1940’lı yıllarda mera varlığımız 42 milyon hektardır. Bu ölçek Türkiye’de işlenen toplam tarım topraklarının yaklaşık üç katı. Şimdi 11 milyon hektar. İşlenen tüm tarım topraklarının yarısından daha az. Yani geçen süre zarfında 33 milyon hektar mera varlığı “yenmiş, yutulmuş”.
Peki bu ne anlama geliyor?
Hektara 50 koyun hesabıyla 165 milyon küçükbaş hayvanın yılda 180-240 gün bedava beslenebileceği mera alanı hiç edilmiş demektir. Şu an küçükbaş hayvan sayımızın neden 50 milyon civarına demir atmış olduğunu bu sayılar yeterince açıklıyor sanırım.
Geldik 1998’e
1998 yılında 4443 Sayılı Mer’a Kanunu çıkarıldı. Çıkarılan Kanunun 26 Maddesi: “Mera, Yaylak ve Kışlaklardan Yararlananların Yükümlülükleri” başlığını taşımaktadır.
26. Madde: Mera, yaylak ve kışlaklardan yararlanan çiftçi aileleri, yapılacak bakım ve ıslah çalışmalarına ait giderlere, komisyonca gerekli görülmesi halinde, valiliğin onayı ile belirlenecek süre ve miktarlarda katılmakla yükümlüdürler. Bu katılma şekli nakdi olabileceği gibi, işçilik, araç, makina veya bunların işletme giderleri şeklinde de olabilir. Mera, yaylak ve kışlaklardan komisyonca tespit edilecek otlatma haklarına göre yararlanacak hak
sahipleri bölgenin ekonomik durumu, otlatma kapasitesi ve otlatma süresi dikkate alınarak, komisyonca her yıl tespit edilecek belli bir ücreti ödemekle yükümlüdürler. Bu alanlarda otlatma hakkının üstünde hayvan otlatılamaz, otlatma haklarından fazla hayvan otlatanlardan bu ücret, fazla her hayvan sayısı için üç katı olarak tahsil edilir. Muhtarlık veya belediyeler tarafından bu amaçla yapılacak tahsilat, o yerin mera alanlarının ıslah ve geliştirilmesi amacı ile köy sandığına veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba gelir kaydedilir ve amacı dışında kullanılamaz. Komisyonca tespit edilen ücret ve para cezalarının takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.
Ya uyulmazsa?
Madde 27: – 26. maddede öngörülen hususlara riayet etmeyen ve yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin mera, yaylak ve kışlaklardan yararlanma hakları, Bakanlık taşra teşkilatının teklifi ve valilik onayı ile en az 7 gün, en çok 30 gün süre ile geçici olarak, aynı fiilin tekrarı halinde ise yararlanma hakkı bir otlatma dönemi için iptal edilir…” diye yasaklar art arda dizilmiş bu madde de.
Evet, sevgili okur; 1998 yılında Mera Kanunu çıkarıldığında, Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Mesut Yılmaz Başbakan, Bülent Ecevit Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısıdır. Yani yasanın altındaki imza sahibi şahsiyetler bunlar.
Bu kanunu çıkaranların siyasi menşei de ANAP, DSP, DYP! Bu partiler, köylülerin müştereği olan mera kullanma haklarını ellerinden bu yasa ile aldılar. Şimdi nerede o partiler? Tarihin bir yerlerinde fermente oluyorlar. Oysa ki köyü köy yapan meraları, kışlakları ve yaylalarıdır. Bu nedenle ezelden beri buralar çiftçilerin ortak, müşterekleri olageldi. Meraların mülkiyeti de, ne köylülere ne de devlette aitti. Yalnız kullanma hakkı köylülerdeydi. İşte 1998 yılında çıkarılan bu Mera Kanunu ile köylüler, çiftçiler yere vuruldu. Köyler de, o zaman köy olmaktan çıktı/çıkarıldı.
Ve yıl 2020
Yıl 2020, aylardan Mayıs. Çiftçilerin meralarda hayvan otlatması ücretli şimdi. Ücretler: Büyükbaş 10 lira, küçükbaş 2,25 lira. Bu durumun ilgililere ve kamuoyuna duyurulma tarihi: 26-05-2020. Çiftçiler tepkili. Yalnız kamuoyu bunu yeni bir şeymiş gibi değerlendirdi. Bu yanlış; evveliyatı var. Şöyle ki; Kırklareli Valiliği, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, “Mera Otlatma Planı” başlıklı genelgesini 1998 yılında çıkarılan Mera Kanunu’na dayandırdı. Doğru, yapılan iş yasal da. Ama meşru değil. Marifet müşterek kullanımı ortadan kaldıran o maddeleri meşru olmayan icraata dayanak yapmak değil, yasadan ayıklamaktır. Yapılmadı. Söz konusu ücretlendirmenin tüm Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı kararıyla uygulanmaya başlandığı açıklandı. Bugün bu konuda sessiz kalmak, yarın ıslah edilecek meralar için katılım payı istemeyi beraberinde getirir. Çünkü 26. madde bunu da içeriyor.
Peki, uygulamayı başlatan bakan kim? Bekir Pakdemirli. Ya Hükümet? AKP. Yasayı çıkaran ANAP, DSP ve DYP. Uygulayan AKP. Bu uygulamasıyla AKP, “yok birbirimizden farkımız. Ortak noktamız: Küçük aile çiftçiliğinin olmadığı bir dünya yaratmaktır” demiş oldu mu? Oldu.
Evet. Şu an hepimiz kentlerde hastalık nedeniyle tutsağız. İyileşmek için dünyayı değiştirmek lazım; başkaca da bir çare yok! İşte çare, küçük çiftçiliği ortadan kaldırmakta değil, onu yaşatıp geliştirmekte. Ancak küçük köylülüğün yaşaması için köy, köyün olması için de mera gerekli.