Kenan Kırkaya
Yeraltı dünyası diye tanımladıkları, mafya ve çete düzenidir. Bu dünyada hukuk yok, geçer akçe kaba güçtür, silahtır; bu dünya cinayetler ve suç dünyasıdır. Yolsuzluk dünyasıdır, çıkar ve mala çökme dünyasıdır. Kirli ilişkiler dünyasıdır.
Dostoyevski’nin bundan 156 yıl önce yaşadığı bunalımla kaleme aldığı Yeraltından Notlar’ı değil konuştuğumuz. Konuşan Dostoyevski’nin resmettiği hasta adam karakteriyle benzerlik gösterse de hasta rejimin kendisidir. Dostoyevski’nin yeraltı dünyasında “Bilinçli olmak” hastalık sayılır. Ana karakter, “bu kadar bilinçli olmaktansa bir böcek olmayı” yeğler. Mesele aradaki benzerlikten ziyade, bu edebi eserin 156 yıl sonra yaşadıklarımıza yaptığı sağlam göndermedir. Ama hakkını yememek lazım; Dostoyevski’nin hayal ettiği çürüme, yozlaşma, derin buhranlar bugün yaşadıklarımızın yanına bile yaklaşamıyor.
80 milyonluk ülke Yeraltı Ülkesi’ne dönüştürüldü. Bu ülkede bilinç ve muhakkeme yeteneği sadece hakarete değil aynı zamanda saldırıya uğrama sebebidir. Öyle olmasa gözümüzün içine baka baka, aklımız ve ferasetimizi alaya alarak, oluşturdukları “vatan, millet, iç ve dış düşman” kurgusu üzerinden tanık olduğumuz bu karanlık tablo inkar edilmezdi, edilemezdi. Aslında inkar mı ediyorlar, “inkar edelim” derken itirafta mı bulunuyorlar? Hiç de muamma değil. Daha dün Erdoğan grup toplantısında, “Sözde babaların racon kestiği Türkiye geride kaldı” dedikten hemen sonra İyi Parti Genel Başkanı Akşener’e ve haliyle muhalefet partilerine, “bu daha sizin iyi günleriniz, daha neler olacak göreceksiniz” şeklinde tehditlerde bulundu. Aynı gün eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Meclis önünde yolu kesildi, yanındakiler tartaklandı ve açıklama yapmaları engellendi. Kürtlere ve HDP’ye zaten her Allah’ın günü demokrasi! Dünün karanlık “sözde babalarıyla” iş tutmuş Akşener’e, “terör terör” diyerek dün yapılan her türlü hukuksuzlukta imzası olan Davutoğlu’na, “her fani bir gün yarattığı hukuksuzluğu tadacak”, “aramıza hoş geldiniz” diyesi geliyor insanın ama neyse. Gerçeğin kudretli gücüyle dünün muktedirlerini terbiye etmeye gerek yok çünkü zaten kendi yaratımlarının tadı fazlasıyla şerbetlendirecek onları. Ne de olsa bugünün Yeraltı Ülkesi’nde “sözde babaların dönemi” kapandı, “gerçek ve özde babaların” racon kesme dönemi başladı.
Şimdi iktidar ortakları hep bir ağızdan iddiaların odağında yer alan isimlere sahip çıkıyor. Önce Bahçeli ardından Erdoğan, suçlanan isimleri “yalnız değiller” diyerek sahiplendi. Sanki bu isimlerin yalnız olduğunu, bu kirli ilişkileri tek başlarına geliştirdiklerini söyleyen varmış gibi. Vallahi bu işlerde hiç kimse yalnız değildir, hiç kimse bunca kirlenmeyi tek başına yaratamaz. Toplum zaten Soylu’nun da Binali Yıldırım’ın da, Korkut Eken ve Mehmet Ağar’ın da yalnız olmadığını bu işin ta tepelere kadar dayandığını biliyor. “Yalnız değiller” sözü bir sahip çıkma değil itiraftır.
Peki ülke nasıl bu hale geldi? Onun için de derin analizler yapmaya gerek yok, dünkü konuşmada bunun da itirafı vardı. “Çözüm süreci diye hafızalara kazınan yöntemle, terör örgütünü suhuletle sınırlarımızdan çıkarmanın yollarını aradık” dedi Erdoğan. Yani bu ülkenin barışına, çözüm arayışlarına pusu ve komplo kurularak, karanlık yapıların önü açıldı. Bu bunalım, buhran, karanlık elbette dağılacak. Çelişki ve çatışmaların bu noktaya varması kirlenmenin doygunluğa ulaşmasından kaynaklanıyor. Bu acı sancılar elbette son bulacak ve Türkiye Yeraltı Ülkesi olmaktan kurtulup demokratik bir ülkeye dönüşecek.