Siz bu satırları okurken 2021’in ilk günleri geride kalmış olmalı. Şiddetin, saldırının, sömürünün, hukuksuzluğun yaşandığı bir yılı daha geride bıraktık. Demokrasi terk edileli ise yıllar oldu. Yoksulluk, işsizlik, günü yaşabilme çabası olağanlaştı. Sadece analize konu olan sayılara dönüştü. 2020’nin son birkaç gününe hangi gözlükle hangi kareden bakarsanız bakın gördüğünüz; bizlerin, bu topraklarda yaşayan halkların yaşamımızdan kopartılanları gösteriyor. Hep beraber süreci sadece izlemenin içine hapsolmuş durumdayız. Tanıklık ettiğimiz her an canımızı yakıyor. Yazmak da konuşmak da itiraz etmek de parça parça mücadele etmek de yetisini yitireli çok oldu. Ülke tehdit, şiddet, hakaret, yalanla yönetilmeye devam ediyor. Bizlerin ise yaşadığımız her an tanık olduğumuz her olay boğazımıza düğümlenip kalıyor. Akla aykırı her şeyi ardı ardına yaşamaya devam ediyoruz. Yaşamın gerçeğini ıskaladığımız, ikincil kıldığımız her şey canımızı yaka yaka bize göstermeye devam edecek. Öyle görünüyor ki sistemin gidişi önemsediğimiz, ayrıştırdığımız her şeyi hepimizi içine ala ala bizleri kavurmaya devam edecek. “Yeni” olanın hepimiz için siyasi betimlemesi budur. Ya birlikte canımızı yakan tüm karelerin, sistemin siyasi azmettiriciliği olduğunu kavrayıp yaşamı özelleştirmek için ortak siyaset yapacağız ya da kaybettiklerimize her gün yenileri eklenerek yutkunmaya, sadece söz üretmeye ve giderek yok olmaya devam edeceğiz. Olağanlaşma sürüp gidecek, yoksulluk, işsizlik, sömürü, ötekileştirme kalıtımlaşacak.
2020’nin son günlerinde iki kare siyasi iktidar(lar)ın inşa ettiği sistemin iki katı kalıtımsal kesiti:
Yasaklı saatlerde polisin rastladığı evsize gidecek yerim yok dediğinde 3 bin küsur lira ceza kesebilmesi, kangrenleşmenin tüm boyutları ile somut anı. Bu akıl tutulması değil, bu sistemin yoruma kapalı net sonucu.
İkinci vuruş, asgari ücret ile emeğin bedeli üzerinden geldi. Sadece kuruşu kuruşuna ifade edilen sayıdan ve yetersizliğinden oluşmuyordu açıklama. Aile ve Çalışma Bakanı katılımcı temsilcilerle birlikte (Türk- İş ve işveren temsilcileri ile birlikte) evli, çocuklu, 1 çocuklu, 2 çocuklu, 3 çocuklu, eşi çalışmayan vb. sınıfsallaştırdığı küsur bedeli, işçi sınıfını enflasyona ezdirmediklerini söyleyecek kadar ileri giderek açıkladı. İşçinin alınteri, emek kazanılmış haklar kadar ancak böyle üstünde tepine tepine hiçleştirilebilir. Şaşırtıcı değildir aslında “kuru ekmek yiyorlarsa aç değillerdir” diyen bir siyasi iktidar. Evsize bir an bile tereddüt etmeden ceza kesebilen bir görevli hakaretin boyutunu aşabilen “herkesin” bakanını ve topraklarda yaşayanların değil sadece kendi yandaşlarının cumhurbaşkanı gibi davranan ve siyaset yapan AKP başkanının olduğu bir siyasi sistem yaşamı sömürmeye, yok etmeye hızla devam edecektir.
Bu dolu dizgin yürütülen, hakların özgürlüklerin emeğin yok sayıldığı siyasi rejime rağmen yüzlerce kişi Dünya İnsan Halkları Haftası’nda bir kez daha uyardı; yayınladıkları deklarasyon ayrımcılığa son verilmesini, tutsak muhalif aydın ve siyasetçilerin özgürlüğüne kavuşturulmasını, yargının bağımsızlığını, halkların iradesinin tanınmasını, kayyım sisteminin sona erdirilmesini, seçilmişlerin göreve iade edilmesini, kadınlara yönelik saldırıların durdurulması için politikalar üretilmesini, eşitlikçi yasaların uygulanmasını, doğal ve kültürel varlıkların sermaye uğruna talan edilmesinin önüne geçilmesini, tüm sorunların çözümü için demokrasinin reformun siyasetin inandırıcılığın ön koşulu olduğuna işaret ediyordu.
Özgürlüğün, özlük haklarının yaşamın korunmasına, çerçeve uyarıya, adaletin, siyasetin, sermayenin ve iktidarın varlığını sürdürmek için yapılamayacağını eklemek, yaşamın ve özgürlüklerin korunmasını hatırlatmak hepimizin aklından hızla geçmektedir.
Sistemin gidişatında bizler artık; hapsedildiğimiz, ayrıştırıldığımız karelerde yutkunmayacağız. Söz çoktan bitti. Ne nefret söylemleri ne yalanlar bizi ayrıştırmaya yetecek. Tüm saldırı karelerinden çıkıp birlikte yaşamı, birbirimizi koruyacağız, özgürleşeceğiz. Bizler, bu topraklarda yaşayanlar birlikte öreceğiz “yeni”yi. Duyurulur.