“CNN yayınına katıldım. ‘Bu canavarlarla konuşmak (Nazi savaş suçluları) nasıl bir duyguydu?’ diye sordular. ‘Canavar değillerdi’ dedim. ‘Ne demek istiyorsun? Binlerce çocuğu öldürdüler. Onlara canavar denmez mi?” dediler. ‘Hiroşima’ya atom bombasını atan adam da bir canavar mıydı?’ dedim. Atom bombasını atan Başkan Truman’dı. Bu soruma cevap alamadım.” Benjamin B. Ferencz – Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi Savcısı
İsrail’in Filistin’e yönelik soykırıma dönüşen işgali sadece kitlesel ölümlere yol açmıyor, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan bütün demokratik, hukuki kazanımlar erozyona uğruyor. Nazi vahşetinden çıkarılan dersler ışığında oluşturulan insan hakları ilkeleri tasfiye ediliyor. İleri bir adım olan “insancıl hukuk”, ABD ve Avrupa devletlerinin tırtıklamalarıyla zaten iyice gerilemişken, İsrail’e “Batı Medeniyeti” tarafından tanınan sonsuz suç işleme “özgürlüğü” dünyayı bir kaosa sürüklüyor. Gazze’de vurulan her hastane ve ortaya saçılan çocuk cesetleri Filistin’in yıkımından çok daha başka bir sonuç ortaya çıkarıyor; “Demokratik Batı” adeta “Vahşi Batı” olma yolunda ilerliyor ya da zaten yeterince vahşi olan yüzüne demokratik bir maske takmaya bile gerek görmüyor.
Emperyalist Batı Medeniyeti’nin çifte standartlığı elbette yeni bir olgu değil. ABD öncülüğünde SSCB’ye karşı yürüttüğü “Soğuk Savaş” dönemi terazinin ayarının bozulduğu dönemdi aynı zamanda. Vietnam işgali, askeri diktatörlüklerin inşası, paramiliter grupların desteklenmesi vb. binlerce olay “Batı Medeniyeti”nin yaldızlarını döken örneklerdi. Tüm bunlara rağmen, Batı devletleri içindeki demokratik muhalefetin örgütlü gücü, insancıl hukukun tam olarak ortadan kaldırılmasını değilse de, tasfiye edilmesi önünde büyük engel oluşturuyordu. “Sovyet tehdidinin” ortadan kalkması ve yıllar içinde siyasi-ekonomik toplumsal örgütlenmelerin zayıflamış olması, siyasi krizi de derinleştiriyor. Batı’da büyüyen siyasi krizin diğer tarafında ise suç ortağı olarak Rusya ve Çin otokrasileri var.
“İki kutuplu dünya” hızla iki ucu pis bir değneğe dönüşüyor.
Dünya düzeninin kantarı bozulduğu ölçüde, bütün taraflar birbirini savaş suçu işlemekle, teröre destek vermekle suçluyor. Egemen güçlerin birbiri hakkında yaptıkları suçlamaları duydukça Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi bütün taraflara “sen de haklısın” demek düşüyor bize. Bir dönem dünyanın tek jandarması olan ABD’nin işlediği savaş suçları, Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü “özel savaş”, Çin’in Uygurlar’a uyguladığı baskı, Avrupa devletlerinin Irak’ta, Libya’da, Afrika’da ve en son Filistin’de ortak olduğu savaş suçları hepsi reel bir gerçek. İnsanlığa ve doğaya karşı suçların bir tane “etik” savunması var; Rakip güçlerin de benzer suçlar işlemiş olması! Kanı kanla yıkayan, suçu suçla aklayan “Yepyeni Dünya Düzeni”!
Yaşadığımız kötü şeyleri “Vahşi Batı” üzerinden anlatmanın kolay olduğunu kabul ediyorum. İğneyi kendine batırmadan yapılan düşmana çuvaldız batırma hamleleri netice itibariyle sonsuz savaşlara garnitür oluyor. Tıpkı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İsrail’e, “Birisinin evine el koyuyorsunuz. Birini getirip oraya koyuyorsunuz, ‘yerleşimci’ diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır” demesi gibi. Efrin ve Rojova’da gerçekleşen savaş suçlarını bilmiyor olsak eğer “H. Fidan ne kadar da hakkaniyetli bir insan!” diyeceğiz. Hamas’ın sivillere yönelik suçlarına duyarlı Avrupa’nın, Filistinlileri haşere olarak adlandıran Siyonistlerin katliamları karşısında “İsrail’in kendini savunma hakkı var” demeleri ne kadar da insancıl(!) Diğer yandan, otokrat Putin’in “hastane, okul bombalamanın kabul edilemez” beyanı trajikomik ötesi.
Bugün Türkiye’de faşist bir rejime ve dandik bir muhalefete mecbur kalmamızın önemli bir nedeninin Kürt meselesi başta olmak üzere birçok meseleye yaklaşımda hakkaniyet terazimizin bozukluğuyla ilgili olduğunu söylemek abartı olmaz. ABD ve Avrupa’nın her meselede olduğu gibi, Ukrayna için başka, Filistin için başka konuşuyor olması dünyayı her geçen gün daha fazla otokrasiye ve faşizme taşıyor.
Kantarın topuzunun insanlık aleyhine bu kadar kaçtığı koşullarda, çözümü emperyalizmin “Yeni Dünya”sında aramak yerine, “Başka Bir Dünya” hayali kurmak, iyi bir itiraz olabilir sanki?