Son 25 sene içerisinde kaç defa sallandık ve her sallanmadan sonra aynı sözleri işitmekten bıktık. Şimdi en büyük sallanmayı yaşıyoruz maalesef.
İstanbul depreminden sonra, kayıp sonuçları hala belli olmayan depremden sonra, alınacak önlemler alındı mı? Veya bilim insanlarının ikazlarına dikkat edildi mi, kulak verildi mi? Ayrıca yardımlar ve vergiler ne oldu, bu soruların cevabı alındı mı? Vergiler yasallaştı, sonuç ne? Daha birçok soru sorabiliriz ama muhataplarından cevap almak zor. Soruları çok ama cevapları olmayan ülke.
Çünkü cevap olması gerekenlerin derdi başka. “Ekmek yok yemeğe atla gider sıçmaya” atasözü misali yaşamlar. Halk acı, yas, yoksulluk, sefalet içinde, onların attan indiği bile yok. Sırf onların ayağı yere değmesin diye ülke yerle bir durumda. Yaşamlarımız barıştan, özgürlükten, adaletsizlikten ve hukuksuzluktan yoksun olarak çöküşe geçmiş durumda. Her yönüyle ülkeyi enkaza çeviren zihniyetten hep beraber kurtulmak için var gücümüzle mücadele etmeliyiz. Anlayacağınız her türlü sallandık ve bunun tedbirini alma zamanı geldi.
KHK ile yaşanan büyük beyin göçüne, şimdi deprem göçü eklendi. Avukatlar, doktorlar, sağlık emekçileri, öğretmenler. Bunlara içimiz yanarken “10 bin lira veririz, TOKİ yaparız” sözleri insanların yarasına tuz dökmek gibi. Hangi para anneyi, babayı, kardeşi veya arkadaşını geri getirebilir? Roboski’de olduğu gibi manevi değerleri maddiyatla ölçme anlayışı.
Yetkili ağızlardan çıkan sözler insanları daha da öfkelendiriyor. İçişleri Bakanı Soylu’nun sözlerinin içinde ötekileştirmenin özü var. “Bizim hazırlığımız İstanbul depremi içindi, Kahramanmaraş hattı da bizim için önemli bir hattı.” Madem Maraş hakkında bilginiz vardı, neden tedbir almadınız? Bu bilgiyi kamuyla paylaşmak gerekmez mi? Yıkılması öngörülen binaların %73’ü 99 senesi öncesi. Bu binaların şu an ki durumları nedir, bu konuda açıklama yapılacak mı? Yoksa onlar bizim zamanımızdan evvel yapılan binalardır diye işin içinden sıyrılacak mısınız? Bir şeyleri düzeltmek isteyenin benden önce benden sonra ayrımı yapma lüksü yoktur. Devlet bir bütündür.
Hazır tedbirden bahsetmişken şu an tehlikede olan yerler için önlem alınmaya başlansın. Zira bilim insanları bu konuda ciddi uyarılar yapıyorlar. Bingöl, Erzincan, Hakkâri, Van, Muş, Siirt, Batman, Mardin, Dersim ve Diyarbakır’da acilen hasar tespitleri yapılıp imar affından yararlanan bütün binalar denetim altına alınmalıdır. Özellikle de Bingöl merkezi bir konumda olduğu için acilen çalışmalara başlanmalıdır.
Deprem acılarını sarmaya çalışan halklar olarak acımızı hafifletmeye çalışırken seçim ertelenmesi konuşmaları yapılıyor. 2. el siyasiler de devrede. “Bunlardan biri, anayasa ayet değil” diyor. Ona da cevap vermek gerekir; “2. el siyasiler de farz değildir”.
Deprem bölgelerinde yaşananlar da ayrı bir işkenceye dönmüş durumda. Yardımlar yerine ulaşmıyor, yardım edenlere engel olunuyor. Böyle bir afette bile ötekileştirme anlayışı ön plana çıkıyor. HDP yardım etmek ister, yardım merkezine kayyum atanır, Barzani yardım etmek ister, sınırda sorunlar çıkartılır. Siz nasıl insanlarsınız?
Yazımı, babamın mahkemede yaptığı bir savunma ile bitirmek istiyorum:
“Kadının biri sürekli hasta olan çocuğunu doktora götürür ve derdini anlatır. Doktor bey çocuğum çok hastadır, yemez, içmez, uyumaz ve devamlı ağlar. Doktor kontrollerini yapar, çeşitli tahliller ister ve kadına sonuçlar çıkınca gelmesini söyler. Kadın tekrar geldiğinde aynı şikâyetleri sıralar. Doktor kadına, içeri gir soyun, der. Kadın, şaşkınlıkla ama doktor bey hasta olan ben değilim oğlum, der. Doktor, biliyorum bu çocuktan bir b…k olmaz, biz yenisini yapacağız.”