteliği projesi ağırlıklı olarak “kardeşlik” şiarı üzerinde inşa edilmeye çalışıldı. Oysa halklar arasındaki kalıcı dostluk ve adil bir barış; temeli ancak eşitliğe dayanan ve diğer insani değerlerle donatılan ve en önemlisi toplumu yeni bir “ahlak ve politika” temelinde örgütleyen değerler üzerinden yükselebilir. Adalet, demokrasi ve eşitlik olmadan kardeşlik asla sağlanılamaz.
Beşincisi; 1920’den sonra Kemalizm kol gezdi. Kürt halkı büyük bir karamsarlığa büründü. Kürtlerin politik birliği tamamen dağıldı, ulusal birlik anlayışı erozyona uğradı, parçalanmış Kürt coğrafyasında var olan değişik örgütlerin birlikteliği yok oldu. “Böl yönet” uygulamaları Kürt halkının “kaderi” oldu. Bu uygulamalar 1950 yıllarına, çok partili döneme kadar tüm hızıyla devam etti. Bu dönemde Kürtler yok sayıldılar ve kimlikleriyle politika yapmalarına asla müsaade edilmedi. “Sol” da dâhil olmak üzere herkes bu uygulamalara ya sessiz kaldı ya da çanak tuttu. Bu uygulamalar sadece Kürtleri cendereye koymakla kalmadı, “Türk solunun” başına da şovenizmi bela etti. 1970-1980 döneminde Kürtlük bilinci yeniden yükselmeye başladı ve Kürtler politik atak yapı. 1980 sonrasında Kürt halkında muazzam bir özgürlük istemi gelişti. Özellikle son 20 yılda Kürtler sadece ideolojik, politik ve yapısal atak yapmakla kalmadılar, tüm dünyanın odağına oturacak yeni bir kurtuluş paradigmasını yarattılar. Reel sosyalizmin çöküşünü, bu paradigma ışığında ele alıp eleştiriye tabi tuttular. Yeni bir “ahlak ve politika” temelinde kendilerini yeniden ürettiler. Kısacası Ortadoğu halklarının kurtuluşu için geliştirdikleri mücadeleyle yeni bir halk konumuna yükselmeyi başardılar. Bölge devletlerinin ve egemen güçlerin Kürtlerin başına üşüşmesinin bir nedeni de buradan kaynaklanıyor.
Bugün de Ortadoğu’da 1915 yıllarına benzer bir boğuşma yaşanıyor. Ama değişen bir şey var; Kürt halkı ve demokrasi güçleri muazzam bir direnç noktası kazanmışlardır. Kürt halkı büyük bir patlama yaratarak Kürt aydınlanmasını yaratıp dünyaya demokratik bir ulus olma yolunda ilerlediklerini anlatıyor. Baskılara, tutuklamalara, yıkımlara karşı Kürt halkının ayakta olduğunu dosta düşmana göstermek için yerel seçimler daha bir önem kazanmıştır. Seçimlerden bir gün sonra kayyum atanacak olsa bile yerel seçimlerde kazanım önemlidir.