Derinliğin, ölüm duygusunun ve üretimdeki zorlanmanın maden işçilerindeki yansımalarını konu alan şair, yazar ve ressam Muzaffer Oruçoğlu’nun ‘Işık Yeraltında’ sergisi, ziyaretçilerini bekliyor
Avustralya’da yaşayan şair, yazar ve ressam Muzaffer Oruçoğlu’nun hem Türkiye’nin hem de dünyanın farklı ülkelerindeki madencilerinden esintiler taşıyan “Işık Yeraltında” isimli sergisi Doğa İçin Sanat Derneği çatısı altında Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde ziyaretçilerini bekliyor.
Teknik açıdan birbirinden farklı malzeme ve çoklu renklerin bir arada kullanılmasıyla ortaya çıkarılan tabloların yer aldığı sergide derinliğin, ölüm duygusunun ve üretim zorlamasının madenci edasındaki yansımalarına ayna tutuluyor. Madencinin, maden derinliğine doğru yürüyüşünü, ışığın kalbine yürüyüş olarak tanımlayan Oruçoğlu’nun sergisi, 22 Ekim’e kadar ziyaretçilere açık olacak
Ressam Muzaffer Oruçoğlu ve serginin kreatörlüğünü yapan Devrim Kara, “Işık Yeraltında” sergisini anlattı.
Serginin isim öyküsüne değinen Muzaffer Oruçoğlu, “Işık, potansiyel olarak madencinin varlığında bulunan soyut emek gücüdür. Bu güç, madenciyle birlikte yeraltına iner. Alet aracılığıyla işlemeye başlar ve kömüre dönüşür. Bu tabii ki bir üretim serüvenidir. Madencinin varlığında potansiyel olarak bulunan soyut emek gücünün kömüre geçişi ve orada ışık veya ateş olarak hazır ve nazır hale gelişidir. Bunu izleyen ikinci aşama, yeryüzüne çıkan, adına kömür veya ‘yanan taş’ denen ışığın çeşitli üretim alanlarındaki yaratıcı serüvenidir. Sergi, madeni yani yeraltını konu aldığı için birinci aşamayı kucaklıyor” dedi.
‘Serginin derdi biçimleniştir’
Serginin bir bütün olarak madencinin üretim koşullarına bağlı olarak madende değişim ve biçimlenişini konu aldığını ifade eden Oruçoğlu, “Birincisi; üretim zorlamasıyla, ikincisi; patron-mühendis-çavuş-kazmacı şeklinde kurulan ve madenci ruhunu baskılayan, sivil görünümlü askeri hiyerarşiyle, üçüncüsü ölüm; sakatlanma, hastalanma korkusu ve endişesiyle, dördüncüsü; madencinin hem kendi arkadaşlarıyla, hem üretim aletleri, hem de madendeki katır, fare, cin (Ocağın Arabı) gibi varlıklarla kurduğu ilişkilerin yeraltına özgü doğasıyla ister istemez biçimlenmiş oluyor. Serginin ana derdi, konusu işte bu biçimleniştir” diye belirtti.
Oruçoğlu, serginin anlatmaya çalıştığı gerçekliği, “Kömür üretiminin insanı, kendi insani varlığı karşısında konumlandırdığı, insana, hayvana ve bir bütün olarak doğaya karşı yıkıcı bir üretim olduğu yönündedir” şeklinde özetledi.
30 yakın madenci tablosu var
Serginin kreatörlüğünü yapan Devrim Kara ise, “Işık Yeraltında” sergisinin Oruçoğlu’nun Türkiye’de açılan üçüncü maden sergisi olduğunun bilgisini paylaştı. Sergide toplamda otuza yakın madenci tablosunun bir araya getirilerek ziyaretçilere sunulduğunu söyleyen Kara, “Buradaki tablolarımız hepsi madenci tablosu olmak üzere tek konsepttir. Hatırlarsanız burjuva medya Maraş depreminde sonra madencilere ‘insanlarımızı kurtardınız, sizi seviyoruz’ şeklinde methiyeler dizerken tam da bu serginin yapıldığı hafta madenciler yalınayak Ankara’ya yürümek zorunda kaldı. Çünkü geçinemiyorlar. İşte burjuvanın bu ikiyüzlülüğünü anlatmak için sanatçımızın 12 bin 500 km uzaklıktaki Avustralya’dan tablolarını buraya getirdik. Madencilerin ve ezilenlerin hatta madenci katırları olmak üzere hayvanların yanında olmak için bu çalışmaları sergiledik” ifadelerini kullandı.
İsyanın tablosu: Grizu
Oruçoğlu’nun aynı zamanda yazar olması nedeniyle kimi romanlarındaki karakterleri de tablolarına işlediğini söyleyen Kara, Oruçoğlu’nun “Grizu” adlı tablosuna işaret ederek, “Grizu yüzyıllık süreç içerisinde Türkiye’nin sömürgeleştirilme sürecini anlatan 4 ciltlik bir romandır. Romanın tabloda da görüldüğü üzere karakterlerinden birisi de Kör Cemal adında bir madencidir. Birinci Dünya Savaşı döneminde savaş gemileri şu anda olduğu gibi petrolün aksine kömürle çalışıyordu ve emperyalistlere kömür lazım olduğu için devlet silah zoruyla Zonguldak halkını madenlere indirdi. Tablodaki Kör Cemal orada çalışmak istemeyen ve oradaki zulme karşı çıkan birisidir ve o nedenle de gözleri patlatılıp kör edilmiştir. Bu tablo onu anlatır. Bu tablo aynı zamanda atık bir malzemeden yapılmıştır. Sanatçı ayaklarımızın altında duran çöpü sanata çevirip burada sergilemiştir” dedi.
‘Özgürlükler bir bütündür’
Oruçoğlu’nun tablolarında tüm canlıları bir bütün olarak gördüğünü belirten Kara, sergide yer alan “Maden Atı” ve “Maden Emeklisi” adlı tablolara dikkat çekerek, şunları söyledi: “Geçmişte elektrikli vagonlar yoktu ve kömür taşımada bu hayvanlar kullanılıyordu. Bu hayvanlar gün yüzü görmeden yaklaşık 10 yıl kömür taşıdıktan sonra posaları çıktığında ölüme terk ediliyorlar. Bu büyük bir zulümdür. İnsan ya da hayvanların öldürülmesi arasında hiçbir fark yoktur ve hepsini eşit şekilde savunmak lazım. Çünkü özgürlükler bir bütündür bölünemez.”
Haber: İbrahim Irmak / MA